ALLAH KELAMIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR: ELAZIĞLI SEYDA MOLLA BAHRİ!..
Sözler kifayetsiz, mana yerini küfre, zulme bırakmış. Allah lafzı, manayı zümrelerin kıyamına bırakmış. Bazıları var yalnız… Çok yalnız, yalnızlıkları zümrelerin tek mührü… Şeytan arayışın, ulaşmanın önünde büyük set… Manalarına, manalarından da gönüllere vurulmuş mühür… Kalp, sarmaşıkların sarıp sarmaladığı, kaçınılmaz karanlığın hissiyatında bir parça… Kalp mutmain olmak ister, iblis zihni yarıp kuşatmak ister. Ben imana sıkı sıkı sarılmak derken, ahir ahi dünya der. İman ilk nefes ile son nefes arasındaki bedenle, ruhun iletişimidir. İletişime zarar vermek, Salih ve Saliha oluşun ilk kırılmasıdır. Niyet bozuldu mu? Akıbet, hakkaniyet, Beşir yoksunluğu insanı bereketsizliğe sürükler. İnsan da zuhur etmeyen bereket, imtihanın sabra ve şükre yönelmesini sağlar. Çünkü en büyük ıslah sabır ve şükürdür. Bu da çok zor süreçlerdir. Bu kelamlar benimde dâhil olduğum insanlık için geçerli manevi eksenli tespitlerdir.
İnsan yaradılışında hatalar ve yanlışlar üzerine varlık sahibi olmuştur. Günahkâr özellikleriyle var olmuştur. Dünya büyük bir sınav âlemi olduğu için cezanın ve ödülün arasındaki Araftadır. Akli ve beşeri kaderin çizgilerinde hükümlerini belirler.
Her yüzyılın bir hükmü, her asrın bir âlem-i şahsiyeti vardır…
Allah-u Teâlâ her kavme bir peygamber göndermiş, hak dine yönelmelerini istemiş. Elçiler kelamı yaymaya çalışmış, çalıştıkları kadar imtihan olmuş. Ama hep ümmet bilinciyle bir bütün olmuşlardır. Her türlü zorluğa ve kötülüğe karşı…
En son peygamber, kutlu peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) yeryüzünde son dokunuşu yapmış. İslam’la, kuranı kerimle Allah’ın dini tamamlayıp, tüm dinlerin ortak noktası( Tüm peygamberler)olan Müslümanlığı kıyamete dek hikmetle, sebeple buluşturmuştur. ( Kısmen Allah-u Teâlâ’nın nurunu tamamlamıştır.)
Allah-u Teâlâ kelamını hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır. Geceyi gecelerden, günleri günlerden, suyu sudan(zem zem suyu), insanları da insanlardan üstün yaratmıştır. Bunun örneği olarak peygamberlerden bahsedebiliriz lakin son peygamberden bu yana ehli beyitten, günümüze birçok kâmil-i mürşit zat gelmiştir. Kimisi tasavvufi, kimisi tarikat-i, kimisi de âlim boyutuyla…
Yeryüzü birçok ulema, evliya ve âlim görmüştür. Yakın zamanda ülkemizdeki Doğu Anadolu Bölgesindeki şehrimiz Elazığ( EL-AZİZ) da kâmil-i mürşit bir zat hakka adımladı. Kadim değer insanlarından biri daha rabbe kavuştu. Peki, bu zat kelamın lafzıyla, lafzı da beşeriyetle, nasıl bir ömürle geçirdi?
Konuş ‘’ Seyda ‘’ , Konuş ‘’ Seyda ‘’
Elazığlı Seyda Molla Bahri!..
1921 yılında (Hicri1339, Rumi1337) Palu’ya bağlı yeni adıyla Gemtepe (Ğeydmem) köyünde doğdu. Babası köyün önde gelen simalarından İsmail Efendi’dir.
Ona adını babasının dostu, Şeyh Said hadisesinde çokça adı geçen, sonunda da idam edilen Şeyh Şerif koydu. Adı Bahri’dir deyince Bingöllü Hacı Süleyman Efendi (Şeyhin müridi)’’ Efendi biz buralarda Bahri adını hiç duymadık. Buralarda Bahri adı yok. Neden Bahri adını koyuyorsunuz.’’deyince, Şeyh’’ O ilim deryası olacak. Bunu göreceksiniz. Onun için adını Bahri koydum’’ diye cevap verir .
Adıyla müsemma olmak böyle bir şey işte!..
Daha küçük yaştayken babasından Kur’an dersi almaya başladı. Onun deryası da, ilmin sevdası da, gönlünde ki açlığı da ‘’ Kuran-ı Kerim’’ dir. Okuyla, oku nidasıyla fıtratın, kalp gözüyle açtığı ufkun menzilindedir.
İlim için koşar, gezer. Gayesi tedris-i tedrisatına ulaşmadığı kimse bırakmamıştır. Birçok büyük hocalardan ders alır. Çemberinde çıkıp, ilmin mahşerinde yolculuk yapmaktır.
Tahsilini henüz tamamlayamamıştı. Bunun için Diyarbakır’a gitti. Bir yıl Diyarbakır’da aslen Siirt’li olan Molla Said Cimzırk’ın derslerine devam etti. 1955 yılında burada tahsilini tamamlayarak hocası Molla Said’den icazet aldı. 1955–1960 yılları arasında Ğeydmem köyünde dersler vermeye başladı. Her yıl 50 60 civarında talebesi olurdu. 1960–1986 yılları arasında da Karakoçan’a bağlı Bulgurcuk köyünde tedrise aralıksız devam etti. Her gün sabah evden çıkar gece yarılarına kadar medresede dersler vermeye devam ederdi. 1986 yılında Elazığ’a yerleşti. Son yıllara kadar burada da dersler vermeye devam etti. Halen kendi adını taşıyan camide zaman zaman vaaz ve nasihat etmeye devam etmektedir.
İlmi hayatının yanında tasavvufi hayatı da önemli bir yer tutar. İlk görüşte insanda sevgi ve saygı uyandıran, sade bir hayat sürdüren, sohbetleri ve vaazları dinleyiciyi etkileyen bir kişiliğe sahiptir. Özel hayatında ev halkına karşı çok Müşfik davranır. Buyurgan değildir. Onun için doğal olan herkesin görevini yapmasıdır. Zaten aile içinde bir misafir gibidir. Misafirlerle beraber oturur. Kimsenin olmadığı zamanlarda misafirlerinin bütün hizmetlerini kendisi görür. Sabırlı ve mütevekkil bir yaradılışa sahiptir.
Çok mütevazı bir kişiliği vardır. Seçici değildir, halkla kolay iletişim kurar, onlarla anladıkları dilden konuşur. Kimseye tepeden bakmaz. Onun için en makbul insan kulluk görevlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışan kimsedir. Talebeleri dâhil herkese karşı saygılıdır. Sorulan sorulara dikkatli bir şekilde cevap verir. Eğer soru fıkıh ile ilgiliyse bildiği halde tekrar tekrar araştırır, sonra cevap verir. Kimi soruları günlerce sabırla kitaplardan araştırdığı vakidir. Bilmediği bir şey hakkında asla konuşmaz, bilmiyorum diyebilecek olgunluktadır.
Cömerttir. Denilebilir ki; şöhretinin bir kısmını ilim ve irfanından dolayı kazandıysa, bir kısmını da cömertlikten ve misafirperverlikten kazanmıştır. Evinden misafir eksik olmaz. Misafire ikram etmekten büyük bir haz alır. Hiçbir zaman dünyalıkta gözü olmadı. Zaten dünyalık olarak oturduğu evin dışında hiçbir şeyi de yoktur.
Dostlarına ve arkadaşlarına karşı çok vefalıdır. Dost, akraba ve hasta ziyaretlerini imkânı ölçüsünde ihmal etmez. Hayırseverdir. Akraba ve yoksullara karşı çok merhametlidir. Sahip olduğu imkânları hiç kimseden esirgemez. Herkesin derdiyle dertlenmek gibi bir yaradılışa sahiptir.
Yaşadığı çevrede aşiret kavgaları, köy kavgaları, arazi ve sınır ihtilafları, ölüm ve yaralamalar gibi çokça olaylar yaşanırdı. Seyda’nın özelliklerinden biride bu ihtilafları ve düşmanlıkları bitirmek için aracılık yapmaktı. Nerede böyle bir ihtilaf veya düşmanlık varsa aracı olur, tarafları bir şekilde uzlaştırmanın ve barıştırmanın bir yolunu bulurdu. Bölgemizde birçok ihtilaf ve kan davaları bu şekilde son bulmuştur. Allah’a şükür önceleri çokça yaşanan bu tür anlaşmazlık ve düşmanlıklar şimdilerde yok denecek kadar azalmıştır.
6 Nisan 2014 tarihinde vefat etti.
Dil Servet-i yar ''imiş''...
Zikri diyar-ı kalp ''imiş''....
Bir baktım ki....
Yeryüzüne beden-i ziyan ''imiş''....
Vuslat-ı toprağa zulm ''imiş''....
Gözlerim gördi ki....
DÜNYA im''TİHANI'' , ''ŞER'' imiş...
Kaybolduğum dünyada ''hayr'' zikrinde dönüp durmak ''imiş''
Gönül zikrinde buluşmak üzere SEYDA MOLLA BAHRİ!..
Vesselam…
Muhittin Taha Çalık…