ÖNCE İYİ ÖĞRETMEN SONRA NİTELİKLİ EĞİTİM
Teknoloji baş döndürücü hızla ilerlese de ,hiçbir teknolojik araç insan komutu olmadan aktif olamaz.Bilgisayar ile insan hafızasını karşılaştırmışlar; bazı konularda bilgisayar daha üstün gibi görünmüş. Ama sonuç cümlesi şu olmuş.” UNUTMAYALIM Kİ, BİLGİSAYARI BİR İNSAN YAPTI. ÖYLE İSE İNSAN BEYNİ BİLGİSAYARDAN ÜSTÜNDÜR”.
Hepimiz doğduğumuzdan itibaren beynimizin algıladığı ve çevrenin etkilediği düzeyde öğreniriz. En etkili öğrenme , annemiz ve öğretmenlerimizin sayesindedir. Öyle ise, iyi bir anne ve iyi bir öğretmen, hayatımızın temel taşlarıdır. Anne; karşılık beklemeden, tüm duygusallığı ile çocuğunu sahip olduğu bilgi ve yetenekler doğrusunda yetiştirir. Karşılığında maddi bir beklentisi yoktur. Zaman ve mekan sorunu yoktur.Çünkü anne ;yaptıklarına iş gözü ile bakmaz. Sorumluluğu ve yaratılış biçimi ile bakar .
Öğretmenin anne babadan farkı: Öğretmen ; öğretme becerisini, iş olarak kabul eder ve karşılığında bir ücret alacağını bilir. Öyleyse öğretmene, bu işi yaparken ,anne babaya yakın ,özverili olma ve çalışma koşullarında, zorlukları aşma gücü nasıl verilmelidir? Bu soruya,uygulanmış ve başarıları, günümüze kadar devam etmiş bir devlet uygulaması ile cevap vermek istiyorum.
ÖĞRETMEN OKULLARINDA YETİŞEN ÖĞRETMENLER NEDEN BAŞARILIYDI ?
Çünkü, “öğretmen okullarına” alınan öğrenciler; genellikle köyünde ilkokulu bitiren öğrencilerden oluşu yordu. Bu çocuklar, on bir yaşında ,devletin koruması altında ,güvenli bir ortamda, tüm ihtiyaçları karşılanıyor, gece gündüz yanlarında öğretmenleri oluyordu. Kişisel ihtiyaçlarını , öz bakımlarını, kendileri yapıyordu. Yemek yeme düzeni, yatağını toplama, banyo yapma, saç tarama , dolabını düzenleme, erken uyanma, vakitini iyi kullanma,diş fırçalama alışkanlığını vb hayata hazırlanma kurallarını öğrendiği gibi,haftanın belli günlerinde “ çarşı iznine” çıkarak alış veriş yapmayı öğrenirdi.Toplumsal kurallar içinde yer alan “ günaydın! İyi geceler! gibi günlük sözcükleri yerinde kullanabilmeyi, yaşayarak öğrenir ve saymakla bitiremeyeceğimiz bilgi ve becerileri on bir yaşından başlayarak,on sekiz yaşına kadar aşama aşama öğrenirdi., Okulu bittiğinde ,yaşından beklenmeyen bir olgunlukla ,öğretmenlik görevini benimserdi.
Her sabah okuduğu” öğretmen okulu marşı” ile neden bu mesleği seçtiğini tekrarlardı. ALNIMIZDA BİLGİLERDEN BİR ÇELENK diye başlar ve öğretmen olacağını hayal ederek,altı yıl hep bu duygu ile yaşardı. Her hafta belli zamanlarda , çevre okullara gider, derslere girer öğretmenlerinin rehberliğinde , kendisi de örnek dersler verir ve okulda öğrendiği bilgiler doğrultusunda ,gözlem yapardı. İki ay elektiriği, suyu, yolu olmayan bir köyde staj yapınca, atandığı köyde, karşılaştığı zorluklarla mücadele etmeyi öğrenirdi.
Günümüzdeki öğretmenlerin yetişmesi ile mukayese edersek, 18 yaşına kadar, bu saydıklarımın hiçbirimi yaşamadan liseyi bitiren genç, dershanelerde test çözme becerisi ile ünversite sınavına girer. Aldığı puana göre meslek seçimi sıralaması yaparken ,bir de “ öğretmenlik” mesleği ile ilgili bir bölümü işaretler. Sınav sonucuna göre” toplum içinde, etiketi ile itibar gören mesleklerden biri gelmezse ,bari öğretmenlik gelsin” der. Sonra hızla okulu bitirmeye çalışır. Çünkü ,para kazanmak zorundadır. Okul biter sonra KPSS ‘ ye girer. Başarırsa şanslıdır. Mülakatta torpil arar . Atama bekler. Ataması yapılınca sevinir. 22-25 yaşına kadar köy görmemiş, soba yakmamış, ekmek pişirmemiş, çamaşırını kendisi yıkamamış, öğretmende ne ideal, ne de çalışma şevki kalır. Durmadan ,sudan bahanelerle rapor alır, eş durumundan yaralanma adına, acele ve bilinçsiz evlilikler yaparak,bir an önce köyden kurtulmak için, projeler yapar. Halbuki, daha önceden ,kendini bu koşullara hazırlanmış olan öğretmen , görev yerini benimser,kısa sürede çevresi ile iletişim kurar. Öğrencilerini idealleri doğrultusunda yetiştirir. Aksi takdirde,bu kadar emek zahmetle meslek edinen gençten, hiçbir verim alınmaz. çünkü, ÖĞRETMENLİK İŞ DEĞİL SANATTIR. Hiçbir öğretmen sabah evden çıkarken” işe gidiyorum” demez. “ Ben okula gidiyorum” der.Öyle ise bütün sanatlar gibi, öğretmen olmak için, küçük yaştan bu mesleğe alıştırmak gerekir. Yani ÖĞRETMEN OKULLARINI yeniden açmalıdır. Ülkemizin geleceği önce “açık lise”, sonra “ açık ünversite” bitiren öğretmenlerle bir yere gelemez. Nası ki “ açık kuyumcu okulu” açık marangoz okulu” ile bu işler yapılmazsa , uzaktan öğrenme ile öğretmenlik tapılmaz.ACİL ÇÖZÜM BULUNMAZSA ülkenin eğitim sistemi zaten sallanıyor. Bir süre sonra çöküşe geçer.
Edibe Aydın( Kahya) 28/10/2018
Son zamanlarda incelediğim en güzel yazı olmuş başarılar