Son Kale -Hasan Mezarcı-dan, Evangelist- Mezarcı-ya
Evangel-izm, Evangel-ist / Radikal, Dik duran sağ ve İSLAM…
Normlar üzerinden şahsiyet mektebine, arzı şühedaya gitmek gerekir bugün…
İslam esasları kaideyi esasları, dizayn eder medeniyeti ve toplumları. Beşikten mezara dek. Dizayn ve kalıplar, giydirilmiş binevi kostüm içinde ve dışında neyi temsil edebilir ki?
Geçmişin hafızasında, gelecek ve bugün nasıl şifrelenmiş dir ki, şeytanın büyüğü de küçüğü de şahsiyete bürünsün? İntikam soğuk yenen yemektir der, bir perspektizma… Üçgenin kaç köşesine bedeldir ki ya da şöyle söylemek lazım:’’ Makronun odağı, mikroya (Göz şeytan gözü) nasıl kitlelere hedef kılınır ki? Tüm bu baş eğilmiş, nura ve nazara vuslat ki, imtihan ki, büyük mü büyük!..
Büyük insan, büyük kelam, büyük dava… Nasıl şeytana dost, dosta zillet olur?
Büyük soruların kıskacında, yitirilmiş yalnızlıklar ve yalnız zihni deryalar…
Şeytan’dan mesaj ve metot açık ki:
Ben sizleri sizin silahınızla vuruyorum…
Silahları bizim davanın en büyük yiğitlerinden bir tanesi idi: Hasan Mezarcı… Bir zamanların en güçlü kalesi…
Ey Hasan, Ey Mezarcı sen ki içiyle dışıyla vuslat, nasıl oldu bu kıyamet?
Tarihler Doksanlı yıllar, kop koyu geçen lakin dik duran müminlerin yılları. 1000 yıllarla ifade eden, çöküş çizelgesi hazırlayanların tam da güçlü olup: ‘’ Bugünlerin ifadesiyle yokluğun ama yoklukta var olanların güçlü olduğu dönemi.’’ Negatifci-ler(Muhafazakâr kesim) diye adlandırdıkları artıya, asıl negatif -sıfatına sahip karanlık odaklar- sonsuz eksiye sürükledi onları…
Ta ki 2001 iktidarı gelince…
Ama su suyur, su dinginleşir, düşman dinginleşmez, hatta var gücüyle saldırır. Tüm kin ateşiyle…
Dik duran Mezarcı şimdi, bağ eğdiği secdeden, baş eğdirildiği ideolojik ve dinsel kalıba ve silaha…
Necip Fazıl üstadım demiş ya:
Doldur çaycı doldur ilaç kokulu çaydan…
Dakika düşelim zindanda ki paydan…
Dakika farksızdır aydan..
Zindan farksızdır aydan…
Zindan hapishane(cezaevi) Hasan Mezarcıya farklı bir kalıbın zemini hazırladı.
Ben bu kostümün manevi vahşi kostümün ve içinde ki zillete dönüşen bedeni şu dörtlüğümle ifade etmek isterim:
Vurma ey kahpeler vurma…
Asil kanda ki vuslata vurma…
Vurma o şırıngayı vurma zillet!..
Bil ki tarih susmaz, gelecek şahitsiz bırakmaz…
Vurdular zilletin kimyasını, vurdular karanlığın- doz-suzluğunu…
Vurdular beni benle…
Vurdular mücahit müminleri benle…
-ŞEVKİ YILMAZ’A GÖRE İĞNEYLE DELİRTİLDİ-
Hasan Mezarcı girdiği cezaevinden çıktığı sıfata bakmak gerek. O zaman her şey anlaşılır olacak:
Ankara Numune Hastanesi’nin kendisine, “delizyonel hezeyan bozukluk, mistik grandiyöz tip” (sanrı) teşhisi koyuldu. “gerçek dışı inançlara ve düşüncelere aşırı bağlılık, olmayanları görmek ve yaşamak, kendini üstün görmek, tanrı ve peygamber gibi doğaüstü güçleri olduğuna inanmak” anlamı taşıyan psikolojik bir rahatsızlığın belirtisi. Oysaki o, tevekkül, tefekkür, iman, takva ve itikat ile yoğrulmuş hamurunda, hamursuzlar kervanına katılması sağlandı.
O büyük siyasal hareketin, siyasal direnci ve bağışıklığı idi. O Hasan Ağabeydi, Hasan misali mücahitti. Pozitif bilim ve manevi vuslatın temsili idi.
Dedik ya…
Onun feryadı ve büyük seslenişiyle:
Zillete zillet, vuslata vuslat gerekti. Bu uğur da hatırlanana mücahit kişiliğiyle…
Zaman zaman hatırlatırız, geçmiş siyaset akademileriyle ve söylemleriyle…
Selam sana, selam sana!
Zamanın ve zamanın son kalesi Hasan Mezarcı…
Vesselam…
Muhittin Taha Çalık