12 Eylül darbesinden yıllar sonra gazetecilere geçmişe dönük bir değerlendirme yapan Süleyman Demirel; ‘MİT her gün size Afrika’da hangi kabile hangi kabileden kaç kişiyi öldürdü diye haber verir ama Ankara’da altınız oyulur, darbe hazırlanır haber vermez’ demişti.
Ne kadar haklıymış?
Bizim İslamcı camia birde Demirel’i beğenmez.
Oysa devlet umuru görmüş üç askeri darbe atlatmış bu tecrübeli devlet adamından öğrenilecek ne çok şeyimiz var.
2002 Kasım ayından bugüne iktidar koltuğunda tek başına oturan bir hükümet, kendisine yönelik post modern bir darbe girişimi karşısında kusura bakmayın ama apışıp kaldı.
Hadi Emniyet Genel Müdürlüğü cemaatin etkin olduğu bir yerdi peki Milli İstihbarat Teşkilatı’na ne demeli?
Bürokrasideki cemaat mensuplarının tasfiyeleri ve dershanelerin kapatılması kararından sonra cemaatin yaralı aslan gibi ölümüne saldırmayacağını öngörememek, bunun önlemlerini ve her şeyden önemlisi cemaati bu tür asimetrik operasyonlardan caydırmak hususunda gerekli tedbirleri alamamakta neyin nesi?
Benim aklıma havsalama sığmıyor.
Demek bu cemaat, sadece polis teşkilatında değil devletin tüm kademelerinde çoktan örgütlenmiş ve paralel devlet gücüne erişmiş. Bu saatten sonra hangi valiyi hangi emniyet müdürünü bu göreve getirseniz dahi değişen bir şey olmayacağı son gelişmelerle çoktan anlaşılmış bulunuyor.
Yeni atamasını sevindirik şekilde eline ayağına bulaştıran taşralı tiplerle bu iş olmaz.
Yani dostlar deyim yerindeyse atı alan Üsküdar’ı geçmiş bazılarının haberi yok!
Gel de Demirel’e hak verme! Daha öncede değinmiştim.
17 Aralık yolsuzluk operasyonu, Ak Parti’nin adalet açılımını halk nezdinde itibarsızlaştırma ve hükümetin güvenirliğini eritme operasyonudur.
Bu bir darbedir, hem de Sayın Başbakanın, TBMM Başkanının, başbakan yardımcılarının ve bakanların habersiz ve hazırlıksız oldukları bir darbedir.
Başbakanın arka çıktığı, destek verdiği, cemaate yedirtmediği Milli İstihbarat Teşkilatının dahi haber vermediği veremediği bir darbedir.
Ben dahi kaç gündür bağıra bağıra yazdım çizdim, darbe geliyor bunlar bildiğiniz gibi değil dedim.
Acaba köşke birileri haber verdi mi?
Üzerinde durmaya değer.
Ayrıca sadece ben değil, İngiltere’de yayımlanan Sunday Times gazetesi Türkiye’deki yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığına yönelik en ciddi tehdit olarak niteledi.
Eğer bu 17 Aralık yolsuzluk soruşturması hükümet kanadının iddia ettiği gibi dış kaynaklı bir operasyon ise vay halimize! Neden mi?
Çünkü bu ülkenin, mali istihbaratı (Masak) var, kamu güvenlik teşkilatı var, askeri istihbaratı var, jandarma istihbaratı var, emniyet istihbaratı var, efsane bir MAH veya günümüzdeki adı ile Milli İstihbarat Teşkilatı var.
Tüm bunlara rağmen yabancı istihbarat örgütlerinin ajanları ellerini kollarını sallayarak beşinci kol faaliyetlerinde bulunuyorlarsa, topunu fesh edin gitsin.
Hayda Atilla Mayda dediğinizi duyar gibiyim.
Ne yalan söyleyeyim bende kendi kendime öyle deyiverdim.
Sebebine gelince; İstihbarata Karşı Koyma, karşı istihbarat veya kontrespiyonaj denilen bir şey var. İstihbarat teşkilatı tarafından yapılan hasım ve düşman haberalma teşkilatlarının kendilerine karşı bilgi toplama ve elde etmelerini önleme veya elde edilecek bilgiyi manipule etme faaliyetleridir.
Tüm bunlar olmadıysa, devletin derinliklerinde egemen bir güç, hükümetin haber alma kaynaklarını tıkamış, kulaklarına kar suyu kaçmasını sağlamış.
Benim aklıma bir şey geliyor, sakın bu istihbaratçılar, Afganistan’da, Irak’ta yüz binlerce masum insanı öldüren haçlı ordusuna, Gazze’de beşikteki masumları katleden İsrail’e, kendi halkının katili olan Baas Rejimine, Myanmar’da cayır cayır Müslümanları yakan Budistlere bırakın beddua etmeyi, yapmayın dahi itirazında bulunmayan Hocaefendi’nin iktidar mensuplarına ve destekçilerine yönelik tüylerimizi dilken diken eden bedduasından korkmuş olmasınlar!
Çünkü Amerika’nın Sesi Radyosu Türkçe servisi davul zurnayla, Pennsylvania eyaletinde kaldığı evde ziyaretçilerini kabul eden Fethullah Gülen’in, herkul.org sitesinde yayınlanan vaazında tepkisinin tonunu arttırdığı ve beddua ettiği haberini duyurduğuna göre, Hocaefendinin bu ‘elemtere fiş kem gözlere şiş’ repliğinin iş yapacağını umuyorlar demektir.
Demek ki gönül diliyle konuşmak böyle oluyormuş, diyalog böyle oluyormuş, hoşgörü böyle oluyormuş!
Dua ehlikitap Musevi ve ve İsevilere, bedduaya gelince o da Müslümanlara..! Allahım sen bize akıl fikir ver, aklımıza mukayyed ol, bizi kurda kuşa yem etme.
Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı’ndan Türkiye uzmanı Günter Seufert, Gülen Hareketi ile AKP arasındaki çekişmeye ilişkin DW’nin şu sorusuna verdiği cevap umarım, birçoğumuzun ayılmasına vesile olur.
Gülen Hareketi de Erdoğan’ın AKP’si de İslamcı muhafazakâr temellere dayanıyor.
Peki, onları birbirinden ayıran ideolojik farklılıklar neler? diye kendisine soru yöneltilen Günter Seufert, İdeolojik açıdan aralarında pek fark yok.
Her ikisi de Müslüman kimliği ile ön plana çıkıyor, muhafazakâr toplumsal ahlak anlayışına sahipler, geleneksel cinsiyet rollerine ve ulusal kimliğe de sık sık vurgu yapıyorlar.
Ayrıca hem Erdoğan’ın AKP’si hem de Gülen Hareketi Türkiye’nin Osmanlı geçmişini yüceltmekten hoşlanıyor.
Ancak aralarında önemli siyasi farklar var, bu farklar Kürt meselesinin yanı sıra İsrail ve ABD ile ilişkilerde ortaya çıkıyor.
Gülen Hareketi ile hükümet arasındaki anlaşmazlık, 2010 yılında Mavi Marmara olayında tarafların farklı tutum sergilemesi ile gün yüzüne çıkmıştı.
Gemi, İsrail ablukasını kırmaya çalışmıştı ve gemidekiler iktidar partisi AKP yandaşıydı.
O dönemde neredeyse bütün Türkiye İsrail’in tutumunu sert bir şekilde eleştirirken, Fetullah Gülen ise gemidekilerin davranışını kınamış ve İsrail’le anlaşma sağlanarak yardımların belirli bir noktada verilmesinin de mümkün olabileceğini söylemişti diyerek Gülen hareketinin en büyük farklılığının İsrail dostluğu olduğunun altını çiziyor.
Ömür Çelikdönmez