“Bu nasıl iştir” diye bir deyim var. Hah işte onun gibi bir şey. Bilmece mi, yoksa KPSS sorusu mu? Annesi ve Babası Arap olan bir ailenin çocuğu doğal olarak Arap olur. Baba ısrarla Arabım diyor, öz oğlu da ısrarla Kürdüm diyor. Ayıkla pirincin taşını. Yani ne önemi var, mühim olan insanlıktır dersen amenna ama burada bir iddia, bir ısrar var. Bu iddia öyle yenilir yutulur cinsten değil.
Dagetegi mıntıkasında Şıxanlı bölgesinde bir hasta ziyareti nedeniyle açılan kıl çadırlarında bağdaş kurup oturduk. Pandemi nedeniyle maske fiziksel mesafeye dikkat ederek, geçmiş olsun dilekleri arasında çay ve mırramızı da afiyetle içtik. Harran ovasının bereketli topraklarının kuzeyinde, modern tarım tekniklerin gelişmesi ve yöre insanının refah içersinde yaşamını idame etme düşüncelerine fırsat verilmeden kendilerini sürekli kan davaları içersinde bulan bir halkın traji- komik öykülerini hepimiz biliyoruz. Ve her kavgada sürekli gücüne güç katan Axa ve Şexlerin inanılmaz yükselişlerine tanık oluyoruz. Çadırdakilerden Ape Hüseyin’in sözlü anlatımlarından gönümüze gelmiş en az 70 yıllık bir öykünün özeti şöyleydi:
Karacadağ eteklerinde oturan bir şéxın, çok geniş alanda müritleri bulunmaktadır. Siverek, Hilvan, Viranşehir ve Harran ovasına kadar yayılmış bu şéxe bağlı müritleri vardı. Her Cuma günü şéxın camisinde toplanan müritlerine şöyle hitap ediyordu: “çocuklarınızı bizim medreselere getiriniz. Onlara Kur’an dersi vereyim. Kur’an’ı öğrensinler ki imanları kurtulsun. Çocuklarınızı kâfirlerin putperestlerin okuluna göndermeyin” diye fetva veren Şéx hazretleri kendi çocuklarını ise üniversitelerde okutarak Avukat, Doktor ve mühendis oluyorlardı. Tabi bu öykü 60 yıldan günümüze aktarılıyor. Halen bu şexın dededen toruna geçen bir saltanatı söz konusu. Bunlar her dönem, iktidarda kim olursa olsun sürekli iktidar partisinin milletvekilleridir.
Bu bölgede yaygın olarak söylenen “Arabın Oğlu” hikâyesi var. Bağdaş kurup oturduğum çadırda bulunan Xale Sino, bizlere Arabın Oğlu hikâyesini anlatarak, çadırda bulunan cemaati kâh güldürdü, kâh hüzünlendirdi. Xale Sino tarafından Kürtçe olarak anlatılan Arabın Oğlu öyküsünün Türkçe anlamı şöyle:
2000 yılında son kez sokağa çıkma yasağı ile nüfuz sayımı yapılıyor. Şéxanlıların bir köyüne gelen sayım memurları Kadir’in evine gelir. Memura oturacağı sandalye ve masa verilir. Ailenin kimlik bilgileri için, cüzdanlar memura verilir. Önce aile reisinin ismi soy ismi yaptığı işi ve evi olup olmadığı ile evde özürlü ve engelli olup olmadığı gibi sorulara verilen cevaplar deftere işleniyordu. Bunlar kaydedildikten sonra memur bey bir soru daha sordu,
“Kendini nasıl tanımlıyorsun?” diye sorunca
“Anlamadım bu ne demek?” diye cevap verir.
Memur soruyu basitleştirerek anlatır. “amca yani hangi dili konuşuyorsun? Deyince,
“Arapça, biz Arabız”
Diye cevap verince kayıtlara Arap olarak yazılır. Eşide aynı şekilde kimlik bilgileri ile birlikte Arap olduğu kayıtlara geçildi. Sıra evin oğlu Kadir’e gelmişti. Çocukları hanesinde Kadir’in kimlik bilgileri, öğrenim bilgisi ne iş yaptığı gibi bilgiler yazıldıktan sonra, sıra anadilin nedir sorusuna karşılık, Kadir “Kürtçe” diye cevap verir. Memur bey defterdeki anadil bölümüne Kürtçenin K harfini yazdıktan sonra, kafasını kaldırıp Kadir’e bakar. Sonra babasına da baktıktan sonra Kadir’e dönerek sorar:
“Baban Arap dedi, sen nasıl Kürt oluyorsun?”
Diye sorunca, Kadir’de kararlı bir şekilde, “Ben reşidim, dediğimi yaz. Ben Kürdüm” diye ısrar eder. Memurda ısrar eder, bir saat tartışılır en sonunda kayıtlara Kürt olarak geçer. Memur beyin işi bitince defterini toplar bitişik komşuya giderken kafasını sallaya sallaya evi terk ederken kendi kendine “baba Arap oğlu Kürt” diye mırıldanıyor, bu olup bitene bir anlam veremiyordu. Sadece memur değil, Kadir’de babasının “Arap” olduğunu söylemesine bir anlam veremedi. Memur bey gidince babasına sorar:
“Baba, sen bir kelime bile Arapça bilmezsin, nereden icap etti kendini Arap yazdırmayı? Aslımız nedirse o” diye sorar. Babası oğluna odaya gelmesini söyler. Birlikte odaya geçince kapıyı kapatarak kısık sesle oğluna şöyle der:
“Oğlum, her gün karakol seni soruyor. Bu Kadir nereye gidiyor, kimlerle geziyor diye her gün seni soruyor. Ben seni korumak için öyle yazdırdım. Hükümet için Arap olmanın bir anlamı yok. Biliyor ki, Araplardan bir şey çıkmaz. Kürtlerden korkuyorlar, Kürtleri kendine potansiyel suçlu olarak görüyorlar. Sana bir şey olmasından korkuyorum. Bu memlekette Kürtler işkenceye uğruyor, tutuklanıyorlar yetmiyor faili meçhule gidiyorlar. Ben bunların tanığı olduğum için böyle demek zorunda kaldım. Bir baba olarak seni korumak benim görevimdir. Ne diyeyim Allah yanlarına koymaz inşallah.
Ayrımcılığın ve Irkçılığın olmadığı bir ülke dileklerimle kalın sağlıcakla…
Cemal Babaoğlu