İnsanın var olduğu, topluluk haline geldiği ilk günden bu yana insanlar; toplum olarak, birey olarak, hep bir rekabet içerisin de olmuştur. Bu rekabet insanın olduğu her yerde vardır. İnsan dediğimiz varlığın fıtratın da rekabet vardır.
Her dönemde, her çağda insan kendi türüne bazen düşman, bazen de kendi türü için faydalı olmuştur. Herkes yaptığı eserle anılacaktır. Tarih kötüleri de iyi insanları da yazar. Kötüler; kendi zaman dilimlerin de kendi toplumların da kazanan kimseler olarak bilinir görülür. Yaptıkları kendisine kâr kalır sanılır . Zaman ve tarih bize şunu çok iyi anlatır ki aslında kötüler hep kısa vade de kazanan, uzun vade de kaybeden taraf olmuştur. Bu tarihi dersi bu günümüze uyarlarsak, insanlar tarafı olduğu topluluk, siyasi partisi, ticareti, aşireti, sahip olduğu varlıkları korumak ve artırmak adına büyük mücadele verir. Hiç bir çağ günümüzde ki çağ kadar, karmaşık bizim çağımız kadar zalimi-mazlumu, cahil i- bilgini,zengini- fakiri bir arada barındırmamıştır. Her dönemde bir zalim, karşısında duran adaleti sağlamaya çalışan bir Musa olmuştur. Şimdi böyle bir durum yok, o kadar çok bilgi kirliliği ve cahillik mevcut ki kendisine taraf olmayan herkes bir biri için ötekileştirmeyi hak eden bir zalimdir. Musa olmanın bir ölçüsü olduğu gibi zalim olmanın da bir ölçüsü vardır. Artık bizde ölçü kalmamıştır. Herkes bir biri için potansiyel bir tehlike, herkes bir biri için zalimdir. Bunun sebebi bir birimizi gerçek anlamda anlayamamak, şartları olguları iyi okuyamamaktandır. Şimdi herkes kendi olduğu partinin, cemaatin, ticaretinin, kendi ailesinin doğru olduğunu savunuyor. Ötekileri zalim,yoldan çıkmış yaşamaya hakkı olmayan, sapmış olarak görüyor. Peki herkes kendince doğru, herkes hak ve adaletin tesisi için varsa, bunca zalim,bunca zengin, bunca cahil kimdir nerden gelmiştir. Bu kadar çıkmazlar ne zaman bizi doğruya, nasıl bir gerçeğe, adalete ulaştıracak hiç bilinmez. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki biz hangi çağda yaşarsak yaşayalım, hangi dönemde olursak olalım, hangi tarafta durursak duralım, elimizde her zaman bir ölçü olmalı bu ölçü vahyinin ışığında olmalı. İnsanın adaleti sana bana, ona buna göre değişir. Lakin elinde vahiyinin emrettiği şekilde bir adalet terazisi varsa o ölçü eninde sonun da seni hakka, seni zalimin safından alıp mazlumla beraber olup, Musa’nın olduğu safa götürür.
Bizi biz yapacak olan hak ve adalet terazisi elimize geçince, hakkı adaleti gerçek anlamda herkese, hatta kendisine rağmen toplum da adaleti tesis etmektir. Gerçek bir insan olmak için Zalimin değil mazlumun safında olmaktadır. Ruhumuzu aydınlatmak için hepimize adalet hak hukuk lazımdır.