Göbeklitepe'nin ne kadar göbeğindeyiz?

TAKİP ET

Göbeklitepe deyince, bütün insanlığı göbeğinde taşıyan dev bir adamın toprağa uzanmış hali canlanıyor gözümde.

Göbeklitepe, çok güzel bir isim…

Göbeklitepe deyince, bütün insanlığı göbeğinde taşıyan dev bir adamın toprağa uzanmış hali canlanıyor gözümde.

Bu vesile ile…

“Beşikler vermişim Nuh’a/ Salıncaklar, hamaklar/ Havva Anan dünkü çocuk sayılır/ Anadolu’yum ben/ Tanıyor musun?..” diyen, Ahmet Arif’i de saygıyla anıyorum.

Nuh’a beşikler veren, hamaklar kuran büyük Anadolu toprakları ancak böyle anlatılabilirdi.

Baksanıza ne Kudüs, ne Kahire, ne Atina, ne Roma kaldı geriye, varsa yoksa Göbeklitepe…

İnsan soyunun atalarına doğru uzattığı el, şimdilik Göbeklitepe’de, bundan sonra o el nereye uzanacak, hangi tarihe dokunacak, kısmetse onu da göreceğiz.

Öyle enteresan bir yer ki Göbeklitepe, sadece tarihin kaydı olarak bilinen mimariyi, sanatı falan anlatmıyor; aynı zamanda gerçek bir teoloji tarihi de sunuyor insanlığa.

Kazı başkanlığını yapan Alman arkeolog Klaus Schmidt, “T” şeklindeki dikili taşların ne anlama geldiği konusunda bazı görüşleri paylaşamayacağını söylüyor mesela.

Daha bir sürü gizem, bir sürü esrar…

Bölgeye defalarca gelen Karl Luckert, “12 bin yıl”, diyor, “Neredeyse 12 bin yıllık bir insanlık tarihine şahitlik ediyoruz burada” diyor.

Sonra da hikâyeyi anlatıyor…

Bugüne dek bilinmeyen neolitik devrimin dinsel yapısını ortaya çıkaran Göbeklitepe, tam 12 bin yıl önce Mezopotamya’nın kuzeyinde avcı Şamanlar, çakmaktaşı madencileri ve silah ustalarının biat ettiği rahipler tarafından kurulmuş.

Silah ustaları silah üretmiş, bir hayli silah üretilmiş, bu sayede avcılık gelişmiş, avlanma sonucu yiyecek bollaşmış, fakat bu sefer de hayvan sayısı azalmış.

Göbeklitepe insanı, özellikle din adamlarının yönlendirmesiyle, tarımda ve hayvancılıkta evcilleştirme faaliyetlerine başlamış.

Rahiplerin inanç üzerinden kurguladıkları evcilleştirme faaliyetleri, ciddi boyutlara ulaşmış, insanoğlunun 6 milyon yıllık avcılık tarihini yerleşik uygarlığa doğru çevirecek kadar da etkili olmuş bu çalışma.

“T” şeklinde dikili taşlar, çakmaktaşı madencileri, Şaman avcıları, rahipler ve silah ustaları…

Geriye gitmeyelim o kadar, yüz yıl önce Afrika’da, herhangi bir vadide, ya da Orta Asya bozkırında rastlayamayacağımız türden şeyler midir bunlar?

Ne değişti, ne değişmiş olabilir ki…

Aynı korkular, aynı yakarışlar, aynı kuşkular, insan olduğu gibi insan, 12 bin yıl önce de insan, bugün de insan.

Bir vakit sonra, başka bir yerde, daha derin bir kazı yapılır, elimizdeki yazıtlardan, bulgulardan farklı, hatta bunlara aykırı bazı bilgilere ulaşılırsa ne olur, tarih baştan sona değişir mi?

Bilemeyiz, ne kadar az şey bildiğimizi bile bilemeyiz…

İnsanın kendi gövdesinde yaptığı ontolojik kazı, kendi gözleriyle gördüğü karşıdaki göze hayran olma durumunu anımsatır bana.

Göbeklitepe insanına bakıp, en az “yüz on iki” nesil geriye gitmek, elimizde kitabı olan bütün peygamberlerden önce dünyaya bakabilmek.

Hiç kolay iş değil, geriye doğru gittikçe yapayalnız kaldığını hissediyor insan, bunun adı büyük sessizlik olsa gerek.

Bizim boyumuz nereye kadar uzuyor, sadece mevsimlerin gelip geçtiği, onu da göğe bakarak anlıyoruz, bu ürkütücü şeridin hangi vaktindeyiz, bunu öğrenmek istiyoruz.

Ölenin cennete gitmesini temenni etmekten, doğanın uzun yaşamasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

Bir de toprağa çapa vuruyoruz, sadece bunu yapabiliyoruz, kazıyoruz gövdemizi, gövdemizden gövdemize nakliyat yapıyoruz, canı canlı tutmak için kendi kendimizi kazıp duruyoruz.

Göbeklitepe, insanın varlık serüvenini, tarihin seyrini bir kez daha Anadolu topraklarına doğru çevirmiş gibi görünüyor.

2019 yılının Göbeklitepe yılı olması için girişimler varmış, bu konuya ilgi gösteren biri olarak çok heyecanlandım.

Umarım bu kez işin ruhuna, hikâyenin esas tarafına dâhil olabiliriz.

Göbeklitepe’nin seyyar satıcılık kısmıyla yetinmeyiz.

Gümrük kapılarında Göbeklitepe’ye gelen turistleri saymaktan çok insan neslinin yerleşik hayata geçtiği toprakların son sahibi olarak, bir görüş ortaya koyarız.

Göbeklitepe’nin göbeğinde miyiz, en azından bunu anlarız.

 Faruk Aksoy

göbeklitepe faruk aksoy