Amin Maalouf’un Doğudan uzakta kitabını okuyorum bu sıralar.Lübnan iç savaşı sırasında,bir grup arkadaşın nasıl birbirlerinden kopup,başka başka diyarlara savrulduğunu anlatıyor.Biraz Amin’i,biraz da kitabı anlamak için o dönemi anlatan filmleri karıştırıyorum.Batı Beyrut çıkıyor karşıma.İki ergenin,savaş yıllarında yaşadığı çalkantıları konu alıyor.Filmden,tesirinde kaldığım bir sahne:
Mahallede gece yarısı çıkan bir çatışmanın sabahında,evin önüne park edilmiş ve delik deşik edilmiş,dönemin lüks bir arabasına,donuk gözlerle bakıyor çocuk.Ağzından dökülen tek söz ise;
-Daha yeniydi!!
Savaşın kirli yüzü,bende bu sözcükle vücut buluyor.Evlerimiz,arabalarımız,parklarımız,pazarlarımız ve daha nice varlıklarımız;savaşın içinde birer çöp yığınına dönüşebiliyor..Tanrı bu kadar elemi neden bu topraklara nasip gördü,bilmiyorum.Muhakkak,var bir nedeni.Siyaset bilimci değilim,ki keza bir Lübnanlı da,ama kuşaklar boyu Asyalıyım. Kafi gelecek kadarını,görebiliyorum.
Misyonerlerin kol gezdiği ve niyeyse bu topraklarla pek bir ilgilendiği,dönemlerden geçmiş Lübnan.Gizliden gizliye ayrıştırılmış ve zehirlenmiş.terbiyeli akademisyen ağzı ile anlatıyor yazar,kimseyi incitmeden ama altını çizerek.Şahsına ve ülkesinin insanlarına da hisse çıkarıyor tabi..
Kitaptan bir pasaj;
“Tanrım!Tartışmayı,görüşler ileri sürmeyi ne çok seviyorduk!Haykırışları!Ağız dalaşlarını!Ama soylu dalaşmalardı bunlar.Fikirlerimizin,olayların seyri üzerinde bir ağırlığı olabileceğine inanıyorduk.”
Soylu tartışmalar,evet.Buna yürekten inanıyorum.Sosyal medyayı açınca;yüce bir erek uğruna sarf edilmiş,milyonlarca sözcük dökülüyor önüme,ama nihayetinde herkesin bir fikri var ve kimsenin fikri;ağaç kovuğundan çıkar gibi bir anda çıkmıyor.Yıllar içersinde;bir sürü olay örgüsü, yığın yığın uyaran ile tabiat buluyor.Dolayısıyla da,yerinden kolay oynamıyor.Kimsenin hikayesini küçümsemeden paylaşabiliyorsak,ne mutlu.İncitmiyoruz.Fakat üst perdeden söylenen her sözcük,bir kutuplaşma yaratıyor.Safları ayrıştırıyor.
O zaman,sözün tılsımı kayboluyor.Üstüne varıp,düşünmek yerine;cevaben hamle yapma güdüsü uyandırıyor.Söz uçuyor.Yerini kavgaya ve öfkeye bırakıyor..
Bir Suriyeli mülteci anlatıyordu.Hatırlamıyorum nerede rastladığımı.Kendi fikirlerine muhalif olan komşusuna,nefret besliyormuş.Onu görmeye tahammülü yokken;savaş sonrası,sığındıkları ülkemizde karşılaşmışlar.Hiç konuşmadan geçmişler birbirlerinin yanından.Anlatanın gözlerini tarif etmek zor.Ne lüzum vardı bu kadar tantanaya,der gibi bir pişmanlık..
Filmden başka bir sahne;
Lübnan ‘da bir Fransız Okulu.Madam sınıfta bağırıyor;
-Ülkenizi Fransızların yarattığını,sınırlarınızı Fransızların belirlediğini ve barışı Fransızların öğrettiğini sakın unutmayın.Uygarlığınızı ve anayasanızı biz yaptık!
Her sabah Fransız marşı dinlemek zorunda bırakılan ve bunu protesto eden bir öğrenciye sebep;bütün sınıfa bir hiç muamelesi çekiyor öğretmen.Batının şaibeli şefkati!!Dilerim maruz kalmasın size,hiç bir kavmin çocukları..
Kabz ve Bast derler tasavvufta.Kabz sıkıntı,Bast ise sıkıntı sonrası gelen ferahlık.İkisi arasında bir devridayım hayat.Toprağın tırpanla deşildiği vakitleri yaşıyoruz şimdi.Toprak cerahate doyunca,yeni tohumlar filizlenecek.İşte o zaman,bast vakti diyecekler.Sıkıntıyı taşıyana,yeni kapılar açılacak.Asya’nın hiçlikle terbiye edilmiş savaş çocukları,varoluş mücadelesi ile dirilecek..
Amin,Asya ‘dan bir damla.Ülkesindeki çocuklar gibi,diline ve marşlarına lal bırakılmış bir savaş yılgını.Şimdi her kitabı bir başyapıt. Savaşın tersyüz ettiği topraklarını Fransızca yazıyor,ama yazıyor ve bütün dünya okuyor!!
Tuba Akgül Özgür