Bir medeniyet toprağı El-AZİZ
Bir diyar düşünmek gerek…
Serte yoğunluk, kalıba dolgunluk, tene ve cana işleyen eşsiz bir insanlık modeli…
İnsan sormadan edemiyor. Ey Gaggoş, Ey gaggomun mana yüklü lütfu, seni derya-yı hazar da, zuhulet-i kederde nasıl öyle bakirsin?
Belki seni anlatırken, seni senden alacaksak, mahşerin günü gün olmasın, güneşi bize doğmasın!..
Sözleri beşerle, kalemi şaşmaz duruşuyla, sözlerin tacıyla ve kelamın selamıyla başlıyoruz:
Es-Selâmün Aleyküm. ...
Kainat denge sistematiğiyle işler. Bize düşen bugün kalemi kelamla buluştururken, nazariyet-i çiğnememektir. Her şey yaradana ulaşır. Ulaşan bizimdir, ulaşıp bize nakşeden bizimdir, ulaştığı yer de karşılığını sinesiyle var eden rabbimiz bizimdir. Bizim olanın hamdini, hamt etmek varlığımızdır.
Ya kalem, kelama dökül, dökül de:
Toprak olan beden, bedene diyar olan toprak, toprağa kadim bir medeniyet ve tarih, tarihin ise insanlığı dile gelsin!...
El- Aziz, gönüllerin paydaşısın. Yabancılığı, gurbetçiliği sinerjizine bulaştırmazsın. Sen ki insana insanca yaklaşan şehirsin. İnsaniyeti insafsız dünyaya teslim etmeyensin. Koruyorsun, sahipleniyorsun…
Nece şehir bu kavramlara aç ve açıkta… Soğuk iklim, soğuk atmosfer ve soğuk zihniyetli dünya; senin sıcak, candan, yakın ve sevecen enerjinin soğutamamış. Birliğin ve dirliğin timsali, ülkemizin milliyetçi muhafazakâr değerlerinin korunması ve albayrak gölgesinde toplanma derdinde olan bir şehirsin.
Medeniyetin çığlıkları, ışığı doğudan yükselmiş. Hakikati kim ret eder!..
Medeniyet yoksunları daha doğrusu, yunan rüzgârına kapılanlar(Mitoloji, felsefe, tanrıça ve düşünürler vs.) unuttular. Unutturdukları gibi içimizi, iç-siyatımızı boşalttılar. Doğudan koşanların torunları, batı merkezci, merkezine ise: YOKSUNİST-YOKSUNİZMİ oturdular. Defalarca konuşuldu, yazıldı, çizildi, tartışıldı. Bağımlı kılınanlar çatışmaya, ayrışmaya götürüldüler. İdeoloji, ekonomi, politika, siyaset bunların dinamiği oldu.
Hangi ideoloji ki yeni dünya düzeninde, bir ülkeyi hatta coğrafyaları harekete geçirsin. Ekonomi, parayı, paranın alım gücünü ve değerini nasıl değiştirir? Boğazlara hükmederken, kıtaların sınırlarını zorlarken, hazine dolmuşken, öyle bir hale gelmişiz ki: YATAĞINA, ODAĞINA VE KALIBINA YERLEŞTİRİLEN DIŞ SERMAYE ÇİZGİSİNDE BİR EKONOMİ… Neden böyle dedik?
Para kalıp da var, güçte yok. Odağında boğaz var, yer altı zengin, kimin odağında meçhul…
Kasa-masa-nisa üçgeninde yatağını bulan bir ülkeyiz. Kadın, makam ve para…
Nece devlet yıkıp, nece devlet inşa ettiren büyük hatalarımız. Kitabımız, emr olduğun gibi ol der lakin
biz emrin ne önünde ne de arkasında durabiliyoruz. Dik dursak, eğilmesek, özümüze öz olsak işte yeniden medeniyete ve doğacak güneşin ufkuna merhaba diyeceğiz.
İnsanlık işte o vakit tarihin sayfasında yer bulacak. Tüm bu potansiyel Türk’ün ve Türk Milletinin geçmişinde vardır. Tarih tekerrür etmez fakat toplumlar bir düzene olgu katabilir. Tarih olay ve olgudan ibarettir.
Yazdık, yazıldı…
Tarih şehrin süzgecinde...
Düzen, insanlığın ve şehri vuslatın kıskacında…
Medeniyet açıktan açığa bekleyişin hasretinde…
Okunanın okuyucusuna selam, selam, selam deyişiyle gamına…
Gam olanın şifasına dileğiyle…
Vesselam…
Muhittin Taha Çalık