Suriye’deki iç savaş en çok kime yaradı derseniz hiç düşünmeden İsrail diyeceklerin sayısı hayli fazla çıkar.
Sözde Siyonizm düşmanı cemaat, örgüt, parti ve devletlerin Suriye’de izledikleri politika, İslam dünyasında Şii-Sünni çatışmalarını körükleyen faktör olmaktan başka bir işe yaramadı.
Hem Baas rejimine hem de muhaliflere destek veren taraflar, nihai noktada bu savaştan İsrail’in kazançlı çıktığını görmüyor olamazlar. Görmüyorlarsa ortada ya bir ihanet ya da bir aymazlık olduğu bir gerçek.
Suriye’nin depoladığı kimyasal silahlar en çok İsrail’in tehdit algısına giriyordu. İsrail belki de rüyasında görse inanamayacağı gelişmelerle kendisi için kâbusa dönüşen bu kimyasal silahlardan hem İran’ın hem de Türkiye’nin sayesinde kurtuluyor.
Herhalde Suudi yönetimi de kına yakar. Saddam’ın Halepçe’de başvurduğu kimyasal saldırı, Mişel Eflak’ın Baasçı diğer paydaşı Suriye yönetimi tarafından uygulanabilirdi veya uygulandı. Halepçe’ye zehirli gaz saldırısı, Halepçe Katliamı olarak da bilinir. Bu kimyasal saldırı, İran-Irak Savaşı esnasında, Saddam Hüseyin’in, 1986-1988’de Irak’ın kuzeyinde Kürtlere karşı düzenlettiği El-Enfal Harekâtı adlı isyanı bastırma operasyonunun bir parçasıydı.
Kimyasal saldırıda ölenlerin resimleri, uzun yıllar bölge halkının bilinçaltında yer etti, kontrol edilemez bir korku hastalığına dönüştü. Suriye’de muhaliflere kimyasal silah kullanıldığı, yüzlerce masum insanın öldüğü haberleri üzerine harekete geçirilen uluslararası Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü, şimdi sözde muhaliflere rahat nefes aldıracak imha işine girişiyor.
İran’dan vaz geçtim, Suudilerden zaten böyle bir beklentim yok, Mısır Müslümanları kendi başlarının derdine bakmaktan aciz. Lakin Türkiye’nin İslamcı-mücahid kalemşorlarının, dergi ve gazetelerin, televizyon kanallarının sus pus olmasına ne demeli?
Örtülü ödenek mücahidliği böyle bir şey demek ki ..!
Bu lafımım muhatapları ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaklardır. Amerika, Suriye’ye kimyasal silahlarının imhasına yardım önerisinde bulundu. Şam yönetimi kabul ederse, kimyasal silah stoklarının bir kısmı açık denizdeki Amerikan tesislerinde imha edilebilecek.
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), bugün yaptığı açıklamada Amerikan hükümetinin “imha teknolojisi, tam operasyonel destek ve silah stoklarının etkisiz hale getirmede mali destek” sağlayabileceğini bildirdi. Konuyla ilgili açıklama merkezi Lahey’de bulunan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nden (OPCW) geldi.
Örgütün Genel Direktörü Ahmet Üzümcü, ABD’nin 31 Aralık tarihine kadar Suriye’den çıkarılması kararlaştırılan kimyasal silahların imhası için yardım teklifinde bulunduğunu söyledi.
ABD’nin imhanın mali masraflarını da üstlenmeye talip olduğunu kaydeden Üzümcü, 190 üye ülkeye bu sürece destek olma çağrısında bulundu.
Ahmet Üzümcü ABD aralarında sarin ve sinir gazının da bulunduğu 500 tonluk kimyasalı Akdeniz’de bir donanma gemisini kullanarak imha etmeyi planlıyor. Üzümcü bu iş için ABD’ye gerekli teknolojik desteğin de sunulacağını belirtti. Suriye’deki kimyasalların imha süreci son olarak Arnavutluk’un söz konusu kimyasalları kendi ülkesinde imha etmeyi reddetmesinin ardından tıkanmıştı. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Suriye’deki kimyasalların 31 Aralık’a kadar yurtdışına çıkarılmasını, en geç 2014 yılının ortalarına kadarsa imha edilmesini planlıyor. ABD’nin sisteme bağladığı ve denetime razı ettiği İran, Türkiye’nin bölgedeki dengelerini etkileyebilecek bir hamle yaptı. Kendi başını kurtarmak için Suriye’nin kimyasal silahlarının tasfiyesine destek verdi.
Nükleer silah projelerini rafa kaldırdı. Uluslararası Atom Enerji Dairesi İran’ın denetçilerini gelecek ay ağır su reaktörünü ziyarete davet ettiğini bildirdi. Daire başkanı Yuyika Amano Tahran’ın BM denetçilerini 8 Aralık’ta Arak reaktörünü ziyaret etmeye çağırdığını açıkladı.
İran iki yıldan beri ilk kez denetçilerin ağır su reaktörünü ziyaret etmelerine izin veriyor.
Açıklama İran’ın BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi ve Almanya ile bir ara anlaşmaya varmasından birkaç gün sonra yapıldı. Anlaşma, İran’ın bazı yaptırımların hafifletilmesine karşılık nükleer programına kısıtlamalar getirmesini öngörüyor.