Üniversite sınavına hazırlanırken dershane takviyesi almadım çünkü babamın mali durumu buna müsait değildi.
Ancak o yıllarda il merkezinde mevcut iki dershaneye giden bazı arkadaşlarımızdan daha yüksek puan aldığım için Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne kaydımı yaptırabildim. Bugün dershane sektörü ile ismi özdeşleşen cemaatin o yıllarda bu alandaki marka kuruluşu Akyazı dershaneleriydi.
Zaten cemaat, bazı yerlerde dershanenin isminden dolayı Akyazı Cemaati olarak tanınırdı.
Bu alandaki tecrübelerini sistemleştiren cemaat sonraki yıllarda dev bir ekonomik kuruluşa dönüştü. Her ilde farklı isimler alan dershaneler sanki farklı şirketlerin işletmesi gibi ticari açıdan örgütlendi.
Bu uygulama sayesinde herhangi bir soruşturmada, bir ildeki dershane ile bir başka ildeki dershane arasında irtibat kurmanın önüne geçiliyordu.
Dolayısıyla ihtilal döneminin menfi yaptırımlarından etkilenmemek için böyle bir yönteme başvurulduğu ifade ediliyordu.
Tedbiri elden bırakmayan cemaat, hiçbir teşebbüsü şansa bırakmayacak kadar reel politik ve seküler bir rota izleyebilme anlayışına sahipti. Cemaat ilk yıllardan itibaren Milli Görüş geleneğine mesafeli durmuş, tabanını bu siyasi oluşumdan uzak tutmak için hayli gayret sarf etmiştir. Cemaat gelişimi ANAP iktidarıyla taçlanmış, Turgut Özal sayesinde yurt dışında okulların açılması gerçekleşmişti. Bundan dolayı cemaat katkılarından dolayı merhum Özal’a her dönem saygı duydu, şükran hisleri besledi, onu her ölüm yıldönümünde minnetle andı. Aynı durumun merhum Prof Dr Necmettin Erbakan için geçerli olduğu maalesef söylenemez.
1991’de Refah Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi seçim ittifakı yapma kararı aldığında en büyük eleştiri cemaatten gelmişti. Sinerji oluşturması beklenen bu seçim ittifakına Fethullah Gülen Hoca Efendi tarafından ‘bu ittifak değil olsa olsa itilaftır’ değerlendirmesi yapılınca yer yer yerinde oynadı.
Bilindiği gibi itilaf; anlaşma, uyuşma, uzlaşma manasında kullanılan bir sözcük olmasına karşın halk arasında ihtilafla karıştırılmış, sanki dinen caiz değil gibi bazı aşırı yorumlara yol açmıştı.
Cemaatle Milli Görüş arasındaki bir diğer kırılma da 28 Şubat süresinde yaşanmış, Hocaefendi kendisi ile yapılan bir söyleşide, Refah Partisi’nin hükümetten çekilmesi gerektiği tavsiyesinde bulunmuştu.
Başörtüsü yasaklarına karşı teferruat nitelemesi ise bardağı taşıran son damlaydı.
Yıldızları bir türlü barışmayan Necmettin Erbakan ve Fethullah Gülen arasındaki anlaşmazlık, Ak Parti kurucularının dikkatlerinden kaçmamış, cemaatin desteğini almak için hem Hocaefendi ile hem de cemaatin önde gelen isimleri ile mutabık kalacakları görüşmelerde bulunmuşlardı.
Bir önceki seçimlerde DSP ile el sıkışan cemaat, 3 Kasım 2002 seçimlerinde desteğini Ak Parti’ye yönlendirdi. Sonraki süreçte cemaat ile Ak Parti’nin ismi hep yan yana anıldı. Anayasa oylamasında cemaat neredeyse Ak Parti teşkilatlarından daha aktif çalıştı.
Ancak yeni anayasa taslağının hazırlanmasının bir türlü gerçekleşmemesi cemaatte bir şüphe uyandırdı.
AK Parti önderliği cemaatin bir hesabı ve gizli ajandası olduğunu düşündü. Zaman zaman cemaatten gelen talepler karşılansa bile mesafeli duruldu. Cemaatin başbakandan ziyade Cumhurbaşkanı ve onun ekibini kendine yakın hissetmesi, özellikle başbakanın çevresinde bir sorun gibi algılandı.
MİT Müsteşarının yargılanmak istenmesinin perde arkasında cemaatin olduğu söylentileri sanırım olayların bugüne gelmesinde etkiliydi.
Sorun sadece dershaneler değil, bundan sonra cemaatin bütün kurumlarının mercek altına alındığını göreceksiniz, cemaate yakın finans kuruluşları takip edilecek, yayın organları izlenecek belki de cemaate yakın isimler fişlenecek.
Olur mu derseniz Zaman’a bırakalım Zaman’a bakalım derim!
Ömür Çelikdönmez