KISAS'TA KOÇERLİK
Koçerlik, sosyal hayattan tutun, ekonomik yaşama kadar doğayla iç içe yaşamaktır. Ekonomisi, hayvancılığa dayanan insanların yılın belli zamanlarında mera alanlarının geniş olduğu dağ köylerine göçüdür.
Kısas'ta koçerlik geçmiş yıllarda genellikle Şubat ayı sonu veya Mart başlarından itibaren başlar ve Haziran sonuna kadar devam eder. Günümüz şartlarında ise koçerlik süresi, Eylül Ekim ayına kadar devam etmektedir. Çünkü Kısas’ta ekim alanı genişlediğinden mera alanı daralmaya başlayınca koçerlik süresi geçmiş yıllara nazaran 3 veya 4 ay kadar uzadı.
Genelde Kısaslı ailelerin koçerliğe gittiği yerler KARAHİSAR, ABUHİLEN, KEÇLE, ZAKZUK , DUBA ,KUBAR, SENEMAĞAR, KONMAĞAR, KIRIÇİ, ADLE , ZARGA ŞİBİB , İSA RACO, AHMET SULTAN ,MERĞİ...Bu gibi yerlere gitmeden bir hafta on gün önce gidilir, müsaade istenilirdi. Hediye olarak da kumaş, meyve, şeker, çay gibi eşyalar götürülürdü. Koçerler bir sonraki yıl da yurt edinebilsinler diye gittikleri köyün sahiplerinin işlerini de yaparlardı. Eğer köy sahibinin işlerinde yardımcı olmazlarsa ve huzursuzluk çıkarsa bir sonraki yıl aile o köye kabul edilmezdi.
Koçerliğe giden insanların önceki yıllarda ulaşım araçları deve, at arabası, eşek idi. Şimdi ise kamyonetlerle gidilmektedir.Koçerliğe çıkmadan bir gün önce sürüyle birlikte çoban veya sürü sahibi yola koyulurdu. Akşamüstü yani genelde saat beş gibi çıkılırdı yola. Gidilen yer genelde 50 kilometrelik mesafede bulunan Tek Tek Dağları eteklerindeki köylerdi. Koçerliğe giden insanların barınak yeri kara kıl çadırlardı.
Kıl çadırlar, keçi kılından ip yapılarak daha sonra tezgâhlarda dokunarak elde edilirdi.Kıl çadırlar yağmur geçirmeme, sıcakta serin, soğukta sıcak tutma gibi özelliklere sahiptir. Kıl çadırların tercih sebeplerinden biri de keçi kılının yağmurda şişmesidir.Kıl çadırın üstüne yağmur yağdığında, ipler şişer, dokuma gözenekleri kapanır ve dışarıdaki hava akımı kesilir.Gözenekleri kapanan çadır dışarıdaki soğuk havayı içeriye almaz. Sıcak havada ise gözenekler açıldığından,dokuma gözeneklerinden rüzgâr adeta içeriye süzülür.Dışarıdaki sıcak havaya rağmen çadırın içerisi serin olur. İşte kıl çadırın asıl tercih sebebi de budur.
Koçerlikte çadırlar, 2 direkli(yaklaşık 12 metre uzunlukta) ve 3 direkli çadır(yaklaşık 16 metre uzunlukta ) diye adlandırılırdı. Çadırların uzunluğu ailenin ve sürünün nüfusuna göre değişirdi. Çadırların içi bataklıkta veya tahliye kanalı kenarlarında yetişen kamışlarla çevrilirdi. Bazıları ise taşlarla bölmelerle ayrılırdı. Genelde çadırın içi 3 bölümden oluşurdu.Bir bölümü sürü için, bir bölümü aile, bir bölümü ise eşyalar içindi. Çadır içinde aydınlanma el feneri, fanus, idare, gaz ocağı ile sağlanırdı. Uyumak için yatak, yorgan veya buna sahip olmayanlar da sap kenarlarına taş koyar üzerine kilim serer uyurlardı.
Koçerler, su ihtiyacını sarnıçlardan karşılardı. Sarnıç, ağzı dar ama içi yaklaşık 40 -50 metre kare genişliğinde olan yerlerdi. İçinde yağmur suları birikir. Sarnıçtaki su biterse sürü sayısına göre ailelerden para toplanır DSİ den tankerle su getirilirdi. Suyun gelmesi de ancak bir haftayı bulurdu.
Sürü gece 12 de çekilir; sabah 9 da gelirdi. Çadırda sağılır. Koyunlar öğlen saat 12 ye kadar dinlendirilir,12’den sonra tekrar çekilirdi. Saat 16.30’da beyriye gidilir, koyunlar sağılır, kuzuların analarını emmeleri sağlanırdı. Kuzular ayrılıp eve getirilir, koyunlar otlatmaya götürülüp akşam saat 8, 9 a kadar otlatılıp eve gelinirdi. Koyunların otlatılmasında en büyük tehlike sürüye kurt girmesiydi. Çoban fark ederse av tüfeği veya kırmalı denilen silahla ateş açıp kurtları uzaklaştırırdı.
Sürüler merada yeşille beslenir. Saman verilmezdi. Nazarlık olsun diye sürüye bir tane kara koyun veya kuyruk ve sırt kısmına noşa denilen boya vurulmuş koyun bırakılırdı.
Koyun çeşitleri:
Yüzü siyah olan koyuna APSE
Yüzü kırmızı olan koyuna ŞEELE
Alnı beyaz olana ĞARRA
Yüzü siyah beyaz olana ARKAMA
Ağzının ve gözlerinin etrafı siyah olana GARHA
Sürüde hastalıklı koyunlar olursa koyunların burnu dağlanır nar kabuğu kaynatılıp dökülürdü.
Nisan ayında koyunlar kırpılır, elde edilen yünlerle de yatak ve yorganlar yapılırdı. Bazı aileler ihtiyaç fazlası yünleri satıp aile bütçesine katkı sağlarlardı.
Sürüyü çeken koyun veya koç mirye yani süt kuzusu, ilk doğduğunda anasına gösterilmeden alınırdı. Parmak sütün içine konularak ana memesi gibi emdirilirdi. O, çobanı takip eder; sürü de onu. Tabla takılır veya süslenir.
Aileler sağdıkları sütle, peynir yoğurt ve yağ gibi ürünler üretirdi. Ürettikleri ürünleri, kamyonlarla Urfa’ya gönderirlerdi. Köy postası iki günde bir yaklaşık on, on beş köyden toplar, Urfa’ya getirip satarlardı.
Yoğurdun işlendiği yayık genelde güçlü olduğu için keçi derisinden yapılırdı.
Yayık ayranı çürütülüp Tarakçılara satılır, karşılığında ise sabun leğen tarzı eşyalar alınırdı.
Yayık içinde yoğurttan ayrılan tereyağı eritilerek sarı yağ elde edilir. Sarı yağ da ökenin, yani derinin içinde saklanır gerektiğinde satılırdı.
Koçerlik zamanı bittiğinde sürü bir gün önceden çobanla köye varmak üzere yola çıkar, bir gün sonra da aileler çadırlarını söker; eşyalarını toplar ve yine deve, at arabası, eşekler veya günümüzde kamyonetlere yüklenir köye dönülürdü.
Şeref BURÇ
Kaynak; Urfa’da Bir Kültür Deryası Kısas/İzzet ARAN 2014