Cumhuriyet Gazetesinden Mustafa Balbay dün gece apar topar tahliye edildi. CHP aynı sevinci saha önce Prof Dr Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın tahliyesinde yaşamıştı.
Nedense tahliye olanlar hep CHP’den. MHP’li Engin Alan halen içerde ve pek te çıkacağa benzemiyor.
Yargıtay’ın kararıyla emekli ve muvazzaf askerlerin rütbesi sökülüp er statüsüne indirilecekti, acaba aynı karar MHP’li Engin Alan’a uygulandı mı bilmiyorum.
Hatta Balyoz davasında hapis cezası alan MHP’li vekil Engin Alan’ın milletvekilliğinin dahi düşebileceği tartışılıyordu.
Düştüyse tahliye olamaz ve demek ki derin yapının gözden çıkardığı bir isim.
İçerde BDP’i vekiller de var ama onlara şimdilik tahliye gözükmüyor.
Eğer ağababaları Abdullah Öcalan için önümüzdeki günlerde İmralı’dan huruç fırsatı söz konusu olursa onlar da Öcalan’ın yüzü suyu hürmetine çıkabilir.
Çünkü genel af gündemde.
Cezaevleri boşalabilir, dağdakiler inebilir, hatta devlet dairelerinde küçük bir iş sahibi dahi olabilirler.
Baksanıza birileri barış sürecinin inadına bu kadar kör göze parmak dercesine eylem yapıyorsa, demek ki Öcalan’ın İmralı’daki saatleri sayılı demektir.
Balbay’ın tahliye görüntülerini izlediğimde Burdur’daki mütevazı evlerinde oğullarını izleyen anne babası gözlerimin önüne geldi.
Yüzlerindeki sevinç görmeye değerdi. Allah’a hamd ediyorlar, oğullarına bir an önce kavuşmak ona sarılmak istiyorlardı. Bizim yörenin insanları.
Farklı dünya görüşlerine sahip olmamıza rağmen hemşerim olduğu için mi bilmem, Balbay bana, diğer sanıklara göre hep daha masum görünmüştü.
Sonuçta bir gazetenin Ankara temsilcisiydi, bazı kapılar ona daha kolay açılıyor, bazı çevrelerde daha kolay kabul görüyordu. Nede olsa Kemalist bir gazetenin çalışanıydı ve onu aralarında görmek isteyen askeri zevatta Kemalizm adına iş tutacaktı.
Tencere kapak yerini bulmuş oluyordu. TRT’de dahi görüşlerine başvurulan birisiydi. Bazı haber programlarının vazgeçilmez konuğu olarak yeri, hep başköşeydi.
Ona askerin nabzını tutan adam gözüyle bakıldığından bu ilişkisi mesleki kariyerinde prim yapıyordu. Allah var o da bunun hakkını veriyordu. Mesela gazetesine ‘Genç Subaylar rahatsız’ manşetini attırdığında yer yerinden oynamış, Genelkurmay Başkanı dahi acaba haberim olmadan altımı mı oyuyorlar şüphesine kapılmıştı.
Bazı üst düzey askerlerin durumdan vazife çıkararak, makam söz konuysa gerisi teferruat sloganıyla harekete geçtiklerinde, bu yasadışı yapının medya ayağı hazırdı.
Örneğin, ‘Biz kaç kişiyiz?’
12 Eylül 2007 tarihinde, gazeteci-yazar Tuncay Özkan tarafından oluşturulmuş siyasi bir sivil toplum platformuydu, platforma internet ya da sms yoluyla üye olunabiliyordu. Platform, 4 Kasım 2007’de mevcut üye sayısının yaklaşık olarak 1.3 milyon kişi olduğunu açıklamış ve yeni üye sayısı hedefini 5 milyon olarak belirlemişti.
Daha ne istesinler kör istedi bir göz Allah verdi iki göz durumu söz konusuydu.
Gerici yaftasını vurulan Ak Parti hükümetini devirmek için oluşturulan yapının detaylarını Balbay’ın günlüklerinde bulmak mümkündü ve Balbay suçlandığında mazereti hazırdı, ‘gazetecilik benim mesleğim tüm bunların mesleğin gereği.’ Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem.
Ancak devlet içindeki karşı derin yapılanmaların deşifre edilmesinde istihdam edilen görevlilere, devlet her seferinde sahip çıkmış, onları korumuştur.
Gerekirse sahte kimlik vermiş hatta estetik yüz değiştirme operasyonları dahi yaptırmıştır.
Ergenekon dava sürecinde sanıkların avukatlığını üstelenen CHP, neden onca paşa dururken Haberal ve Balbay’ı milletvekili adayı gösterdi?
Eğer Balbay’ı aday göstermesindeki kriter gazeteci olmasıysa o zaman neden bir başka gazeteci ve Ak Parti’nin iflah olmaz muhalifi Tuncay Özkan’ı aday göstermedi?
Demek ki hem Haberal hem de Balbay, aday gösterilmeleri için devlet nezdinde gerekli referanslara sahipti.
Gözleri aydın..!