Urfa Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ nin en verimli topraklarına sahip olmasına ragmen, bu bereketli topraklardan tam anlamı ile ürün alınamadığını gözlüyoruz. Son yıllarda, gerek GAP’ ın getirdiği imkanlar ile, gerekse üreticilerin bilinçlenmesi ile topraklarlardan daha fazla ürün elde edilebiliyor.Önceki yıllarda ekin ekilir ve yağmurun yağması beklenirdi. Yağmur yağarsa fazla ürün , yağmazsa
az ürün alınırdı.Halk arasında “ bı sene yağmır yağmadı ekinimiz gelmedi” ifadesi o yılın kurak geçtiğini anlatırdı.
Sanıyorum ,1959-60 yılının Ekim ayındaydık. Kalabalık bir aile toplantısında geçen bir konuşma, beni ne kadar etkilemiş ki; bunca yıla ragmen unutamadım. Evde bulunan orta yaşlı bir kadın konuşmaya başladı:
“ Bacım başımıza daş yağacah. Ekinler ekildi,yağmır yoh.Halımız nolacah?” Oradakilerden biri söze karıştı:
“ Bacım niye yağmır yağmi bilimisen? Memleketimize gelen kerip avratlar( Urfa’ ya atanmış memur eşleri) başı açıh geziler. Kelleleri kesile, kılbaş geziler, onların üzinden yağmır yağmi” Hep birlikte bu fikri onayladılar.” He anam he ! Başı kesilesicelerin üzinden yağmır yağmi” 11 yaşında dinlediğim bu konuşmayı , o anda ben de onaylamıştım. Çünkü ;
çocuk ne duyarsa ona inanır. Bu konuşmadan bir yıl sonra, İstanbul’ a anneannemin yanına gittim. O yıllarda İstanbul’ da başı örtülü kadın çok azdı.Buna ragmen, her gün durmadan yağmur yağıyordu. Çocuk aklımla mukayese ettiğimde , önce toplumun cehaletini anlayamadım. Sonra da baş örtüsü ile yağmurun yağmasını ilişkilendirenedim. Ortaokul’ da Urfa’ nın karasal iklim kuşağında olduğunu , bu nedenle yağmurun az yağdığını kitaplardan öğrendim. Yıllar sonra Danimarka’ ya gittim. Ağustos ayında kadınların yarı çıplak gezdiği bir ülkede , yağmurun nasıl yağdığını görünce yine o çocukluk anılarımdaki cümleler geldi aklıma. Orta yaşlı sayıldığım yıllarda, Hac ibadeti için gittiğim Mekke’ de herkesin peçeli ve eldivenli olduğunu gördüm. Ama bir damla yağmur yağmadığını gördüm. Yine o kin dolu cümleler aklıma geldi.
Bu anımı, bunca yıla ragmen Urfa’ da düşmanlık içeren bu düşüncelerin hale n değişmediğini gördüğüm için sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Bundan sonra çocuklarımıza ilimi, bilimi, iklimi, coğrafyayı öğretelim.Dinin emirlerini korkutarak, şiddet içeren sözlerle anlatmayalım. İnsanların giyim kuşamları ile iklimin değişmeyeceğini , ancak doğal kaynakları bilinçsiz kullanırsak, iklim değişikliğini ve doğal afetlerin daha fazla olabileceğini anlatıp, toplumu inancına, meshebine, etnik kökenine, siyasi görüşüne göre sınıflandırarak, çocuklarımızın beynine, kin nefret tohumları ekmeyelim.Çocuklarımızı; hoşgörülü,insanlara ve inaçlara saygılı bireyler olarak yetiştirelim. Unutmayalım ki; “ ağaç yaşken eğilir” küçük yaşlarda yüreğinize sevgi tohumu ekilirse, sevgi ile büyür. Çevresini, ailesini, ülkesini, milletini sever. Kin ve nefret tohumu ekilen kalplerde ise, kinle büyüyen bireylerden oluşan toplumlar çoğalır. Çevresindekilere karşı, kırıcı ve agresif, merhametsiz insanlar yetişir.Her dinde insanın, komşuluk yaptığı, biribirinin acısını ve sevincini paylaştığı, Urfa gibi hoşgörünün merkezinde olan bu şehirde mutlu bireyler yetiştirip mutlu toplulukları oluşturalım.
Edibe Aydın( Kahya)
11/07/2019