CEYLANPINAR'DA TELL HALAF'IN ÖYKÜSÜ

TAKİP ET

Şanlıurfa ili, Ceylanpınar ilçesi antik dönemde Roma İmparatorluğu'nun koloni ünvanlı kenti Rhesaina olarak adlandırılmaktaydı.

Şanlıurfa ili, Ceylanpınar ilçesi antik dönemde Roma İmparatorluğu’nun koloni ünvanlı kenti Rhesaina olarak adlandırılmaktaydı.

Daha sonra Doğu-Roma İmparatorluğu döneminde þehrin adı, İmparator Theodosius’un Şehri anlamında “Theodosiopolis” olarak değiştirilir.

Türkiye-Suriye sınırındaki bu kentin günümüzde Suriye’de kalan kısmındaki modern kent “Ras al Ayn” (Res ül-Ayn) olarak adlandırılır.

Bu kentin önemleri arasında, Geç Neolitik dönemde (M.Ö.6. bin) Halaf Kültürü’ne adını veren yerleşim yerini de bünyesinde barındırması, Bit-Bahaiani krallığının merkezi olması, yenilmez ünvanlı Sasani kralı I. şapur ’un 15 yaşındaki Roma imparatoru III.Gordianus’a bu kentte “Rhesaina Savaşı”nda yenilerek geri çekilmesi ve Ortaçağ’da Yakubiliğin merkezi olmasıdır. Tell Halaf Türkiye-Suriye sınırında, mayyınlı hattın bitişiğinde Suriye tarafında yer almaktadır.

Geniş bir alana yayılmış olan Halaf Kültürü, Yakın Doğu'nun en gelişmiş boyalı çömlekçilik geleneğine sahip kültürlerinden biridir. Halaf boyalıları da denen üç ana evreye ayrılan çömlekleri, kayısı renkte zemin üzerine kırmızı ya da siyah boyayla bezenmiş ve son derecede parlak bir dış görünüme sahiptirler. Bezemeler arasında, içi kafes taralı iki köþesi basık eşkenar dörtgenler (baklava dilimi), dikey ve yatay çizgi grupları, boğa kafası tasviri, hayvan ve insanları içeren doğal betimler egemendir. Ayrıca pişmiş topraktan yapılan boyalı tanrıça heykelcikleri ve tholos (dairevi) konik kubbeli mekânlar da bu kültürde görülenler arasındadır.

Sonraları Guzana olarak adlandırılan Tell Halaf’da, Max von Oppenheim 1911-1913 ve 1929 yıllarında kazı çalışmaları yapmış, Halaf kültürüne ait eserler haricinde aynı yerde, Demir Çağına tarihlenen Bit-Bahaiani krallık merkezini de gün ışığına çıkarmıştır. M.Ö. 10-9.yüzyılda Kral Kapara burada, Geç Hitit tarzında heykeller ve 187 kabartmayla süslü bir saray inşa ettirmişti.

Geç Asur kralı Adad-nirari’nin 894 tarihli yazıtında bu krallıktan vergi veren Arami şehir devleti olarak bahsedilmekteydi. Geç Asurlular tarafından yıkıldıktan sonra Roma dönemine kadar (Rhesaina) ise bu alanda herhangi bir yerleşim olmamıştır. Oppenheim’in Tell Halaf’da bulduğu eserler, 1930’da Berlin’de açılan “Tell Halaf Müzesi’nde” teşhir edilmiş.

II. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği uçaklarının 1943 yılında Berlin’i bombaladıklarında Tell Halaf Müzesi ve içindeki eserler paramparça olarak on binlerce parçaya ayrılmıştı. Berlin Ulusal Müzeleri Eski Yakın Doğu Müzesi’nden bilim insanları ve restoratörler, bombalardan arta kalan on binlerce parça üzerinde 2001 yılından beri çalışmışlardı. 27.000 adet parçanın birleştirilmesiyle 30 adet bazalttan yapılmış heykeli teşhire hazır hale getirmişlerdi. “Tell Halaf Sürüveni” adlı bu sergi, 28 Şubat–14 Ağustos 2011 tarihleri arasında, adına müze inşa edilen “Zeus Sunağı”nın da teşhir edildiği Pergamon Müzesi'ndeziyaretçilerini ağýrlamaktadır.

Çok sayıda büyük ve küçük Tell Halaf eserlerinden oluþan anılan sergi, dört teşhir salonundan oluşur.

I. Salon: Dikdörtgen biçimindedir. Salonun başlangıç ve bitimine salonun ortasında, bombalardan kısmen zarar görmüş olan iri bir kuş heykeli tüm heybetiyle durmaktadır. Bu salonda ayrıca, cepheden verilmiş altı adet sakallı erkek başlı aslan gövdeli yüksek kabartmadan oluşan bazalt kaide, M.Ö.1. bin yılı sanatının en güzel örneklerinden birini oluşturur. Bu salondan 2 no’lu salona geçilir.

II. Salon: Salonunun ortasında, uzun dikdörtgen gri podyum yer alır. Bu podyumda, gövdesinin sağ yarısını bombaların tamamen tahrip ettiği tanrı heykelinin ayaklarının yanında ahşap altlıklara yüzlerce bazalt parçası serilmiştir. Her biri Bit-Bahaiani krallığına ait eserlerin kaşı, gözü, döşü, kolu ve gövdesine ait olan bu parçalar, doğdukları kültürlerden uzaklaştırılan eserlerin, çok daha iyi şartlarda korunamadıklarının da kanıtı olduklarını ziyaretçilere göstermektedir.

bakışımlı yerleştirilen çamur sıvalı iki kule arasında heykeller, ortostatlar, kabartmalar ve cam vitrinlerde Halaf dönemine ait, boyalı seramikler ve boyalı figürinler teşhir edilmektedir. Kerpiç duvarı kaplayan bazalt ortostatlarda hayali yaratıklar ve gerçek hayvanlar ile avcı betimlenmiştir.

Bu ortastatlarda hayali yaratıklardan balık adam, akrep adam, grifonlar, gerçek hayvanlardan devekuşu ve geyik tasvir edilmiştir. Bunlar bir zamanlar Bit-Bahaiani krallığının sarayının duvarlarını bezemekteydi.

Salonun Bazalt parçalarının etrafında, nokta vurgulu ışıkların (spot da denilmekte) aydınlattığı heykel ve kabartmalar teşhir edilmektedir. Etkili ışıklandırmayla, karanlık içinden çıkıyor gibi görünen eserler yüzlerinde arta kalan gizemli ifadeyle sanki canlanacakmış gibi durmaktadır.

Bu eserlerden, kadın yüzlü hayali yaratıkların (sfenks) heykelleri, açık ağzında iri dişli kapı aslanlarının heykelleri , sakallı insan baþşo kuş ve akrep gövdeli heykeller, gövdelerinin tespit edilen parçalarýnýn yapýþtýrýlmasýyla eksik gövdeleriyle ziyaretçileri izlemektedir.

Bunların arasında profilden sağa dönük yürürken betimlenen bir aslan kabartması “900 parçanın birleştirilmesiyle teşhire hazır hale getirildiği”ni sanki kükremektedir.

III. Salon: 2. teşhir salonunun solundadır. Küçük ebatlı olan bu salonda, Oppenheim’in kazı esnasında çektiği fotoğraflar, küçük ebatlı kazı buluntuları ve yan yana oturan kadın-erkek heykeli teşhir edilmektedir.

Kral ve eşi olarak yorumlanan bu heykel, 100 parçadan daha az parçanın yapıştırılmasıyla tümlenebildiği için, diğer heykellerden çok daha şanslı görülmektedir. Bıyığı tıraşlı, uzun sakallı bu heykelin yüzü oldukça üzgün ifadelidir. Aynı ifade eşinin yüzüne de yansımıştır.

Oppenheim’in çektiği kazı fotoğrafında bu heykelin gün ışığına çıkış anı mevcuttur. Fotoğrafta kalın kerpiç duvarlı, tabanı kare plaka döşeli mezar odasında, bu oturan heykelin yanında diğer bir heykel de ayakta durmaktadır.

IV. Salon: Basamaklarla ulaşılan bu salonda “Tahtlı Tanrıça” heykeli ziyaretileri karşılamaktadır, Özellikle, şakaklarından döşüne karşılıklı dik düşen örgülü kalın saç lüleleriyle eşi ve benzeri yoktur.

Oppenheim’in “Benim Venus” diye adlandırdığım bu heykelle birlikte çektirdiği fotoğraf da teşhir salonunun duvarını süslemektedir. Sütun tamburu, kaidesi ve başlıpına ait mimari parçalarda teşhirde yerini almıştır. Bu salonda ayrıca, bölgenin etnografyasına ait, saz ve sedef işlemeli darbukadan oluşan müzik aletleri, kazı yıllarında kaydedilen yöre insanının söylediği türkü kayıtları, içi doldurulan kuşlar, sürüngenler ve yılanlardan oluşan Ceylanpınar çevresinin faunası da teşhir edilmektedir.

Rhesaina antik kenti dönemine ait pişmiş toprak figürinler ve kandillerin teşhir edildiği cam vitrinlerle, Tell Halaf sergisi son bulmaktadır. Tell Halaf sergisi, savaşın çirkin yüzünü göstermesinden başka, eski eserlerin  Batı Ülkelerinde çok daha iyi korunamayacağını göstermesinden başka, Ceylanpınar-Ras al Ayn (Rhesaina-Tell Halaf) kentlerinin arkeoloji ve turizm önemini de güncel olarak ortaya koymasıyla önemlidir. Mayın hattındaki antik kentlerden Fırat nehri kıyısındaki Kargamış 2010 yılı içerisinde mayınlardan tamamen temizlenerek, bilimsel kazı yapabilmeye hazır hale getirilmiştir. Antik kentler üzerine kurulmuş olan mayın hattındaki Ceylanpınar ve Nusaybin’in de mayınlardan temizlenmesi, arkeoloji ve tarihe katkı, turizme ise canlılık sağlayabilecektir.

ceylanpinar tell halaf’in ÖykÜsÜ Şanlıurfa