Kişiliğimizi önemsemek kendimizi sevmekten başka bir şey değildir. Açıkça ortaya çıkacaktır ki, herhangi bir ferdin kişisel önemini hissetmesi büyük sorunların çözülmesine önemli katkı sağlayacaktır.
Başarının, geçerli olan asıl kaide değil istisna olduğunu idrak etmeliyiz. Fakat tek tesellimiz sahip olduğumuz gücün çok daha alt seviyelerinde başarı elde ettiğimiz gerçeğidir. Yani orta seviyede olmaya razı olduğumuz hususunda kendimizi ikna etmeye çalışıyoruz. Bu gevşekliğe ve razı olmuşluk duygusuna karşı var gücümüzle karşı durmalıyız. Kendimize olan özgüvenin ve elde ettiğimiz başarıların bize kazandırdıklarını başka hiç kimse bize kazandıramaz.
Kendimize iç dünyamıza baktığımızda bizi her zaman olumlu yönde geliştirecek bir gücün var olduğunu göreceğiz.
Binlerce yıl önce insanlar, bir kimsenin bir mil uzaklığındaki bir mesafeyi koşamayacağına inanmaktaydılar. Çünkü o günün şartlarında bu mümkün değildi; ancak ünlü atlet Roger BANNİSTER üç dakika elli saniye de bu mesafeyi koşarak bu imkânsız inanışı yerle bir etti.
Müslümanları efendiler haline getiren ve onları en hayırlı ümmet kılan doğusuyla batısıyla yeryüzünün her tarafını fethetmelerini sağlayan inanç, özgüven, azim, fedakârlık ve başarının üst limitini iyi yakalamalarından kaynaklanıyordu. O halde benlik davasıyla daraltmış olduğumuz düşünce ufkumuza yeniden manalar yükleyerek, geçmişteki tecrübelerimizi, bilgi ve birikimimizi yeniden ihtida ederek inanç ve kaynaklarımızdaki (Kur’an ve Sünnet) güvenle şekil alalım ve Sebe suresinin sırrına erişelim.
“Resulüm! Onlara deki: size bir tek öğüt vereceğim. Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün.”SEBE 34/46
“İman edip Salih amel işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.”
BEYYİNE 98/7
Dua temennisiyle.
Sinan Çakmaklı