iki kız kardeş
Uzun zamandır yarı aç yarı tok olan karınları bugün arkadaşları ve öğretmenleri ile yapacakları piknikte doyacak değişik şeyler yiyecek olmanın keyfi ile yataktan kalktı küçük kız
Akrabalarının çocuklarının eski diye verdikleri kıyafetlerden birini giyecek annesinin hazırladığı piknik sepetini alacak ve okula gidecekti.
Üzerinde uzun iyice eskimiş bir pazen gecelik vardı. Simsiyah kocaman gözleri ile minik bir yavru bir ceylan gibi ablasının yatağına koştu.
- Zehra abla kalk haydi geç kalıyoruz dedi.
Zehra bukleli uzun saçlarını yüzüne kapatırcasına sırtını döndü.
-Of ben gelmek istemiyorum gitme sende. Dedi. Hatice neye uğradığını şaşırdı.
-Ne demek gelmiyorum ne demek sende gitme kalk lütfen sen olmazsan annem izin vermiyor ben gitmek istiyorum. Diyerek, ablasını adeta yataktan sökmeye çalıştı. Zehra istemeden yataktan kalkmak zorunda kaldı. “Bıktım senin bu inadından” der gibiydi.
Hatice mutfağa fırladı annesi mutfakta bir şeyler hazırlıyordu.
-Anne bize piknik için ne hazırladın dedi.
Kadının içi burkuldu kızının sevincini yarım bırakmak istemiyordu bir şeyler hazırlıyorum bunlarla idare edin dedi. Kızına göstermese de gözlerinden yağmurlar yağıyordu. 4 yumurta ve biraz taze soğan. Onları bir kabın içine koydu, usulca filenin içine yerleştirdi. Zehra söylene söylene giyiniyordu.
-Gitmek zorunda bıraktığın için senden nefret ettiğim bil. Diyordu. Hatice nin umurunda bile değildi. Ayakları yerden kesilmiş gibi neşe ile giyiniyor okulda öğrendiği şarkıları söylüyordu. Elbiselerini eski ve bir başkasına ait olması iki kız kardeşin güzelliği karşısında fark edilmese de, Zehra bunun ezikliğini yaşıyordu.
Tahta sokak kapısını araladı, dar ve toprak okul yoluna doğru yola koyuldular. Yol boyunca Hatice yerinde duramıyor Zehra’nin tedirginliğinin farkına varamıyordu.
Zehra ilkokul 4. Sınıf, Hatice 2. Sınıf öğrencisi idi.
Okula geldiklerinde okul bahçesi panayır gibiydi. Renk renk giysili çocuklar taşımakta zorlandıkları piknik sepetleri…
Hatice yoldan mahalle fırınından taze ekmekte almıştı.
Sıra oldular, piknik alanına doğru yürüdüler. Küçük bir kasabada oldukları için yol uzun sürmedi.
Piknik alanına varınca öğretmenler öğrencilere gerekli uyarıları yaptıktan sonra herkes gurup oluşturup otursun dedi.
Hatice arkadaşlarının yanına oturdu, iri simsiyah gözleri pırıl pırıl parlıyordu.
Çocuklar getirdikleri yiyecekleri çıkmaya başladılar of Allahimmmmm neler neler, taze meyveler kekler, börekler sarmalar dolmalar neler neler.
-Senin getirdiğin nerede? Diye, soru bir arkadaşı. O an hatırladı ki ablasında kalmıştı.
-Durun ablamda alıp geliyorum. Dedi. Yerinden kalkıp ablasının sınıfının olduğu yere doğru yürüdü. Ablasını bir türlü bulamadı. Kızmaya başlamıştı. Nereye kaybolmuştu bu kız. Piknik alanının her yerini arıyordu. Bir ağacın altında Zehra’yı gördü. Tek başına oturmuş gözlerinde yaşlar ile kaybolmak görünmemek ister gibiydi. Hatice bir hışımla;
- Abla yaaaaa neredesin seni arıyorum, ver şu yiyeceğimi. Dedi. Artık iyice yaklaşmıştı ablasına. Onun kan çanağına dönen gözlerini görünce duvara çarpmış gibi afalladı
-Ne oldu neden ağlıyorsun? Dedi. Zehra;
- Arkadaşlarımın hiç biri beni gruplarına almadılar. İki yumurta iki taze soğan ile mi geldin? Yok, öyle bedavacılık, dediler. Ben de kalakaldım. Hep senin yüzünden, sana gitmeyelim dedim. Yetmezmiş gibi Ayşe elbisem sana da çok yakışmış güle güle giy, dedi pis cadı bir de güldü. Rezil oldum hep senin yüzünden. Diyor hıçkırarak ağlıyordu. Hatice içinde ki neşeyi unuttu. İçinden kendine ve paraya küfürler ediyordu ablasının yanına oturdu, ona sarıldı sıkıca sarıldı. Hiç sesleri çıkmıyordu artik.
Ağır ağır birer zehir lokması gibi yuttular lokmaları.
Oynayan neşe içinde ki çocukları seyrettiler.
Hatice o gün yemin etti, büyüyüp iyi bir iş sahibi olacak ve ömür boyu ablasını bir daha hiç bir şeye zorlamayacaktı.
Zorlu geçen çocukluk yıllarını hiç unutmadılar. Her genç kızlık hayalleri yarım büyüdüler.
İki kız kardeş hala çok güzeller hala verdikleri sözü unutmadılar
Zehra eczacı oldu her durumu olmayana bedava verir ilacı birçok aileye yardım elidir.
Hatice öğretmen oldu.
Hiç bir öğrencisinin ağlamasına malzeme eksikliğini ile mahcup olmasına asla izin vermedi.
Bu iki kız kardeş çocuklarının eskilerini kimseye vermezler, ya yeni alırlar ya da eskimeden giysilerini uzak diyarlara yollarlar ki, kendilerinin yaşadığı o acı olayı başka çocuklar yaşamasın.
Hikâyesini bana anlatan bu koca yürekli arkadaşıma teşekkür ederim
Nilgün Hacibanoğlunun (Anı defterinden)