24 Şubat 2025’te Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Ankara’ya gelmeden bir gün önce, Türk medyasında bir haber dönmeye başladı. Haberin ilk önce Türkiye’nin resmi haber kuruluşu Anadolu Ajansından paylaşılması dikkat çekti. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Bolşevik siyasetçi, asıl adı Leon Davidoviç Bronstein olan Lev Troçki’nin Büyükada’da sürgün hayatı yaşadığı sırada Sovyetler Birliği İstihbaratı tarafından izlenmesine ilişkin raporu paylaştı. Tesadüfen aynı gün benim de ‘Amerika’nın Rusya’ya Atadığı Kayyum Kirill Dmitriev Alexandrovich!’ başlıklı makalem yayınlanmıştı.
Türk Rus ilişkilerinde tarihi perspektif ve Komitern
Türk Rus ilişkilerinin dünü bugünü geleceğine dair nesnel bir değerlendirme için İstiklal Savaşının kazanılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin inşasında Ankara Moskova yakınlaşmasının rolü unutulamaz. Hiç şüphesiz bu ilişkinin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde, en önemli kurumsal destekçisi Komitern’dir.
2 Mart 1919’da Moskova’da Vladimir Lenin başkanlığında kurulan Komünist Enternasyonal ya da Üçüncü Enternasyonal, dünya çapında komünist partiler arasında bir birlik oluşturmayı amaçlayan bir organizasyondu. Hedefi, Marksist Sosyalizmi ve devrimciliği dünyaya yaymaktı.
Başta Lenin olmak üzere, bütün Bolşevik önderler gözlerini Almanya’dan ya da Fransa’dan gelecek devrim haberine dikmişletdi. Onlar için o tarihte dünya devrimi, Fransız ya da Alman proletaryasının başarısına bağlıydı. Ama işler umdukları gibi gitmedi. Güvendikleri dağlara kar yağdı. Hatta yağan karlar buzullaştı.
1919 yılının hemen başında, Almanya’daki Spartakist Ayaklanması yenilgiye uğradı. Komünist hareketin liderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht öldürüldüler. İngiltere ve Fransa’daki komünist partiler parlamentarizm tartışması nedeniyle bölünme tehlikesi yaşadılar.
Yine aynı yıl, Macaristan ve Bavyera Sovyetleri yıkıldı. İtalya’daki işçi hareketi ise ağır darbeler aldı. Kızıl Ordu iç savaşı kazandı ama 1920’nin yaz mevsiminde Varşova yönündeki ilerleyişi durduruldu.
Dünya devrimini sürdürmesi beklenilen asıl devrimci dinamiklerden üst üste yenilgi haberlerinin gelmesiyle birlikte Moskovadaki Bolşevikler, Avrupa Devrimi’nden umudu kesmeye başladılar. Batı’dan kesilen umutlar, Doğu’daki ulusal kurtuluş savaşlarını daha da önemli hâle getirdi.
Bu bağlamda İngiltere liderliğindeki Avrupa emperyalizmine karşı Mustafa Kemal Paşa önderliginde başlatılan ulusal kurtuluş savaşının temsil ettiği misyon önem kazandı. 1919’de Komintern yönetim kurulu başkanı ve aynı yılda Parti Politbüro üyesi seçilen Grigori Yevseyeviç Zinovyev, 1 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı’nda, devrimin devamlılığı için Doğu halklarını Batılı emperyalistlere karşı “kutsal savaşa” çağırdı.
Ankara’da 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasından sonra Türkiye Komünist Partisi (TKP), 10 Eylül 1920’de, Avrupa’daki komünist hareketin yaşadığı ağır yenilgilerin ardından kuruldu ve kuruluş kongresini Türkiye’de değil, Bakü’de toplayabildi.
TKP’nin siyasal pratik açıdan genel yaklaşımını belirleyen ilke; bağımsız, proleter bir mücadele hattı kurmak değil, “Bolşevik devriminin ana üssü Sovyet anavatanını korumak” ilkesi üzerine biçimlendi. Bu nedenle Anadolu’da tutunamadı.
Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi’nin 15 Ağustos 1920’de Bakü’de topladığı “Şark Milletler Kurultayı”nda kabul edilen karar tasarısıın 1. Maddesinde “Kurultay, doğu halklarını ezen ve sömüren ve dünya emekçilerini kölelik altında tutan dünya emperyalizmine, en başta İngiliz ve Fransız emperyalist haydutlarına karşı mücadele eden bütün Türk savaşçılarına duyduğu yakınlığı ifade eder. Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresi gibi Şark Milletleri Birinci Kurultayı da, Doğu’nun ezilen halklarını yabancı emperyalizmin boyunduruğundan kurtarmaya çalışan ulusal devrimci hareketleri desteklediğini bildirir” denilmiştir. Kurultay, Türkiye’nin ve Doğu’nun bütün emekçi kitlelerini, Türk ulusal devrimci hareketini desteklemeye çağırdı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Lenin’e mektubu
Türkiye, 26 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa; Bolşevik lider Vladimir İlyiç Ulyanov/ Lenin’e yazdığı ilk mektup ile Türkiye Sovyet ilişkisini başlatmış oldu.
Mektubun içeriği şöyleydi: “Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekat birliğini kabul ediyoruz. Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri kovmak ve gelecekte emperyalizm aleyhine vuku bulacak ortak mücadelelerimiz için dahili kuvvetlerimizi şekillendirmek üzere, şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer fenni harp vasıtaları ve sıhhi malzemenin ve yalnız Doğu’da harekât icra edecek olan kuvvetler için erzakın, Rus Sovyetler Cumhuriyeti’nce temini rica olunur.”
Atatürk’ün Lenin’e yazdığı mektupla başlayan dostluk, Sovyetler Birliği’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki diplomatik ve lojistik desteğiyle devam etti.
Komitern’nin Türkiye’ye yaklaşımı
Başlangıçta, Komünist Enternasyonal, Türk halkının emperyalizme karşı mücadelesininin yanında yer aldı. 1917 Rus Devrimi’nin ardından, Sovyetler Birliği, işçi sınıfı ve ezilen halkların devrimci mücadelesini desteklemeye başladı. Türkiye’deki Kurtuluş Savaşı da bu bağlamda, komünist ideolojiler açısından önemli bir yer tuttu.
Komintern, özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı’nı destekledi, çünkü bu hareket, emperyalizme karşı bir bağımsızlık mücadelesi olarak görülüyordu. Ancak, Komintern’in Türkiye’ye bakışı zamanla değişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, Sovyetler Birliği, Türkiye ile ilişkilerini stratejik bir şekilde geliştirmek istedi.
Mustafa Kemal Atatürk, Komintern’in bazı taleplerini reddetti ve Türkiye’deki komünist hareketi de denetlemeye başladı. 1920’lerde, özellikle Komintern ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ikili ilişkileri de karmaşık hale geldi. Sovyetler Birliği, Komünist Parti’nin Türkiye’deki varlığını artırmaya çalıştı, fakat aynı zamanda Türkiye’nin bağımsızlık hareketini ve Atatürk’ün reformist yaklaşımını takdir etti.
Sonuç olarak, Komintern’in Türkiye’ye bakışı, hem emperyalizme karşı yürütülen bağımsızlık mücadelesini hem de Sovyetler Birliği’nin stratejik çıkarlarını dikkate alarak şekillendi. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının bağımsızlıklarını sürdürme kararlılığı ve Komintern’in ideolojik talepleri arasında bazı gerilimler yaşandı. Bu durum, özellikle 1920’lerin ortalarından sonra belirginleşti.

Oğluna Timur adını koyan Mihail Vasilyeviç Frunze
Bolşevik Devrimci, Kızıl Ordu Komutanı, Sovyet Devlet Adamı ve Askerî Teorisyen olan Mihail Vasilyeviç Frunze 1885 tarihinde bugünkü Kırgızistan Cumhuriyeti’nin Başkenti Bişkek şehrinde doğdu.
Moskova Antlaşması’ndan sonra Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile TBMM Hükümeti arasında bir konferans toplanarak, dostluk antlaşması yapılması gündeme gelmişti. Ukrayna’nın önerisi üzerine TBMM Hükümeti ve Ukrayna Sovyet Hükümeti temsilcileri arasında bir konferans toplanması için görüşmeler başladı. Ukrayna Hükümeti, konferansın Harkov’da toplanmasını teklif etti. Ancak TBMM Hükümetinin ricası üzerine konferansın Ankara’da toplanmasına karar verildi. Ukrayna Sovyet Hükümeti, 1921 Ağustos ayında, Türkiye’de olağanüstü yetkili bir temsilci tayin etme kararını aldı ve bu görev için Bütün Kırım ve Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı ve Sovnarkom Başkan Yardımcısı Mihail Vasilyeviç Frunze’yi tayin etti.
Mihail Vasilyeviç Frunze; Ukrayna’da Devrimci Askeri Konseyi Yetkili Temsilcisi ve Ukrayna ve Kırım Tüm Silahlı Kuvvetleri Komutanı olarak görev yaparken Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafından Türkiye’ye “Olağanüstü Yetkili Temsilci” olarak atandı.
Bu süreçte Türk-Sovyet ilişkilerinde karşılıklı sıkıntılar yaşanmaktaydı. Özellikle TBMM Hükümetinin Fransızlarla Ankara İtilâfnamesi’ni imzalaması ve “Molokanlar (Malakanlar) Sorunu” ilişkilerde gerginliği ve güvensizliği artırmıştı. Ancak TBMM Hükümeti ve Sovyet Rusya Hükümeti ilişkilerin bozulmasını istemiyordu.
Sovyet Rusya, Türkiye’yi Batı’ya doğru itecek ve Kafkasya’da kendisini zora sokacak bir gelişmeden endişelenmekteydi. TBMM Hükümetinin ise Sovyet Rusya’nın yanında olmasına ihtiyacı vardı. Bu nedenle gerilen ilişkilerin bir an önce normale dönüştürülmesini her iki taraf da istiyordu. Türk ordusunun Sakarya Zaferi ve Kars Konferansı’nın kararlaştırılması esnasında Türk-Sovyet ilişkilerinde yeniden bir yumuşama görüldü ve her iki tarafça da olumlu adımlar atıldı
Nitekim bu sırada Sovyet Rusya Hükümeti tarafından, bir süredir gündemde olan Frunze’nin Ankara yolculuğu başlatıldı. Frunze’nin Türkiye’ye gelişi bir dostluk gösterisi şekline dönüştürülerek, Batı Devletlerine Türk-Sovyet dostluğu gösterilmeye çalışıldı. Bunun dışında Frunze’nin misyonu, ilişkilerdeki sorunları masaya yatırmak, ortamı gerginleştiren sorunlara çözüm bulmak ve Fransızlarla yapılan antlaşmadan sonra TBMM Hükümetinin Sovyet Rusya’ya karşı siyasetinde değişiklik olup olmadığını gözlemlemekti.
Sovyet Rusya’nın Dışişleri Halk Komiseri G. V. Çiçerin, Türkiye’deki Sovyet Rusya Temsilcisi S. P. Natsarenus’a gönderdiği 13 Ağustos 1921 tarihli yazıda; M. Frunze’nin bu göreve atanmasında Sovyet Cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki bağların güçlenmesinin amaçlandığı belirtilmektedir.
M.Frunze, 5 Kasım 1921’de Harkov’dan hareket ederek Tiflis’e geldi. Burada Ankara’ya götürülmek üzere 1.100.000 altın rubleyi B. V. Legran’dan teslim alan Frunze, Trabzon-Samsun yolu ile 13 Aralık’ta Ankara’ya vardı. Ankara’da büyük bir ilgi ve içtenlikle karşılandı.
Frunze’nin Ankara’da kaldığı günler zarfında karşılıklı dostluk mesajları verildi ve Türk-Sovyet dostluğunun pekiştirildiği iç ve dış kamuoyuna gösterilmeye çalışıldı. TBMM’nde yaptığı konuşma ve gazetelere verdiği demeçler Ankara’da büyük etki yarattı. Mustafa Kemal Paşa ile yakın ilişki kurdu. Batı Cephesi’ni gezdi.
Ankara’ya gelişi şerefine 30 Aralık’ta büyük bir ziyafet verildi. Hariciye Vekâletinde düzenlenen bu ziyafette Mustafa Kemal Paşa ve Frunze karşılıklı konuşmalar yaptılar. Mustafa Kemal Paşa’nın konuşmasını tamamlaması üzerine Frunze ayağa kalkarak, “Yaşasın Türk ordusu! Yaşasın Türk halkı! Yaşasın Mustafa Kemal Paşa!” diye bağırdı. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa da yeniden söz alarak; “Yaşasın Rus milleti ve Rus Şurâlar Hükümeti! Yaşasın Ukrayna ordusunun Başkumandanı arkadaşımız kahraman Frunze!” diye karşılık verdi.
Frunze’nin çabaları sonucu, Moskova Konferansında vaat edilen 10 milyon altın rublenin geri kalan 3,5 milyon rublesi 3 Mayıs 1922’de, Ankara’da TBMM Hükümetine teslim edilmiş, bunun yanı sıra silah, cephane, çeşitli donanım ve ilaç gibi yardımların artırılarak yapılmasında da rol oynamıştır.
Türkiye’deki görevini yerine getiren M.V. Frunze ardında çok iyi ve dostça duygular bırakarak 5 Ocak 1922’de, Ankara’dan Samsun yoluyla Trabzon’a, 16 Ocak’ta da oradan Batum’a gitti.
Frunze, Türkiye’de bulunduğu kısa süre içerisinde, Sovyet Rusya ve Ukrayna’nın seçkin bir devlet adamı ve askeri eylemcisi olarak ünlendi. Türk Hükümeti yöneticilerinin ve toplumun belleğinde silinmez izler bıraktı. Türk-Sovyet ilişkilerine büyük bir ivme kazandırdı. 31 Ekim 1925’te sabah saat 05.40’ta Moskova’da hayata veda etti.
Frunze öldü mü? Stalin veya Troçki mi zehirletti?
Onun ölümünü şüpheli bulan ve Stalin’in emriyle öldürüldüğünü iddia eden birçok tarihçi vardır. Frunze’nin özellikle Kızıl Ordu ve Donanmada 1924-1925 yıllarında çok etkin bir role sahip olması, SSCB’deki iktidar mücadelesi yürüten Stalin, Zinovyev ve Troçki üçlüsünden Zinovyev’e yakınlığı vurgulanmaktadır.
Hatta Frunze’nin Troçki’nin emriyle öldürüldüğü savını ileri sürenler de vardır. Sebep olarak Troçkist komutanların Frunze’nin girişimi ile Kızıl Ordudan uzaklaştırılması ön plana çıkarılmaktadır.Frunze’nin 1920 doğumlu “Tatyana” ve 1923 doğumlu “Timur” adında iki çocuğu vardı.
İstanbul’da şair ve istihbaratçı Bolşevik diplomat Yakov Grigorievich Blumkin
Yolu Turkiyeden geçen bir başka tanınmış Bolşevik devrimci de Yakov Grigorievich Blumkin’dir. Lev Troçki gibi Yahudi asıllı olan Blumkin kimdi? Ne değildi ki? Sosyalist Devrimci, terörist, Alman büyükelçisi Wilhelm von Mirbach‘ın katili, avangardın yakınında bir şair, Çeka üyesi, askeri stratejist, gizli ajan ve Leon Troçki’nin sekreteriydi. 1929’da Stalin’in emriyle sadece yirmi dokuz yaşındayken idam edildi. Hızlı yaşadı genç öldü sözünün edin iyi yakıştığı isimlerden.
Cheka’nın veya gizli polisin erken dönem üyelerinden biri olan Yakov Blumkin çok genç bir adamdı: Şubat Devrimi’nden sonra Sol Sosyalist Devrimci Parti’ye katıldığında henüz 17 yaşındaydı. Haziran 1918’de Alman casusluğuyla mücadele için Çeka şubesinin başına getirildi. Moskova’da Alman büyükelçisi Wilhelm von Mirbach’ı ikili görüşmeleri sırasında öldürdü.
1929’un başlarında Stalin, GPU başkanı Menzhinsky’ye, Batı’ya kaçan Türkiye’deki GPU istasyon şefi Ermeni asıllı Georges Agabekov’un yerine Yakov Blumkin’i atamasını emretti. Asıl soyadı Arutyunov olan Grigoriĭ Sergeyeviç’in kendisine İstanbul’da İngilizce öğreten reşit olmayan bir İngiliz kızı Isabel Streater‘a aşık olması, onun Fransa’ya kaçmasında etkili olmuştu.
Ekim ayında Blumkin’e İstanbul yakınlarındaki Marmara Denizi’ndeki Prinkipo/Büyükada’da bir ev kiralayan Troçki’yi ziyaret etmesi talimatı verildi. Stalin, Blumkin’in, eski bir Bolşevik’in sözleriyle, ‘Troçki’nin güvenini kazanma ve onu öldürme işini’ yapma yeteneğine güveniyordu. Stalin, Blumkin’in bir cinayet işleyebileceğine inanıyordu çünkü Temmuz 1918’de, Sol Esser partisinin genç bir üyesi ve Çeka subayı olarak, Alman büyükelçisi Kont von Mirbach’ın suikastına katılarak tarih yazmıştı.
Evet Blumkim, Sovyet Devrimi adına gözünü kırpmadan suikast düzenlemiş insanları öldürmüştü. Askeri mahkeme tarafından yargılamış ve ölüme mahkûm edilmişti. Ancak kendisi gibi Yahudi asıllı Troçki’nin müdahalesi sayesinde ‘Devrimi savunmak için verdiği savaşlardaki suçunun kefareti’ olarak affedilmişti.
Stalin’in emriyle İstanbul’daki Sovyet istihbaratının istasyon şefi misyonuna rağmen, o bir Troçkistdi ve Amerika, Fransa, Almanya gibi tüm dünyadan Troçkistlerle bağlantı halindeydi. Bu arada, Büyükada’da da uluslararası trafik bir hayli yoğundu. Dolayısıyla, ajanlar da cirit atıyordu. Blumkim ise adı ‘Sultan Zade’ olan İranlı bir tüccar hüviyet altında ve İran pasaportu ile İstanbul’da dolaşıyordu. Türkiye vizesini Türkiye’nin Moskova büyükelçiliğinden almıştı. Sovyet casusluk teşkilatının bütün Ortadoğu bölgesindeki şebekesini kurmakla görevlendirilmiş en gözde ajanlardan biriydi.
Blumkin şiir tutkunuydu. Moskova’daki Şairler Kafesi’nde düzenli ve “hoş karşılanan” bir misafirdi. Leon Troçki ile arkadaş oldu , sekreter oldu ve sonraki iki yıl boyunca Troçki’nin Askeri Yazıları’ndaki (1923) “malzemenin seçimi, eleştirel kontrolü, düzenlenmesi ve düzeltilmesi” konusunda yardımcı oldu.
Yahudiydi ama Yahudilerin dini kitaplarını yağmaladı
1929’da Blumkin, Ukrayna ve Güney Rusya’daki sinagoglardan ve hatta Moskova’daki Lenin Kütüphanesi gibi devlet müzelerinden topladığı İbranice incunabula’ları yani el yazması Tevrat ve diğer dini kitapları Orta Doğu’daki bir casusluk ağını finanse etmek için satmakla görevlendirmişti. Ama asıl görevi Türkiye’deki Sovyet istihbaratının istasyon şefiydi.
Elizabeth Yulyevna Zarubina ve Blumkin, Moskova’daki Merkez Kütüphane’den değerli Hasidik el yazmalarını satması için Türkiye’ye yasadışı olarak gönderilmişlerdi. Paranın Türkiye ve Orta Doğu’daki yasadışı operasyonları desteklemesi amaçlanmıştı, ancak Blumkin fonların bir kısmını o sırada Türkiye’de sürgünde olan Troçki’ye verdi.
Elizabeth bu duruma öfkelendi ve partnerini ifşa etti.Oysa Elizabeth, Troçki ve istihbaratcı partneri Blumkim gibi Yahudi asıllı olmasına rağmen Moskova’ya sadıktı. Türkiye’de bir görevde olan Eitingon ve Pyotr Zubov ile iletişime geçti ve Blumkin’in bir Sovyet gemisiyle Moskova’ya geri çağrılmasını ayarladılar. Blumkin hemen tutuklandı 03.11.1929’da kurşuna dizilerek idam edildi.
Blumkin’in Türkiye’deki çalışmaları sırasında İstanbul’a sürgüne gönderilen Troçki ile görüştüğü bilinmektedir. Troçki, Blumkin’e Moskova’daki eski destekçisi ve arkadaşı Karl Radek‘e iletmesi için gizli bir mesaj verdi Troçki daha sonra Radek’in Blumkin’i Stalin’e ihbar ettiğini iddia etti ve Radek de daha sonra onun suç ortaklığını kabul etti.
Alexander Orlov, Blumkin’in bir idam mangasının önünde durup “Çok yaşa Troçki!” diye bağırdığını yazmıştır. Rus hükümeti Blumkin’i hiçbir zaman rehabilite etmemiştir. Lenin’in hastalığı ve ölümünün ardından Bolşevikler arasında kontrol mücadelesi sırasında bir araya gelen Sol Muhalefet’in fiili başkanı olan Troçki ile bağları sürdürmek tehlikeli bir zamandı. Stalin, partideki rakiplerini ezerek açık bir kazanan olarak ortaya çıktı. Ancak Stalin’in Sol Muhalefet’e yönelik amansız zulmü bile Blumkin’in eski arkadaşını ziyaret etmesini engellemedi. Su testisi su yolunda kırıdı

Ankara Moskova dostluğunda Troçki faktörü
Troçki, Komünist Enternasyonal’in kurulmasında önemli rol üstlenmışti. Kızıl Ordu’nun kurucusu ve komutanı, Savaştan Sorumlu Halk Komiseri oldu. Ayrıca Bolşevik Parti’nin Politbüro üyesiydi. Josef Stalin ile giriştiği siyasi mücadeleyi kaybedince resmî görevlerden alındı ve Sovyetler Birliği’nden sürgün edildi.
Troçki, 7 Kasım 1879’da Güney Ukrayna’nın Yenovka köyünde doğdu. 1896’da Nikolayev’de sosyalist düşüncelerle tanıştı. 1897’de Rusya İşçi Birliği adlı gizli örgütü kurdu. Çar polisince tutuklanıp Sibirya’ya sürgüne gönderildi.
1902 yılında Troçki takma adını kullandığı sahte pasaportla Viyana’ya, oradan da Londra’ya kaçtı. 1905 devriminde St. Petersburg’a dönüp İşçi Sovyeti başkanlığına seçildi. Devrimin yenilgiye uğramasıyla tutuklanıp 1907’de Doğu Sibirya’ya sürüldü. Yeniden Londra’ya kaçtı. 1917 devriminde Rusya’ya döndü. Dışişleri Komiserliği, ardından da Savaş Komiserliği’ni üstlenip Başkumandan sıfatıyla Kızıl Ordu’yu kurdu. 1924’te Lenin’in ölümünden sonra Stalin’le giriştiği iktidar mücadelesini kaybetti.
1926’da Politbüro’dan çıkartıldı. 1928’de Alma Ata’ya sürüldü. Fakat Alma Ata, Troçki için geçici bir sürgün yeriydi. Çünkü Stalin’in asıl istediği, Troçki’yi Rus topraklarından tamamen atmak, başka bir ülkede sürgüne yollamaktı. Bu konuda birçok ülkeyle Troçki’yi kabul etmeleri için görüşme yapılmıştı ama hiçbir hükümet, dünyada savaş rüzgarlarının estiği bir dönemde Troçki gibi siyasi birisini kabul etmeye yanaşmıyordu.
20 Ocak 1929’da Rus hükümeti tarafından sürgün emri Troçki’ye verildi. Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Georgiy Vasilyeviç Çiçerin de Troçki’ye ülke arayanlardan biriydi. Bu dönem Moskova’daki Türk Büyükelçisi Vasıf beydi. Sovyet Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Y.Z.Surits’di. Çiçerin, Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Vasıf Bey’le defalarca konuşmuş ve sonunda Türk hükümetini razı ederek vize almayı başarmıştı
Milli Mücadele de Sovyet Savunma Bakanıydı
Lev Troçki Sovyetler Birliği Halk Savunma Komiserliği, Sovyetler Birliği’nin savunma politikalarından ve silahlı kuvvetlerinden sorumlu Savunma Bakanlığı’nın başıydı. Savunma Bakanların çoğu aynı zamanda üst rütbeli subaylardır. Lev Troçki 13 Mart 1918 ve 15 Ocak 1925 tarihleri arasında 6 yıl 308 gün bu görevde bulunmuştur. Bu şu demek; Türklerin İngiliz emperyalizmine karşı verdikleri Milli Mücadele ve Ulusal kurtuluş Savaşı sırasında, Troçki Sovyetler Birliğinin en üst askeri statüsünde karar alıcı ce uygulayıcı konumdaydı.
Troçki’nin Türk Ulusal Savaşına verdiği destek
19 Mart 1929 Salı günü Tokatlıyan Oteli’nde Türk gazetecilerle yaptığı basın toplantısında Troçki, Türk devrimleri hakkında sorulan soruya şu yanıtı verdi:
“Türkiye’nin içişleri hakkında söz söylemek istemem. Fakat öteden beri Türk ihtilalini takdir edenlerdenim. Hatta o zaman Türk ihtilaline yardım ettim, bunu muhterem Reisiniz de bilirler. Türkiye için yazdıklarımdan bazıları burada. Birini 1909′da yazmıştım. Bu ve daha sonraki yazılarımda Türkleri o kadar övdüm ki, bana Türkofil dediler. O tarihlerde Rusya’da Türklere karşıt çok insan vardı. Türk dostluğunu daha sonra Türklerin ulusal savaşında da gösterdim. Dostum General Frunze’yi Rus ordularının temsilcisi olarak Ankara’ya yolladım. Türkiye’nin bağımsızlık savaşını çok büyük ilgiyle izledim ve sonuçtan kıvanç duydum. Bağımsızlığınızı, bu uğurdaki savaşı büyük önderinizin yönetimine borçlusunuz. Atatürk’ün büyüklüğü artık dünyaca kanıtlanmış bir gerçektir, öyle bir gerçek ki, burada yinelenmesinden ben de tat duyuyorum. Türk-Sovyet ilişkileri içtenliklidir ve böyle kalacaktır. Politik alandaki bu dostluğun ticaret ve ekonomiye dönüşmesini isteriz.”

Voroşilov ‘da unutulmasın
Troçki’ Türk Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü yıllarda askeri bilgisiyle savaşın taktik ve stratejisine katkıda bulunması amacıyla Kliment Efremoviç Voroşilov’un Ankara’ya gönderilmesini sağlamıştı. İzmir ziyareti anısına belediyenin kararıyla İzmir’de büyük bir caddeye Kasım 1933’te “Voroşilof Caddesi” adı ve ayrıca Voroşilov’a İzmir’in fahri hemşehrisi unvanı verildi. Voroşilov’un bir heykeli Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda Atatürk’ün ardında yer alıyor.
Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov’un bizim için önemi ise şuydu: Ulusal kurtuluş savaşının sürdüğü yıllarda askeri bilgisiyle savaşın taktik ve stratejisine katkıda bulunması amacıyla Ankara’ya gönderildi. Sovyetlerin o günlerde yaptığı yardımları unutmayan Atatürk, bir jest olarak bu generalin heykelinin de anıtta yer almasını istedi.
Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’ye silah gönderilmesine nezaret ettiği için Troçki’ye özel bir takdir besleyen Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ’a her türlü sorunuyla ilgilenmesi talimatı vermişti. Sıkı güvenlik önlemleri altında Türkiye’ye gelen Troçki, İstanbul’da ilk önce Rusya Konsolosluğu’nda misafir edildi. Büyükada’daki Yanaros Köşkü Troçki’nin yeni evi olarak kiralandı. Türk yetkililer Troçki’ye Marmara Denizi’nde bulunan Büyükada’ya taşınmayı teklif ettiler. Troçki bunu kabul ederek Büyükada’ya taşındı. Burada Suriye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Ali el-Abid’in babası Arap İzzet Holo Paşa‘nın köşkünde ikamet etti.
Burada da boş durmayarak Stalin aleyhindeki muhalefeti buradan örgütledi. Büyükada onun Türkiye’de kaldığı süre boyunca en uzun süre ikamet ettiği yer olma vasfını taşır. Sağır bir marangoz olan Barba Francesco, köşkteki tadilat işlerini yapmış ve Troçki’nin güvendiği kişilerden biri olmuştur. Mine Urgan anılarında Troçki Büyükada’ da, Nizam caddesinde, bahçesi denize kadar inen bir konakta otururdu. Sokaklarda hiç gezmezdi; ama nerdeyse her gün sandalla balığa çıkardı, der.
Büyükada’daki Nizam Caddesi Hamlacı Sokak’taki Troçki köşkü korunmalı
1917 Bolşevik Devrimi’nin öncülerinden Lev Troçki’nin sürgün yıllarında Büyükada’da kaldığı tarihî Arap İzzet Paşa Köşkü, bir kaç defa satışa çıkarıldı. Ama her seferinde satış bir türlü gercekleşmedi. Tarihçiler ve sanatseverler Troçki Köşkünün Rus yatırımcılar tarafından satın alınıp müzeye çevrilmesi ve böylelikle Adalar’ın kültürel mirasına katkı sunulmasını istiyorlar. Bu konu da Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin’in ttalimat vermesinin yeterli olacağı belirtiliyor.
2013 yılında İstanbul 5 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, Troçki’nin evi olarak anılan kagir yapının, sit alanı olması sebebiyle kültürel tesise dönüştürülmesine karar vermişti. Fakat yapı müzeye dönüştürülmedi. Amerikada yaşayan binanın sahibi ise özel bir emlak şirketi aracılığıyla tarihî köşkü satışa çıkarmıştı.
Troçki İstanbul’da, peşinde Rus ajanlar…
Troçki’nin Türkiye’deki sürgün dönemi, Troçki’ye ve Sol Muhalefet’e karşı GPU operasyonunun yoğun bir şekilde tırmandığı bir dönem oldu. Leon Troçki, 1917 Ekim Devrimi’nin önde gelen yöneticileri arasında yer aldı. Kızılordu’yu kurdu. Lenin’in ölümünden sonra parti yönetimini ele geçiren Stalin tarafından tasfiye hareketleri sırasında 1927’de Alma Ata’ya sürgüne gönderildi, 1929 Şubat’ında ülke dışına çıkarılmasına karar verildi.
Sovyetler Birliği, Türkiye’den Troçki’nin siyasi mülteci olarak kabulünü talep etti. 23 Ocak 1929’da Moskova’daki Türk Büyükelçisi Vasıf bey, Ankara ile irtibata geçti ve Troçki ailesine “Sedov” adıyla vize verildi.
Yanında ikinci karısı Natalya, oğlu Leon Sedov ve iki de (GPU) Sovyet gizli polis ile birlikte Türkiye’ye gelen Troçki 12 Şubat 1929-17 Temmuz 1933 tarihleri arasında dört buçuk yıl İstanbul’da yaşadı. Türkiye’deki sürgün yıllarının çoğunu Büyükada’da geçirdi.
Türk İstihbaratı, Bilal Ertürk’ü Troçki’nin muhafızı olarak görevlendirdi. Sovyet istihbaratı karşı devrimci ilan ettiği Troçki’yi takip etmek için büyükelçilik personelinin yanı sıra daha önceden İstanbul’a yerleşmiş General Wrangel ordusundan artakalan Beyaz Rusları ve Türkiye Komünist Partisi mensuplarını görevlendirdi.
MAH/MİT raporunda dikkat çeken İngiliz ayrıntısı
Troçki yaptığı eleştirilerden dolayı Stalin tarafından İngiltere ile ortak bir cephede hareket etmekle suçlanmış ve parti içinde yargılanmıştır. Stalin Troçki’yi “Batı’nın ajanı” olmakla suçlamış, İngiltere, Almanya, Japonya ve İtalya hesabına casusluk yaptığı ve Sovyetler Birliği’ni yıkmak için sabotaj faaliyetleri içinde bulunduğunu iddia etmişti.
1934 yılından sonra Troçki’nin akrabaları da Sovyetler Birliği tarafından tasfiye edilmiştir. Sovyetler Birliği sınırları içerisinde kalan Troçkistlerin neredeyse tamamı Büyük Tasfiye sürecinde ortadan kaldırılmıştır. Stalin sonrası dönemde de itibarı iade edilmemiştir.
Bolşevik siyasetçi Lev Troçki’nin 1929-1933 arasında İstanbul Büyükada’da sürgün hayatı yaşadığı sırada Sovyetler Birliği İstihbaratı tarafından izlenmesine ve bu durumun Milli Emniyet Hizmeti Riyasetine (MAH) bildirildiğine dair hazırlanan İstanbul Bölge Amiri Aziz Hüdai Bey imzalı istihbarat raporu oldu.Bolşevik siyasetçi Lev Troçki, 1929-1933 arasında İstanbul Büyükada’da sürgün yaşarken Sovyetler Birliği İstihbaratı tarafından izleniyordu.
MAH Raporunda yer alan bilgiye göre Sovyet İstihbaratı, irtibata geçtiği MAH mensubu Ermeni asıllı tercümandan Troçki ile görüşmek üzere de İngiltere’den gelmesi beklenilen şahsın hüviyetini ve ne için geldiğini hususen öğrenmek istemiştir.
Ermeni Tercümaıın daha sonra teşkilata verdiği bilgiye göre İngiltere’den geleceğini bildirdiği adamla gelmiştir. İsmi Osias Rosenzweig’dir. Bununla birlikte bir de Raymond Mouliniere isminde bir Fransız gelmiş ve her ikisi Troçki’nin evine inmişlerdir. Birincisi doğuş itibarıyla İngiliz ise de tab’a itibarıyla Alman’dır. Musiki muallimi olduğunu söylemektedir.İkincisi Fransız’dır, mükemmel Türkçe ve Rumca konuşmaktadır. Bunların ne için geldikleri ve ne için Troçki’nin evinde kaldıkları henüz anlaşılamamıştır.
Türk Rus llişkileri sanıldığı kadar anlaşlır, dışarıdan göründüğü kadar bilindik değildir. Sırrına erenler bilir.
Ömür Çelikdönmez / Haber Şanlıurfa
Kısmi Kaynakça
#https://2yaka.org/trockinin-buyukadasi/
https://timenote.info/en/Yakov-Blumkin
https://www.kommersant.ru/doc/3669873
#https://www.emeginseruveni.com/sovyet/
https://anlatilaninotesi.com.tr/20150731/1016885277.html
https://www.wsws.org/tr/articles/2023/08/22/drjw-a22.html
https://www.sabitfikir.com/elestiri/ihtilal-kendi-evlatlarini-yer
#https://kilavuz.org.tr/kominternin-golgesinde-kemalizm-ve-turkiye-solu/
https://otherpress.com/product/the-blumkin-project-9781590511541/
#https://www.diken.com.tr/trockinin-buyukadada-kaldigi-ev-satisa-cikarildi/
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/trocki-lev-leon-trotsky-1879-1940/
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/mihail-vasilyevic-frunze-1885-1925/
https://kp.ua/incidents/610793-kak-terroryst-1-v-kyeve-na-hetmana-okhotylsia
https://www.fokusplus.com/tarih/sovyet-lider-trockinin-istanbul-surgunu-hikayesi
#https://teoriveeylem.net/tr/2019/03/04/iii-enternasyonalin-kurulusu-ve-mucadelesi/
https://www.yenisafak.com/hayat/trockinin-buyukadada-kaldigi-kosk-muze-olsun-415271
#https://www.diken.com.tr/mit-trockinin-buyukada-surgunundeki-sovyet-istihbarati-raporlarini-paylasti/
https://www.odatv.com/yazarlar/turhan-feyizoglu/trockinin-istanbul-gunlerinin-hic-bilinmeyen-hikayesi-90041
https://wearethemutants.com/2019/02/26/yakov-blumkin-the-incredible-life-and-death-of-the-soviet-james-bond/
https://www.taylorfrancis.com/chapters/mono/10.4324/9780203018231-23/blumkin-failed-mission-roman-brackman
https://www.aa.com.tr/tr/gundem/mit-trockinin-surgun-sirasinda-sovyet-istihbaratinca-izlenmesine-iliskin-raporu-paylasti/ 3490704
https://www.google.com/amp/s/www.dikgazete.com/amp/yazi/yabancilarin-turkiyedeki-sahte-derin-devletleri-makale,3664.html-3664.html
https://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-hakan-fidan-in-rusya-disisleri-bakani-sergey-lavrov-ile-ortak-basin-toplantisi-24-02-2025.tr.mfa