Salı günü operasyon patlamadan önce Timetürk’e gönderdiğim ‘Nasır İhvanı nasıl kandırdı Türkiye’de cemaati kim kandırır?’ başlıklı yazımda, cemaatin darbe yapabileceği bunun içinde gerekli alt yapıya sahip olduğunu yazmıştım.
Hatta yazıyı gönderirken şakayollu bunu manşete çekebilirsiniz dediysem de, sanırım editör arkadaşlar, yazılanların önemini takdir edemedi.
Yazı neşredildikten 3 saat sonra Türkiye’nin gündemine operasyon haberleri bomba gibi düşüverdi.
Benim adım Hıdır elimden gelen budur daha ne yapabilirim?
Darbe daha nasıl olsun?
28 Şubat için ‘postmodern darbe’ kavramlaştırılmasına gidilmişti.
Bence bu yaşananlar da operasyonel bir darbeden başka bir şey değildi, çünkü hükümet ve hükümet başının itibarı hedef alınmıştı.
Darp amaçlıydı darbe şiddetindeydi, çünkü yaşananlar hükümetin 12 yıldır geçirdiği en büyük sarsıntıydı.
Dün akşam bir tv programında İstanbul Barosu eski başkanlarından Turgut Kazan, hangi dönem olursa olsun hiçbir hâkim savcı veya emniyet mensubunun bağımsız hareket ederek Hükümeti karşısına alabileceği operasyonlar yapamayacağını söyledi.
Operasyonu gerçekleştiren yargı ve emniyet güçlerinin devlet içinde önemli destekçilerinin olduğunu belirtti hatta Köşke dikkat çekti.
Acaba ne demek istedi, bildiği bir şeyler mi var?
Cemaat bir taraftan operasyonu üstlenmezken diğer taraftan kendisine ait yayın organlarında çarşaf çarşaf operasyon haberlerine yer ayırıyor, diğer taraftan operasyonu gerçekleştiren emniyet mensuplarının görevden alınmalarına karşı çıkıyor, operasyon sulandırılmasın diyor.
Cemaat tek başına, ana muhalefet partisini dahi gölgeleyen bir üslup ve yöntemle hükümete karşı koyuyor.
Bence düne damgasını vuran Sırrı Süreyya Önder’di ve sözleri çok manidardı. “Arkadaşlar bir içişleri bakanı oğlunu kurtarmak için emniyette tanıdığınız var mı diye ortalıkta dolaşıyor” şeklindeki sözleri, Hükümet kanadının çaresizliğini yansıtması açısından dikkate değerdi.
Yolsuzluk operasyonuna maruz kalan iktidar kanadından, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna ilişkin basın açıklaması yaptı yapmasına da, söyledikleri yenilir yutulur cinsten değildi.
Özetle “Hükümetimiz psikolojik harple karşı karşıyadır. Bizi yıpratmak istiyorlar…Artık her şey bitti, savaşacağız. Herkes için kötü olacak. Şunlar bunlar tutuklanacaklar, kasetler, fotoğraflar servise konacak tehditlerini biz de duyuyoruz.
Bu kadar alçalabileceğini bazılarının, gerçekten düşünmemiştik. Saflığımıza verin.” Dedi.
Ancak operasyonu yürüten polis şeflerinin görevden alınmaları ve neredeyse Türkiye genelinde üst düzey polis şeflerine yönelik bir tasfiyenin başlatılması da hükümete yönelik, dürüstlük algısını önemli ölçüde zedelediği şeklinde yorumlanıyor.
Bununla birlikte eğer hükümet bu kararı almasaydı, yalan yanlış ve iftiralarla bezenmiş asparagas haberlerinde bu ekip tarafından basına servis edilebileceği de düşünülmüştür o nedenle görev yerleri değiştirilmiş şeklinde hükümetin bu tasarrufunu ele alanlar da var.
Gerek iç basında gerekse dış basında yolsuzluk operasyonunun “Hükümetin 12 yıldır geçirdiği en büyük sarsıntı” olduğu kanaati hâkim. Türkiye’de devletin birden fazla gücün elinde paylaşım alanı haline geldiği, ortaklık bitince de tarafların birbirlerini tasfiye etmek için karşı hamleler yaptığı öne sürülüyor.
İngiltere gazetelerinde Türkiye’deki yolsuzluk operasyonuyla ilgili gelişmelere yer veriliyor. Financial Times da Türkiye’deki gelişmeleri ele alan gazeteler arasında.
Gazetede, konuyla ilgili ayrıntılı bir haberin yanı sıra Ankara muhabiri Daniel Dombey’in bir analiz yazısı da var. Gülen hareketinin hem Erdoğan hem de AKP’yle köprüleri attığını yazan Dombey, Erdoğan’ın da Gülencileri bürokrasiden temizlemek istediğini gizlemediğini belirtiyor. Türkiye’deki yolsuzluk ve rüşvet operasyonu Alman basınında da geniş yankı buldu.
Gazetelerde yer alan yorumlarda AKP ve Gülen Hareketi arasındaki çekişmeye dikkat çekiliyor.
Gülen Hareketi’nin yargı ve emniyette güçlü olduğuna işaret eden Frankfurter Allgemeine Zeitung, Kamuoyu yoklamalarına göre Gülen’in seçim tavsiyelerini dinleyen seçmenler Türk seçmeninin yüzde 6 ila 7’sini oluşturuyor.
Dolayısıyla iktidar partisi ile Türkiye’nin en güçlü İslamcı hareketi arasındaki kırılma mart ayında Erdoğan’ın seçim sonuçlarını zayıflatabilir, ancak en azından kısa vadede Erdoğan’ın gücünü tehlikeye atamaz yorumunu yapıyor.
Der Spiegel dergisinin haber portalı Spiegel Online yer verdiği haber – analizde, “Anlaşmazlıkların yol açtığı son gerginlik, Gülen Hareketi’nin etkisinin ne denli geniş ve Erdoğan için ne kadar tehlikeli olduğunu gösterdi.
Bu gerginlik ayrıca her iki tarafın ne denli sert bir şekilde savaştığını ve her ki tarafın da kirli oyunlara yabancı olmadıklarını gösterdi” tespitinde bulunuyor.