Suudi rejimin en çok çekindiği ülke hangisi desem birçoğunuz hiç düşünmeden İran cevabını verecektir.
Evet, haklısınız Suudiler İran’ı mezhebi faaliyetlerinden dolayı hiç sevmediler. İranlı hacıların gösterilerine çok sert müdahalede bulundular. Saddam Hüseyin’i İran’ın üzerine saldılar.
İran düşmanlığında sözde İslami bir bilincin inşaası için Kadisiye meydan savaşını konu alan filme akıl almaz para harcadılar, Saddam için adeta deli oldular, İran’ı bozguna uğratması için hiçbir fedakârlıktan geri kalmadılar.
Sonuç malum Suudilerin dediği değil Allah’ın dediği oldu. Şii kuşağa karşı Sünni bir kuşak oluşturmak için Türkiye’nin de kapısını çaldılar. Lakin Türkiye’nin aklı başında hariciyecileri vardı, efsane bir istihbarat teşkilatı vardı ve bu kumpasa düşmedi.
Arap Baharı sürecinde, dini mi, totaliter mi ne olduğu anlaşılmayan İngiliz, Amerikan ve Hollandalı petrol şirketlerinin ayakta tuttukları rejimlerinin yıkılmaması için korkudan fistanlarının içinde bacakları titrerken, Türkiye’deki Ak Parti iktidarının Arap baharını gerçekleştiren mazlum halklara destek verdiğini görünce, Lawrens’in ektiği fitne tohumları gönüllerinde asırlık ağaçlara dönüşüverdi. Hilafeti kendilerine teslim etmeyen Türkiye Cumhuriyetine tarihi hınçları hortladı.
Ellerindeki en büyük koz, Suriye Baasçıları ile cihad etmek bahanesiyle Türkiye üzerinden Suriye’ye yönlendirdikleri Selefi grupları Türkiye’nin Suriye politikasına ve kırmızı çizgilerine rağmen tamamen Türkiye’ye zarar verecek şekilde istihdam etmek ve stratejilerini belirlemek oldu.
Suudi destekli selefi gruplar, Özgür Suriye Ordusu ve PYD birliklerine karşı kanlı saldırılar gerçekleştirdi. Selefilerin bu saldırıları hem Suriye Baasçılarına hem de Lübnan’dan ve İran’dan gelen gönüllülere nefes aldırdı, onlara zaman kazandırdı. Suudiler Selefileri destekleyerek Türkiye’yi Uluslararası kamuoyu nezdinde zor duruma sokuyor diğer taraftan da Türkiye’nin burnu dibinde ayrık otları yetiştirerek, Selefi bir devletçik kurdurmak amacıyla hareket ediyorlardı.
Bence başarılı oldular.
Türkiye’nin politikasını etkisizleştirmeyi başardılar. Ta ki PYD bu oyunu bozana kadar.
Şimdi Suriye’de başarı şansları eskisi kadar yüksek değil.
Türkiye’nin İran’a yönelik ekonomik ambargoyu delme girişimleri, CIA tarafından Suudilere anında servis edildiğinden, Suudiler Türkiye’ye diş biledi. Ak Parti iktidarı da fazla oluyordu.
Tayyip Erdoğan One Minute çıkışıyla ve sonraki Mavi Marmara organizasyonuyla dünya Müslümanlarının dikkatini çekmiş, birçok ülkede yapılan gösterilerde Türkiye’nin ayyıldızlı bayrağının yanı sıra Tayyip Erdoğan’ın posterleri taşınmıştı.
Dünya Müslümanlarının tartışmasız lideri kabul ediliyordu. Mekke ve Medine’nin hadimi unvanlarına rağmen şimdiye kadar Filistinli Müslümanlar için kıllarını kıpırdatmayanlar, Türkiye Başbakanının bu global karizmasından rahatsızlıklarını Suriye ve Mısır politikalarında belli ettiler, Türkiye’nin adeta suratına çarptılar.
Mısır’da İhvan’ı ve Cumhurbaşkanı Mursi’yi devirmek için ABD ve İsrail ile iş tuttular, General Sisi’nin sırtını sıvazladılar, Mısır Selefilerini de bu kanlı darbeyi desteklemeye ikna ettiler.
Evet Mısır ve Suriye’de kısmen başarılı olabilecekleri bir ortam ve partner bulmakta zorlanmadılar. Kesenin ağzını açtılar, petro dolarlar su gibi aktı. Ancak bu operasyonların Türkiye ayağında bir eksiklik vardı.
Arap Baharını destekleyerek ve İran’a ambargoyu delerek kendilerini zor durumda bırakan Ak Parti iktidarının kulağını çekmek deyim yerindeyse dersini vermek gerekiyordu. Gezi eylemleri için petro dolarları kimlere nasıl aktardılar bilmiyorum. Ama bildiğim bu kumpasın içinde oldukları.
Bizim çokbilmişlerin faiz lobisi deyip geçiştirdikleri bu küresel şer bloğunda maalesef Suudilerin anılmaması çok ilginç. 17 Aralık darbesi Ak Parti iktidarını en yumuşak yerinden vurdu.
Ak Parti kadrolarında metal yorgunluğu baş göstermişti.
Bazı bakanlıklardaki abra kadabra, indiragandi ve cebellezi durumları zaten ayyuka çıkmıştı. Başbakan hiçbir şey yapmasa sadece servisleri mercek altına aldırsa, haramiliğin boyutlarını görebilirdi.
Yolsuzluk haricinde hiçbir gerekçe veya iddia Ak Parti’yi yıpratamazdı. 17 Aralık darbesi iç ve dış şer odaklarının bu operasyonu en ince ayrıntıya kadar gözden geçirdikleri bir süreçtir.
Saldırının birinci derece muhatabı olan Başbakanın konuşmalarından özellikle iki odak hakkında kamuoyu bilgi sahibi oldu. Birincisi cemaat, ikincisi ABD’nin Ankara Büyükelçiliği.
Her ne kadar bu iki odağın ismi telaffuz edilse de Türkiye’deki iktidara yönelik küresel bir saldırı olduğu ortadaydı. Mason localarının katkısına birkaç yazı öncesinde değinmiştim. Ama Suudiler bu darbesinin neresindeydi? Birinci iddia, operasyonun mali giderlerini kimin karşıladığı? İkinci iddia cemaatin Suudi rejimiyle diyalogunun bu işte etkili olduğu.
Hem gezi hem de 17 Aralık darbesinin finansının kimler tarafından nasıl karşılandığı mutlaka araştırılmalıdır. İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ve Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi’nin yatırım danışmanı Muaz Güngören ismi bu konuda dikkat çekmektedir.
27 Aralık 2013 Cuma günü Haber 10’da yer alan habere göre, Başbakan Erdoğan’ı ‘hırsızlık’ ile suçlayan Muaz Güngören’in Gülen grubunun önde gelen isimlerinden Medine sorumlusu Hüseyin Avni Güngören’in oğlu olduğu öne sürüldü. İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ve Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi’nin yatırım danışmanı Muaz Güngören dün gece Başbakan Erdoğan’a Arapça attığı tweette harami (hırsız) dedi. Suudi ailesinin haberi olmadan böyle bir şey yapması mümkün mü? Bir düşünün bakalım!