Göbeklitepe'nin Bulunuş hikayesi

TAKİP ET

Şanlıurfa'nın il sınırları içerisinde bulunan Göbekli Tepe günümüzden 12 bin yıl önce bir inanç merkezinin bulunuş hikâyesinde  1963- 1986 -1992-1994 yıllarında yaşanan kritik olayların ve bulunmasında yaşanan  ilginç hikayesi

SIRLI GÜNEŞ: GÖBEKİTEPE 
                       
İnsanlık tarihi adına şimdiye kadar bildiğimiz tüm bilgileri tekrar gözden geçirmeye sebep olan Dünya’nın İlk Tapınağı Göbeklitepe  Şanlı Urfa’ya 15 km uzaklıkta olan bu arkeolojik site üzerinde yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır.        

Göbeklitepe günümüzden tam 12.000 yıl önce inşa edilmiş; Arkeolojik olarak Çanak - Çömlek Öncesi Neolitik A Dönemine (M.Ö 9.600 – 7.300) ait olan Göbeklitepe’de, bir tepe üzerine inşa edilmiş çok sayıda yuvarlak biçimli yapı bulunmuştur. 1995 yılında arkeolog Prof. Klaus Schmidt tarafından Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün desteğiyle başlayan kazılar sonucu elde edilen verilere göre bu yapılar yerleşim amaçlı kullanılmamıştır.  
Göbeklitepe’de bulunan henüz sadece altı tanesi gün ışığına çıkarılmış, toplam 20 adet olduğu belirlenen bu üzeri açık yapıların dini amaçlı yapılmış olduğu biliniyor. bu yapılar dünyanın ilk tapınakları. Taş devrinden kalma bu tapınakların yapılış biçiminde ortak bir özellik göze çarpmaktadır..  

"T"  biçiminde sütunlar ile çevrilmiş bu tapınakların merkezinde iki T biçiminde sütun karşılıklı olarak yer alıyorlar. 

Sütunlar ve kalıntılar üzerinde; boğa, yaban domuzu, tilki, yılan, turna ve yaban ördekleri en sık görülen hayvan tasvirleridir. Taşlar üzerine kazılan bu hayvan tasvirlerinin yanında üç boyutlu kabartma şeklinde yapılan başka betimlemeler de bulunmuştur. 
Bunlardan en önemlisi  "T"  biçimindeki sütunun yan tarafından aşağı doğru iner biçimde tasvir edilen aslan kabartmasıdır.  

Göbekitepe’nin günümüze bu denli mükemmel olarak korunmuş şekilde kalması da arkeologları şaşırtan bir diğer konu da  Yapılış  yılından yaklaşık bin yıl sonra onlarca ton toprak ve çakmaktaşları ile tamamıyla gömüldüğü bilinen Göbeklitepe’nin niye gömüldüğüdür. Ve şimdilik bu sorunun cevabı bilinmeyen sorular listesinde yer almaktadır. 

Çok ama çok ilginç bir de bulunma hikayesi vardır tıpkı kendi gibi sırlı güneşin altında yattığı gibi. 

İlk; 1963, 1986, 1992, 1994 yıllarında önceleri tesadüf gibi görülen ama sonra iyice düşünüldüğünde belki de orada yaşanan inancın etkisiyle çok ilginç ve değişik yaşanmışlıklar ortaya çıkar. 

Şu an o toprağın sahibi olan  "Şavak bey"  bir çiftçidir. Şavak bey  bir gün tarlasını sürerken bir heykel bulur. Eline alır inceler bakar ve köye götürür. Çevresinin yönlendirmesiyle de  bulduğu heykeli "belki 3-5 kuruş para eder de çoluk çocuğun rızkını alırım" diye heykeli özenle at arabasına yükler,  Şanlıurfa’ya  müzeye götürür.   

Dönemin Müze Müdürü heykele önem vermez ve heykelin tarihi bir özelliği olmadığı  bunun bir kireç taşı olduğunu hatta kendisinin bu sıcakta boşa yoğrulduğunu söyler.   
 Şavak bey çok içerlenir, çok üzülür. "madem ki işe yaramıyor bende bu heykelleri çöpe atarım " der.  Müze yetkileri telaşlanır ardından heykelleri alıp müzeye ait depoya koyar. 
Aradan çok uzun bir zaman geçer. Göbeklitepe bu arada kendisini bulması için sürekli kendince işaretler gönderir yerel halka.  

Sanki Göbeklitepe umutludur bir gün mutlaka bulunup kendinde yaşayan o dönemin insanlarının inançla tapındıkları bu merkezin gün yüzüne çıkarılmasından. 
Atatürk barajı yapım çalışmaları başlamadan az evvel yaşanan olay ise; tarihin dili var ve konuşuyor deyimini ne güzel açıklamakta. 

1986 dan 1992 yılına kadar ilgisiz kalan heykeller; Şanlıurfa ilinin Hilvan ilçesine bağlı Güluşağı mahallesinin hemen kuzeybatısında bulunan "Nevali Çori" yerleşim yerinin, Atatürk Baraj Gölü suları altında kalmadan önce orada kazı yapan Alman arkeolog  "Klaus Schmidt"  o bölgede bulduğu tarihi eser kalıntılarının son aşamasını teslim etmek üzere  Şanlıurfa müzesine gider. Müzeye ait depoya indiğinde gözüne bizim yıllarca bulunmak için çaba sarf eden Göbeklitep'ye ait heykeller   gözüne çarpar. Telaşla bu heykelleri  yetkililere sorar. Yetkililer bir çiftçi tarafından getirildiğini önemsiz olduğu için ambara koyduklarını iletir. 
 
Alman arkeolog Klaus Schmidt  hayretle heykellere bakar ve  hocasıyla incelenmek için  Klaus Schmidt izin ister. 

Gerekli olan birçok testden sonra Klaus Schmidt’e izin verilir. 
Arkeolog Klaus Schmidt bu heykellerin bulunduğu yerin mutlaka görmek istediğini söyler.  Yetkililer önce umursamaz tavırla Klaus Schmidt'i başlarından savmaya çalışırlar. 
Bunun üzerine Göbeklitepe’nin yeri kendi bulmaya karar verir. Önce yerel halka sorar. Uzun aramalardan sonra karşısına daha önce çalışma yaptığı yere servis yapan aracın şoförü Göbeklitepe’ye kendisini götüre bileceğini  söyler. Mutluluk gözyaşlarına boğulan Klaus Schmidt bunun üzerine "Ören’e keşif ve analiz yapmak üzere gider" . 

Bu keşiften köylünün bilgisi yoktur. Köylü önce kendi içinde dedikoduya başlar. Ne de olsa bu adam yabancıdır ve dilini bilmemektedirler. Arkeoloğu muhtara götürürler. Arkeolog Klaus Schmidt köy muhtarıyla görüşür.  Bu tepenin yığma tepe olduğunu çakma taşlarla dolgu yapıldığını burada çalışmak istediklerini belirtir,. 

Muhtar kazılması istenen yerin mülk sahibi Mustafa beye ait olduğunu ve ancak onun izniyle çalışma yapabileceğini belirtir. Muhtar bey ve arkeolog Klaus Schmidt  Mustafa bey durumu istişare yapmak ve işin hukuki boyutunu da öğrenmek için  avukat arkadaşlarını da yanına giderler. Birkaç gün süren hukuki boyut ve karşılıklı  fikir alış verişi meyvesini verir. 
 
Dönemin avukatı; "Yabancı arkeologların çalışmasında herhangi bir sorun olmayacağını anayasa kullarına aykırı olmadığını okuduğu anayasa maddelerinin ilgili bölümlerini gösterir yöre halkına ve o dönemin toprak sahibi Mustafa beye. 
 
  Anlaşmayı hazırlar ayrıca şöyle bir madde de ekler:  yapılacak  olan kazıda herhangi  bir şey çıkmaması durumda, tarlalar  eski haline getirip iade edilecek ve  çıkan  zarar ve ziyanda da, köylüye ve bununla birlikte toprak sahibi Mustafa beye bu zararın katkıyla verileceğini yazar. Bu şartlarda da onay vermesini ister. Mülk sahibi Mustafa bey avukatın önerisini dikkate alır. Kendi üzerine düşen tüm izinleri verir. 
Göbeklitepe artık bulunmaya hazırdır... 

1992 – 1993 yılında alınan izinle kazı çalışmalarına başlayan Prof. Dr. Klaus Schmidt sadece bir duvar bulur. Ama istediği resim figürlü taşlara  Ekin ekilen tarlada  bulanan  bir taş sürümde sıkıntılı olması sebebiyle  mülk sahibi Çiftçi Mustafa bey tarafından yardım alır.  çıkarılmak istenen tüm  yapılar, doğanın sertliğinden  başarısız olunca balyoz ile kırılır. 

Dönem dönem kazılarla bir çok tarihi eser gün yüzüne çıkmaya başlar. Prof. Dr. Klaus Schmidt 1994 yılında tekrar kazı yapmaya karar verir.  
Bu kazıda ilk çıkan heykeller boğa ve tilki resimleri   taşlar  üzerine oyulmuştur. Acaba bunun altında neler var diye merak eden prof. Dr. Klaus Schmidt; 1963 te ABD tarafından yüzey araştırmalarında yığma toprak tespit etmiş edildiğini  ve Chicago üniversitesinden Göbeklitepe’ye bir işaret koyduklarını belirtmiştir.    

Prof. Dr. Klaus Schmidt buna dayanarak kazı ve araştırmalarına devam etti. Bu kazılarda 4 adet Tapınak heykeli daha  bulunur. Bu tapınaklar 12 binyıl öncesine ışık tutmaya başlar. 
Daha sonra teknolojik çalışmalarla yapılan araştırmalarda yer altı görüntüleme makinasıyla 18 -19 adet  daha tapınak taşlarının yerleri tespit edilmiş yetkililer bu tapınak taşlarının 24 olması gerektiğini belirtmişlerdir. Halen diğerlerinin  yerlerinin tespiti için çalışmalar yapılmaktadır. 
 
İnanç merkezi Şanlıurfa'ya yakışan İnanç tapınakları "Sırlı Güneş : Göbeklitepe"  artık misafirlerini de ağırlamaya başladı. 

Şanlıurfa’lılar Göbeklitepe’nin kutsal olduğunu  yıllar öncesinden bilirlerdi. 
Hatta Şanlıurfa’lılar ve çevredeki il ilçe ve köylerden bahar döneminde Göbeklitepe 'ye hem pikniğe hem de gezmeye gelinirdi. Bu gezi esnasında bu bölgenin kutsal olduğuna; çevre il ve ilçe halkı inanırdı. Burada  çok büyük Alimlerin  olduğunu, bu büyük zatların mezarlarını ziyaret etmenin hastalara iyi geldiğini ve çocukları olmayan çiftlerin de  şifa aradığını kurbanların kesilip adak adandığını belirtirlerdi.  

Burada  yapılan kazıda ilk defa  doğum yapan bir bayan figürlü taş bulunduğu için çocuksuz çiftlerin mekanıydı. 
 
 Göbekli Tepe, Neolitik Dönem'de kullanılmış ve sonrada terk edilmiştir. Göbekli Tepe'nin anıtsal yapıları, onu yapan Neolitik Dönem insanları tarafından bilinçli olarak doldurulmuş, bir nevi gömülmüştü. Bu dönemde yaşam biçimlerini de değiştirmeye başlayan son avcılar, eski kimliklerini, avcı-toplayıcı yaşamlarında onlar için önemli olan inanışlarını, sembol dünyalarını tahrip etmeden kapatarak terk etmişlerdi. 

Bu nedenle son avcıların buluşma merkezi olan eşsiz tapınaklar dağı, ıssız, ırak, sessiz doğal ortamda, tahrip edilmeden günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Haber Şanlıurfa / Abdullah Cengiz

Göbeklitepe in Bulunuş hikayesi Göbeklitepe