Aykirli Olmak Değerlere Ters Dūşmekmidir ?
Aykiri gorunmek icin millet dine millete ve degerlere saldiriyor.Bunun adinada Aykirilik deniyor..
İlmin insana öğrettiği ilk şey, dünyanın fani ve ahiretin baki olması hakikatidir. Zira, hayat tüm iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı, ölüm de herkesin kabul ettiği bir gerçektir. İnsanın en büyük arzusu ve en önemli hakkı hayat hakkıdır. Hayatını muhafaza kanunu diğer tüm kanunların kaynağıdır. Şayet hayat ölüm ile son bulacaksa bu insana yapılacak en büyük haksızlık ve zulümdür. Hayatı yaratan ise bu gibi zulümlerden münezzehtir. Yoksa hayatı ve insana sonsuz arzuları vermezdi. Öyle ise ebedi bir hayat vardır. İşte dinin amacı insanın ebedi hayatını ebedi bir saadete çevirmektir.
Din bilginlerinin insanlara öğreteceği, dinin temeli olan ilk bilgi budur. Bu bilginin insanlarda yerleşmesi ancak din bilginlerinin dünyaya değer vermemesi iledir. Dünyaya dalmış ve mal sevgisine kapılmış, makam ve mevki sevdasına düşmüş olan bilginler insanların en şerlileridir. Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselam, ehliyetsiz ve ilmini kötüye kullanan ilim adamları için “ulemâ-i sû' ” yani ilmini kötüye kullanan bilim adamları tabirini kullanmaktadır.
Bu hadis-i şerifte büyük bir terbiye metodu saklı. Her Müslüman çok iyi bilir ki, yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hıyanet etmek insanı kafir etmez. Yine hepimiz biliriz ki, münafık kâfirden daha alçaktır. Çünkü, münafık gerçekte kâfir olduğu halde, küfrünü gizleyen, Müslüman görünen kimsedir. Bu adam İslâm’ın gizli düşmanıdır ve açık düşmandan daha tehlikelidir. Sizi ne zaman ve nasıl vuracağı bilinmez.
Şimdi, yalan söyleyen bir Müslümanın böyle sinsi ve gizli bir kâfirden daha aşağı olduğunu söylemek elbette mümkün değil.
O halde hadis-i şerifteki inceliği şöyle anlayacağız. Resulûllah Efendimiz (asm) bu sözüyle müminlere şöyle bir ihtarda bulunuyor: “Sakın şu günahlara yaklaşmayınız! Çünkü onlar kâfirden daha alçak olan münafığın sıfatlarıdır.”
Bu fevkalâde tesirli bir ikaz, bir sakındırma metodudur. Bu inceliği sezmeyerek, söz konusu günahları işleyen bir mümini nifaka girmekle itham etmek, tekfir gibi büyük bir cinayet ve dehşetli bir suizandır.
Maalesef bugün, günahkâr müminlerin her sözünü ve her hareketini bin bir bahane ile küfre yoran insanlara çokça rastlıyoruz. Âlimlerimiz, âriflerimiz, önderlerimiz böyle mi yapıyorlardı!?..
Bugün top yekûn İslâm âlemi, bilgili, fâziletli ve günahkârlara bir şefkatli baba gibi üzülen gayretli Müslüman tipine son derece muhtaç...
Islah nedir bilmeyen, hastaya sövmeyi tedavi sanan, sevimsiz, muhakemesiz, şefkatsiz ve hırçın tipler İslâm’ı temsil edemezler...
Bu noktada şu hadis-i şerif bütün müminler için ne büyük bir irşattır!.. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
Resûlullah’a (sav.), “Ey Allah’ın resûlü! Müşriklere beddua et, onları lânetle!” denilmişti.
Şu cevabı verdi:
“Ben rahmet olarak gönderildim, lânetleyici olarak değil!”