Birinci yazı dizimiz Göbeklitepe’ye bir giriş niteliğindeydi. Göbeklitepe’nin ortaya çıkması , dünya tarihinin yeniden ele alınması ve kronolojinin alt üst olmasına neden olmuş. İnsanlık tarihinde bir devrime yol açmıştır. Dolayısıyla tarihçiler arkeologlar, artropologlar, biyologlar ve çeşitli üniversitelerdeki araştırmacılar Göbeklitepe’nin ortaya çıkması ile birçok araştırma tezi, hipotez ve teoriler üretilmeye başladı. Halende Göbeklitepe’nin sırlarını açıklayacak bilimsel tez ve teoriler üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Bu yazı dizimde Göbeklitepe ile ilgili ortaya atılan bu tezler üzerinden giderek bu tezleri zenginleştirmeye ve size açıklamaya çalışacağım. Konu ile ilgili sorulması gereken sorular oldukça çok. Şanlıurfa’da bu yapıyı dikenler kimlerdi, neden Şanlıurfa’da böyle bir yapı inşa ettiler? Sorularını açmak istersek bu sorulara cevap aradığımızda zaman tünelinden gerilere gitmemiz gerekir.
İnsanlık tarihi 2,5 milyon yıllık farklı gelişim evrelerinden oluşan dönemlerden oluşmaktadır. İnsan oğlunun Afrika’dan dünyaya yayıldığı tezi oldukça kabul edilen bir görüştür. Milyonlarca yıl önce insanoğlunun Afrika kıtası üzerinden Ortadoğu, Asya, Endonezya, Avrupa ve Amerika kıtalarına yayıldığını görmekteyiz. İnsanoğlunun kendini geliştirip 1,8 milyon yıl önce homo erectus yani avcı toplayıcı yaşam tarzı ile bu serüvene başladığını, hayatta kalma çabasını, becerilerini ve beynini geliştirdiğini ve 200 bin yıl öncesine kadar gelebildiğini görmekteyiz. Bu dönemden sonra düşünebilen insan profili yani HOMO SAPİENS ortaya çıktığını görmekteyiz. Avcı ve toplayıcı ama atalarından farklı olarak kendi türündekiler ile örgütlü hareket edip, topluluk oluşturma becerisini kazanmıştı SAPİENS.
Avrupa kıtasında 15 bin yıl önceye kadar varlıklarını sürdüren NEANDERTELLER insan profillerinden de bahsedebiliriz. Yapılan araştırmaların çoğu orta paleolitik dönem; 200 bin ile 50 bin yıl öncesi, üst paleolitik dönem 35 bin-10 bin yıl öncesi dönemleridir. Bu dönemler arasında dünyada buzul çağı küresel iklim farklıkları kutuplardan Alp-himalayaları içine alan küresel buzul çağının hayvanlar ve bitkiler üzerinde etkisini görüyoruz. Buzul çağının etkisi 15 bin yıl önceye kadar devam etmiş. 15 bin yıl öncesinden 10 bine doğru buzul çağının sona erdiğini ve zamanla ısınma, buzulların çekilmesini görmekteyiz. Bu dönem iklim geçişleri aralığı olan 35 bin ve 10 bin yıl aralığında Avrupa’da yaşamını mağaralarda sürdüren NEANDERTELLER bulunmaktaydı. Yaptıkları çizimlerden de anlaşılacağı üzere avcı ve toplayıcı olan, küresel soğumadan oldukça etkilenen ve geçimlerini sağlamak için zor koşullarda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmışlardır. Bu dönemde küresel iklim farklılıklarından ve soğuklardan günümüze kadar nesillerini sürdüremeyen insan gruplarının (NEANDERTELLER) günümüze kadar gelemediğini de görmekteyiz. Neanderteller’in günümüze kadar gelemediği, neolitik döneme geçiş evresinden 10 bin yıl önce bu insan gurubunun yok olduğunu savunan tarihçi ve araştırmacılar mevcuttur.
Yeryüzünde buzul çağını yaşanırken dünyanın farklı bir yerinde küresel soğumadan çok az etkilenen bir yer vardı. Evet burası Ortadoğu’da yukarı Mezopotamya, Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan bereketli hilal diye bilinen yerdir. Yeryüzünde buzul çağı insanlar ve hayvanlar üzerinde olumsuz etkiler yaratırken burada bulunan insan, hayvan ve bitkiler yeterli kadar besine ulaşmışlardır. Bu bölgede iklim ne kadar soğuk olsa da bitki çeşitliği ve insanlar üzerinde fazla bir etki söz konusu değildir. Dikkat edilmesi gereken de bundan sonrası. Bu bölgedeki hayvan ve bitki çeşitliliği buradaki avcı ve toplayıcı topluluklar için müthiş bir besin ve barınma kaynağı olmuştur. Şunu da unutmamak gerekir ki avcı ve toplayıcı topluluklar için su ve su kenarındaki canlılar ve özelikle bereketli hilalin merkezinde yer alan Urfa-Fırat vadi tabanı (Siverek-Hilvan) Karacadağ havzası kolay işlenebilen kaya yapısı bu gruplar için büyük avantaj olmuştur. Avcı toplayıcı toplumların bazı dönemlerde mağaralarda değil de bu kayaları işleyerek çakmak taşları ile farklı aletler yapmışlardır. Bu bölgedeki kayaların işlenebiliyor olması onlara mağaralardan barınak yapmalarına imkan sağlamıştır. Bu mağara örneklerini Fırat vadisinde(Siverek-Hilvan) , Urfa AKABE ile Harran(Balza)mağaralarında görmekteyiz.
Avcı toplayıcı olan bu insan gruplarının bu dönemde ceylan, geyik gibi hayvanları avladıklarını, besin ve derilerinden faydalandıklarını görüyoruz. Bitki kök ve tohumlarını kışlık besin elde etmek için topladıklarını ve bu toplayıcılık ile elde ettikleri ürünleri yer altına kazdıkları tahıl depolarında (çaxl) muhafaza ettiklerine dair bulgular mevcuttur. Tahılları ve bitkileri depolamak gibi geniş becerilere sahip olan bu türün ateşi istediği gibi kullanma becerilerini de görüyoruz.
M.Ö. 15 bin ve M.Ö. 10 binlerde dünyada bu geçişleri yapan insan grupları arasındaki gelişmiş farklılıkları görmekteyiz. Avrupa ve değişik yerlerde yaşamlarını sürdürmek için mücadele eden avcı-toplayıcı insan grupları ve yukarı Mezopotamya sonradan bereketli hilal olarak adlandırılacak yerin merkezinde olan avcı-toplayıcı gruplar arasındaki yaşam standartları ve farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda Urfa-Fırat vadi tabanı (Siverek-Hilvan) Nevaliçori Haran’da Tektek dağları, Karacadağ, Çayönü gibi yerlerde yaşayan avcı ve toplayıcı grupların kendilerini daha fazla geliştirip becerilerinin daha fazla ilerledikleri görmek mümkün. Buralarda yaşayan avcı-toplayıcıların buzul çağının çok etkisinde kalmadığını ve bu insan gruplarının yaşam standartlarının oldukça iyi olduğu göze çarpmaktadır. Dolayısı ile bereketli hilalin merkezinde yaşayan bu avcı-toplayıcıların becerilerini geliştirmeleri onları inanç ve kült yaratma gereksinimine itmiştir. Şöyle bir örnek verirsek hayvanlar içerisinde beynini en çok kullananı sincaptır bunun nedeni ise sincabın ellerini daha çok kullanmasından kaynaklıdır. Bu örnek üzerinden gidersek elini daha çok kullanan bir canlının beyninin zamanla gelişmesi ve daha iyi bir avcı-toplayıcı olan düşünebilen insan dediğimiz profili ile karşı karşıya kalıyoruz. Bereketli hilalin merkezinde (Urfa-Karacadağ-Fırat) yaşayan avcı toplayıcılar giderek kendini geliştiren, üstün beceriler edinen homo sapienslerin artık M.Ö.15 ile M.Ö.10 binlerde farklı serüvenlere atıldığını görmekteyiz.
Düşüne bilen insan, avcı toplayıcı olmanın dışında kozmik evreni anlama, ölülerini gömme, av törenleri düzenleme ve doğada korktukları öğeleri (yıldırım-şimşek), objeleri mitleştirip inanç sistemi gibi tabular yaratacaklardı. İnancın temel faktörleri ölülerin ölümden sonra nereye gittiklerini anlama çabası, av törenleri, korku kozmik evreni anlama uğraşı ve doğal felaketleri anlama ihtiyacı gibi çözemedikleri sorular ile inanç kültünü geliştirmişlerdir. Bu etkenler düşünen insanı inanç ve kültlere sürükledi bununla birlikte tapınaklar, ibadet yerleri inşa etme ve yaratıcı kültünü yaratmaya sebep oldu. Düşünebilen avcı-toplayıcılar ölüm, av törenleri, korku, doğadaki ve evrendeki algılayamadıkları sorular üzerine bir mit yaratacaktı. Bu mit ve kült ile tanımlayamadıkları öğeler üzerine düşünerek tapınaklar ve tanrılar yaratacaklardı. Bu kültü yaşadıkları coğrafyada bereketli hilalin (Urfa-Fırat-Karacadağ) merkezinde yapma gereği duyacaklardı. Evet düşünebilen insan gökyüzü, güneş, ay ve yıldızların hareketlerini çözümleyemediği astrolojik olaylar üzerinden de bir kült yaratıyordu. Yani Göbeklitepe diyeceğimiz yapılar tapınaklar inşa edecekti. 12 bin yıl önce avcı toplayıcıların yerleşik düzene geçmeden yaptıkları bu yapılar tapınaklar ve şölen ayin yerleri olacak, sonraki bin yılarda bu yapıların etrafındaki avcı toplayıcıların statüleri belirlenecek ve yerleşik hayatın temelleri atılacaktı. Karacadağ havzasında yabani buğdaylar(siyez) ıslahı yapılacak, tarımın temelleri atılacak ve hayvanlar evcilleştirilip, avcı-toplayıcılar artık yerleşik hayatla günümüzün uygar toplumunun şekillenmesinin mayası atılmış olacaktı.
Diğere yazı dizimde yani üçüncü yazı dizimde Göbeklitepe’nin kodlarını çözmeye çalışacağım. Göbeklitepe’deki kodların bazılarını günümüzde halen kulanıyoruz. Göbeklitepe’nin neden ve ne için yapıldığı, Göbeklitepe’deki figür ve çizimlerin anlamını, insanoğlunun kullandığı iletişim dilinin temeli Göbeklitepe’de mi ortaya çıktı gibi akıllarda soru işareti bırakan sorulara farklı bakış açıları getirmeye çalışacağım. Tezler ve görüşler üzerinden yorumlar yaparak cevaplamaya çalışacağım..
Sevgiler…
Sedat KIRAN