İSLAM'DAKİ İHTİLAFLARIN ÖNÜNDE BİR SED: EHLİ BEYT ve SİN SEYDOŞ KARDEŞLER
Asr-ı saadet döneminde dinin kaynağı olan Kur'an bizzat Peygamber efendimiz (s.a.v) tarafından müslümanlara tebliğ edildiğinden herhangi bir ihtilafa mahal yok idi.
Çünkü Resul-i Ekrem bizzat vahyi kaynağından alıp insanlara öğretiyordu. Resul (s.a.v) vefat etmeye yakın müslümanları yanına toplayıp onlara nasihatlerde bulunmuş kendisine bir kağıt bir de kalem getirmelerini, yazacağı şeye tabii olmaları halinde asla ihtilafa düşmeyeceklerini öğütlemişse de başta Hz. Ömer olmak üzere bazı müslümanlar buna karşı çıkmış, Peygamberin (s.a.v) bunu ölüm döşeğindeki bilinç kapalılığının tesiriyle söylediğini ve kağıt kaleme gerek olmadığını söylemişlerdir.
Ancak Hz. Ali ve bazı sahabeler Peygamberin her söylediğinin vahiy olduğunu kağıt kalemi getirmeleri ve Resulullahın yazacağı şeye tüm müslümanların uyması gerektiğini söylemişlerdir. Orada ihtilafa düşen sahabelerin bağırtıları Resulullah (s.a.v)'in hoşuna gitmemiş ve sahabileri nazikçe huzurundan çıkarmıştır.
Bu olay İslam tarihine "kırtas olayı" olarak geçmiş ve başından beri müslümanlar arasındaki ihtilafların içinde yer almıştır.
Peygamberin (s.a.v) vefatından sonra meydana gelen "Beni Sakife" olayıda bu ihtilafların sürmesi için adeta bir temel etken olmuştur.
Esasen Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dönemlerinde sürekli yalancı peygamberler ve dış devletler (Bizans-Sasani) ile savaşıldığı için müslümanlar arasında bazı küçük meseleler dışında ihtilaf olmamıştır.
Ancak Hz. Osman döneminin ikinci 6 yılı ile Hz. Ali dönemde ihtilaflar almış başını götürmüş ve günümüze kadar süren anlaşmazlıkların temelleri o dönemlerde atılmıştır.
Hz. Osman'ın şehid edilmesi, Hz Ali dönemi cemel vakası ve Sıffın savaşı gibi olaylar müslümanları itikadı olarak mezhepleşmeye götürmüş günümüze dek devam eden mezhep çatışmalarına sebebiyet vermiştir.
Bu ihtilafların içinde islamı en saf haliyle insanlara tebliğ eden hep ehl-i beyt ve peygamberimizin sünnetine sevdalı insanlar olmuştur. 680 yılında meydana gelen Kerbela olayıyla birlikte zalim güruh, ehl-i beyte zihinlerden ve vicdanlardan silinemeyecek büyüklükte ve iğrençlikte bir darbe indirmiştir.
Ondan sonraki süreçte ehl-i beyt, sistematik olarak ya sürülmüş ya da şehid edilerek susturulmaya çalışılmıştır.
Ancak ehl-i beyt gittiği her yerde islamı anlatmış ve gönüllere taht kurmuştur. İmam Bakır'dan İmam Cafer'e, İmam Zeynelabidin'den Halife Hüseyin Asğar'a (Sin) İslam dininin hâdimi olmaya devam etmişlerdir.
Sin ve Seydoş kardeşler de babaları ve dedelerinin sürgünlerinden mütevellit önce Bağdat'a daha sonra Şam ve Mardin'e hicret etmişler ve gittikleri heryerde medreseler inşa edip İslami ilimler ile insanları eğitmişlerdir.
Hadis, Fıkıh, Tefsir, Tasavvuf gibi ilimlerle çevrelerine adeta nur saçmışlardır.
Sin ve Seydoş'un torunları islamı tebliğ aşkının vermiş olduğu gayret ile Mardin'den de çıkmış Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Bitlis, Siirt, Van, Ağrı gibi vilayetlere dağılmış ve islami hizmetlerine devam etmişlerdir.
Ancak cumhuriyet'in ilan edilmesi ile birlikte İslami olan herşey irtica kabul edilmiş ve adeta devletin en tepesindekiler islama ve islami kuruluşlara savaş açmışlardır.
Müslümanlar gerici ve yobaz olarak nitelenmiş, kıyafetlerine bile el uzatılır olmuştur. Bu dönemde de Sin ve Seydoş'un torunları hizmetlerine devam etmişlerdir.
Allah lafzının bile söylenmesi yasak olan bir dönemde gizliden de olsa diğer İslam alimleri ile beraber islama hizmetlerinde geri adım atmamışlar.
Allah hepsinden razı olsun inşallah.
BİR HADİS
Ey insanlar! Ben de bir insanım.
Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim.
Size iki önemli şey bırakıyorum.
Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah’ın Kitâbı Kur’an’dır.
Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!
Size bir de Ehl-i Beyt’imi bırakıyorum.
Allah’tan korkun da Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın!
Allah’tan korkun ve Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın! (Müslim, Fezailüs Sahabe 36)
Ömer Yıldız.