SARAYÖNÜ- KÖPRÜBAŞI
1970-80 lere kadar İstanbul için Beyoğlu-Nişantaşı ne ise Urfa için de Sarayönü, Köprübaşı öyleydi.
O tarihlerden Urfa’nın en sosyal, en gözde semti idi.
Adliye sarayının, Belediye sarayının, Belediye Gazinosunun, avukat bürolarının (zamanın en meşhur avukatları Adil Kürkçüoğlu, Adil Rastgeldi) cezaevinin, sazların (Lale pavyon, Yaman pavyon) yazlık-kışlık sinemaların (Türkmen, Atlas, İnci) olduğu, gazete matbaalarının ve gazete bayisinin, kitap evlerinin (Sami Barlas’ın Hulusi kitapevi, Naci İpek’in Özlem kitapevi, Bakır Yavuz’un Saray kitapevi ) otobüs firmaları (Urfa Cesur, Urfa Ceylan, Urfa İtimat) otellerin (Çiçek palas, Gül palas, Urfa palas),Halkevinin, büyük posta hanenin bulunduğu;
En iyi (kadın, erkek ve gömlekçi) terziler (Ahmet Köylü, Mustafa Dişli, Sait Savaş, Mustafa Cincık, Muhiddin Akıllı vs.) en iyi berberler, fotoğrafçılar (Foto Saba, Foto Saray), leblebiciler-şekerciler (Ab-ı Hayat, Ahmet Apaydın), bakkalların, baklavacıların, mağazaların bulunduğu, parlak sarımadenle kaplı, üzerine artist resimleri yapıştırılmış, plastik güllerle bezenmiş büyük sandıklarıyla ayakkabı boyacıları, paytonlarda saz kızlarının geçtiği kara taşlı yollarıyla kibar bir semtti Sarayönü ve Köprübaşı.
Gençler haftalık tıraşlarını olup, ütülü geniş yakalı gömlek, ispanyol paça pantolon, boyalı yumurta topuk kundurayla cumartesi öğlenden sonları Sarayönü, Köprübaşına gezmeye gitmeye başlarlardı.“Neriye gidisen bêle” diye soranlara “Yuxarıya gidiyem” diye cevap verirlerdi.
Urfalılar arasında “Yuxarı” Sarayönü-Köprübaşı demekti. “Aşağı êniyem” demek. Aşağı çarşıya iniyorum demekti. Hala da öyledir.
Zarif yapılarıyla, camileri-hamamlarıyla, kara taş yolları, daracık sokakları, esnafı Zincirli kapısı, naif insanlarıyla tarihi ve güzel bir semtti Sarayönü-Köprübaşı.
Zaman içinde Akarbaşı, Haşimiye, Çifte han, Kunduracı pazarı ve Kara meydan gibi bu güzel semtlerimiz de yıkım ve kıyımdan nasiplerini aldılar.
Görüntü kirliliğinin, boş ve harabe binaların (eski Osmanlı Bankası ve Türban oteli) çarpık yapılaşmanın kurbanı oldu.
Urfa’yı Urfa yapan bütün özelliklerimizi yetiriyoruz.
Şimdi Turban otel binasını yıkıyorlar. İhtimaldir ki, yerine çok katlı beton bir bina dikecekler tekrar. Karakoyun İş merkezinde zamanın Belediye Başkanı tarafından yapılan o çirkin banının benzeri olacaktır. Görüntü kirliliği yapacaktır. Köprübaşının nefesini biraz daha kesecekler.
Oysa Turban Otelinin, Sanayi Odasının olduğu binayı ve Kızılay çay Bahçesinin yeri yeşil alan olmalı. Oralar tekrar eski şaşaalı günlerine dönülmelidir.
Bir fıkra ile bitirelim.
Adam elindeki baltayı gösterip “Bu Baltacı Paşanın baltasıdır. Antika bir baltadır” der. “Ama bu çok yeni bir balta” derler. “Bir kere baltasını, iki kere de sapını değiştirdim” der.
Kısadan hisse.
Yıkılmadık yer bırakmadık amma hala dünyanın en eski şehirlerindeniz…
Bekir Urfalı