16 Nisan 2017 de, Anayasa değişikliğini içeren, 18 madde halk oylamasına sunulacak.
Bu 18 madde ne getiriyor, ne götürüyor internette detaylı yayınlandığı için burada tekrarlamanın anlamı yok.
Getirilen yasa tüm yetkileri tek adamda topladığından, itirazın ana nedenini oluşturuyor.
Yapılan değişiklik, Anayasa adına yapılıyor.
Yani 16 Nisan'da yapılan seçim değil, Anayasa değişikliğini onaylamadır.
Anayasa'nın açılımı toplumsal sözleşmedir.
Tüm vatandaşların üzerinde hemfikir olduğu sözleşmedir.
Ülke sınırları içersinde yaşayan tüm vatandaşlarını kucaklayan, herkesin farklı siyasi, dini ve etnik yapısını güvence altına alan bir Anayasa, herkesin ortak özlemidir.
Peki yapılmak istenen anayasa değişikliği bu özlemi karşılıyor mu?
İktidar partisine yakın anket şirketleri ile başbakan yardımcısı sayın Numan Kurtulmuş, yaptığı açıklamalarda anayasa referandumuna yüzde 52 ila 54 arasında evet çıktığını beyan ettiler ki hala bu rakamları değişik platformlarda dile getiriyorlar.
Bu rakamları esas alırsak yüzde 46 ile 48 lik bir hayır oylarının iradesi yok sayılacak.
Başta belirttim,bu seçim değil ki, 1 puan fazla alan belediye başkanı olsun.
Biz söz konusu olan Anayasayı konuşuyoruz.
Yani toplumsal mutabakat yok.
Sayısal çoğunluğa bakarak Anayasa değişikliği yapılamaz.
Meclisteki sayısal çoğunluğu kullanarak, MHP'yi de koltuk değneği yaparak aşırı ısrar ve dayatmalarla yapılmak istenen başkanlık sistemi, toplumsal kaosa hizmet eder.
Birileri kazanır, ama ülke kaybeder.
Hani bir söz var; görünen köy kılavuz istemez. Bu ülkenin acilen barışa, demokrasiye ve daha fazla özgürlüklere ihtiyacı var. Tek adamla yönetilen totaliter rejime ihtiyaç yok.
Ülke, başkanlık sistemine doğru yol alırken, hafızalarımızı da bu arada yoklayalım.
7 Haziran seçiminde AKP başkanlık sistemini gündemine almış, her gittiği yerde bu sistemi ballandırarak anlatıyordu.
8 Haziranda halk AKP'yi tek başına iktidar olma yetkisini elinden almıştı.
Ama AKP, iktidarını bir ortakla paylaşma niyetinde değildi.
Bu süreçte kaos senaryoları devreye girdi. Suruç'ta bomba patladı, Ceylanpınar'da 2 polis evinde katledilmesi kaosun fitilini ateşlemişti.
Kürt sorununa demokratik çözüm sürecide sona erdirilmiş, bir anda çatışmalı süreç tekrar ülke gündemine girmişti.
İktidar partisi, bu sürece gelinmesinde sadece HDP'yi suçluyordu.
Bu arada hükümeti kurmakla görevlendirilen Ahmet Davutoğlu'da mecliste grubu bulunan partilerle nafile turlarına başlamıştı.
Ne Davutoğlu hükümeti kurabiliyordu, nede ana muhalefete hükümet kurma görevide verilmiyordu.
Aslında bu süreçte AKP koalisyona yanaşmıyordu, sadece oyalama yaparak zaman kazanıyordu. Zaten kısa bir süre sonra erken seçim kararını aldılar.
1 Kasım 2015 erken genel seçimlerinde, başkanlık sistemi ile ilgili tek bir söz dile getirilmedi.
Anayasada yapılacak değişiklikler ile ilgili hiçbir şey gündemlerinde yoktu.
Ülke, çatışmalı ortamda seçimlere gidilmiş, yapılan seçimlerde AKP yüzde 49 oy oranına ulaşarak yeniden tek başına iktidarı yakalamıştı ama kafalarda da yüzlerce soru işareti bırakmıştı.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi önlenmiş, ama akabinde gelişen uygulamalar tamamıyle darbeci zihniyeti aratmayan uygulamalara yönelmeleri yine kafalarda soru işaretleri bırakmıştı.
Elbet darbeye teşşebus edenler yargılanmalı, ancak görülüyor ki iktidar partisine muhalif tüm kesimler, Adeta darbe kalkışması fırsata dönüştürülmüş, başta akademisyenler sendikalar ve derneklere yönelik baskılar, kapatmalar ve yüz binlerce kamu çalışanları açığa alınıyor, devlet imkanları iktidar partisinin lehine kullanılarak demokratik muhalefet üzerine baskılar artırılıyordu.
Demokratik teamüllerin askıya alındığı bir ortamda, sözde Anayasa değişikliği adı altında, Başkanlık sistemi tekrar ülke gündemine hızlı bir şekilde girmişti.
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu korkunç süreci başkanlık sistemi ile taçlandırmaya çalışıyorlar.
Bu amaç çerçevesinde devletin tüm imkanlarına rağmen yinede istedikleri oy oranına ulaşamadıklarından yer yer tehditlere varan çumleler sergileniyor.
Bu satırlar yazılırken haber kanalları, AKP Manisa milletvekilinin yaptığı konuşmasında "Hayır çıkarsa iç savaşa hazır olun" gibi akıllara ziyan açıklamalar yapılıyordu.
Tüm çabalarına rağmen evet ile hayır oyu arasında 2 puan nüans farkı var.
Bu şu anlama geliyor, 2 puanlık oy farkıyla yapılan anayasa değişikliği asla meşru değildir.
Dileğim iktidar partisi de iktidar sarhoşluğu yerine, sol duyu ile yani akıl, mantık ve bilimin öngörüleri ile ülke yönetimine talip olsun. Öyle başkanlık sistemi gibi tek tekçilik ile ülke yönetme çağı kapanmıştır.
16/02/2017
Cemal BABAOĞLU