Hayat
Hayat güzel, güzel de gördüklerimiz bizi yanıltıyor galiba...
Şöyle etrafa bakınsak, mutlu olacak ne çok şey var aslında... Hava mis gibi, otur balkona, kahveni yap, uzat ayaklarını, bahçeye bakan balkonunda keyif yap. Limon ağaçları da çiçek açmış ki değmeyin keyfime mis gibi kokuyorlar insanın içine işliyor çiçek kokusu.
Kafayı bulandırmanın hiç gereği yok... Hayat kısa keyfini çıkarmak, zevk almak lazım. Tabiki olan biteni görmezden gelmek şart...
Yoldan geçen birine takıldı gözüm, bu bizim mahallenin Leyla teyzesi, 60 yaşlarında sessiz bir kadın, fakat günü hep pencere kenarında, balkonda geçtiği için, mahallede ne var ne yok hep onda... Sanırsın mobese.
Leyla teyze yetimhanede büyümüş... Babası 2 aylıkken bırakıp gitmiş bunları, bir süre sonra da annesi bakamıyorum diye yetimhaneye bırakmış...
Bazen kahve içmeye çağırır sever beni 'sen başkasın kızım ' der bana hep oysaki yaptığım bir şeyde yok sadece oturur dinlerim onu anlatırda anlatır... Birikmişliği o kadar çok ki önce derin bir iç çeker başlar anlatmaya...
Yetimhanede hep pencere kenarında otururdum... Çünkü hep beklerdim, birileri bizleri görmeye geldiklerinde o gün bayramımızdı bizim oyuncaklar, giysiler, şeker, çikolata bir sürü şey getirirlerdi... Bir günlüğüne bize annelik yaparlardı. Ama annemi çok bekledim, bir gün mutlaka gelir umuduyla o pencere kenarında uyuyakaldığım çok günler olmuştur... Ama o hiç gelmedi derken, yüzünde acı bir gülümseme belirdi. Beni en çok etkileyen, üzen şey... Kâh ağlayan, kâh gülen yani, bir anı bir anını tutmayan şizofren bir gülümseme, bu insanı kahrediyor... Alladım dedim, kimsenin imtihanını ağır etme.
Hâlâ pencere kenarında balkonda otururum beklerim, ne gelen var, ne giden diyor gülerek... Biliyorum aslında kimse gelmez artık, ama alışkanlık mı desem, bir umut mu desem bilemiyorum diyor acı bir ifadeyle...
Hayat güzel, güzelde duyduklarımız bizi yanıltıyor galiba...
Her gün aksam üzeri saat 6 gibi yaşlı bir kadın çöpleri döktüğümüz yere gelir. Ekmek, kâğıt toplar... Elinde iki tane torba var birine ekmekleri diğerine kâğıt pet şişe gibi şeyleri koyuyor... Yüzünü siyah başörtüsüyle sarmış, yorgun bitkin bir hali, çileli bir ülkesi var besbelli.
Dayanamadım indim, yanına gittim... Elimdeki parayı uzattım. Sert bir ifadeyle yüzüme baktı benim paraya ihtiyacım yok dedi... O yüz ifadesini ölene dek unutmayacağım, mağrur kimseye eyvallahı olmayan dimdik bir kadın... Kalakaldım orada, haline bak nasıl ihtiyacın olmaz diyemedim... Sonra, tamam ama içimden geldi dedim, daha gür bir ses tonuyla ' istemem ' dedi. Ne yalan söyleyeyim mahcup oldum. ' Peki ' dedim suçlu suçlu uzaklaştım yanından... O, muhteşem gurur o, hayata meydan okuma, aman Allah’ım dedim gözlerim doldu... O koskocaman yüreğe hayran kaldım…
Hayat güzel, güzelde gördüklerimiz bizi yanıltıyor galiba…
Birde bizim mahallenin çiçekçi dedesi var... Arabası çiçek yüklü, rengârenk çiçekler. Bak arabasına musmutlu ol.
Gül, karanfil, papatya, nergis, sümbül bütün çiçekler var. Nergis mevsimi geldiğinde benimle beraber seviniyor. Yukarı doğru sesleniyor, getirdim seninkileri diye, koşarak iniyor alıyorum çiçeklerimi... Etrafında bir sürü çiçekseverler oluyor hiç parayı aramıyor bakmıyor bile alıyor koyuyor cebine... Çiçek mutluluktur diyor. Bunca görüntü kirliliğinin yüz akı dedem benim.
Çiçekçi dedenin oğlu 2 sene önce Hakkâri de askermiş çatışmada şehit düşmüş torunu 1 yaşındaymış o zaman. Çiçek satarak gelinime torunuma bakıyorum diyor. Onlar bana oğlumun emanetleri diyor gözleri dolu dolu ardından ekliyor; oğlumun mezarına aha bu tablanın üstü kadar bir sürü çiçek ektim, başucundaki bayrak eskimişti, yeni bir bayrak aldım, diktim başucuna derken bir yandan da gözyaşlarını kolunla siliyor, içimden ona sarılmak geliyor cefakâr vefakâr çiçekçi dedem benim.
Hayat güzel güzelde, duyduklarımız bizi yanıltıyor galiba…
ZEYNEP SÜMER