Sabah güneşi üstüne vurmuştu.Terden sırılsıklamdı yastığı.Yanında uyuttuğu pembe panterini alıp,yataktan kalktı.Hole çıktı.Holde ceryanlı bir esinti sırtına yayıldı.Mutfaktan sesler geliyordu.O tarafa yöneldi.Holden geçerken ablalarının odasına göz attı.Altlı üstlü ranza da uyuyorlardı.Güneş henüz onların odasına uğramamıştı.
Mutfakta babası kahvaltı yapıyordu.Kızını görünce gülümsedi.
-Günaydın abla,dedi.
Onlara hep ‘abla’ derdi.Balkondan topladığı bir sepet çamaşırlarla,annesi geçti yanından.Karnı burnundaydı.Kısa bir süre sonra evin en küçüğü olmayacaktı..
Mutfak masasında babasının karşısına geçti,oturdu.
-Bende dükkana gelebilir miyim?
-Ne yapacaksın dükkanda?
-Evde canım sıkılıyor baba.
-Ablaların var.Onlarla oyna.
-Beni oyunlarına almıyorlar.
-Allah allah,niye?
-Küçükmüşüm ben.
-Dükkan olmaz abla!Başım çok kalabalık,seninle ilgilenemem..
Panterini aldı.Masadan kalktı.Sürükleye sürükleye içeri gitti.Babası arkasından baktı.Gidişine içi burkuldu.Çok zayıftı.Bacakları kibrit çöpü gibiydi.Okula erken vermişlerdi bu sene.Koca kış mütemadiyen hastalanmış,hırpalanmıştı.
Az sonra hanımı mutfağa geldi.
-Reyhan dükkana gitmek istiyor.
-Nasıl götüreyim çarşıya?Çarşıda olmaz..
-Ne olmaz?
-Kız çocuğu.Ne işi var?
-Bunun kızlığından ne olur? Zevzir gibi.Çıraklık yapar sana.Ben yetemiyorum vallahi.Hele bu,mızmız!Başında durmazsan yemek de yemez.Görmüyor musun halini.Belki dükkanda yorulur,iştahı açılır..
Düşündü.Evet,çocuğa özel alaka lazımdı.Hanımın işi de zordu.Biraz da ben durayım üstünde dedi.İçeriye seslendi.
-E hadi abla,hazırlan,gidiyoruz..
Elindeki pembe panteri attı.Ok gibi fırladı.Ohh.. be,sonunda razı olmuştu babası.Bütün gün evde sıkıntıdan patlıyordu.Ablalarını büyümüşler diye sokağa salmayan annesi,kendisini de küçük diye salmıyordu.Apartmanın merdiven aralığında karşı komşunun kızıyla evcilik oynamaktan sıkılmıştı..Gardropta giyinecek bir şeyler arandı.Terden yakası ıslanmış geceliği bir çırpıda çıkardı.Bir şort,bir tişört bulup,giyindi.Yüzünü yıkadı.Ferahlamıştı.Kapı önünde bekleyen babasına koştu.Babası baştan aşağı süzdü onu.Şortunu beğenmedi,gidip pantolon giyinmesini istedi.Annesi yetişti o ara.Pantolonunu buldu,saçlarını ensesinde lastikli toka ile bağladı.Artık hazırdı.
Baba önde,o arkada merdivenleri indiler.Arabaya atlayıp,çarşının yolunu tuttular.Ön koltukta,açık araba camından kafasını uzattı.Yüzüne vuran serinliğe kendini bıraktı.Bomboştu henüz sokaklar.Annesinin sıkıca bağladığı saçları başını acıtıyordu.Tokasını çekip çıkardı.Rüzgarda savrulan saçlarını dikiz aynasından izledi..
Çarşıya geldiler.İki çırak dükkan önünde bekliyordu.Kepenkleri kaldırdılar.Dükkan karanlıktı.Babası ışıkları yaktı.Çantasındaki anahtarları çıkarıp kasaya geçti.Dümene benzeyen mekaniği çevirdi.Sürgülü kilitler tak tak açıldı.Vitrine dizmek üzere kasadakileri çıkardı.Çıraklardan küçük olanı yerleri süpürmeye başladı.Büyük olanı ise,babası ile birlikte vitrin diziyordu.Boşta kalan Reyhan’a toz bezini verdiler.İşi bitince,kapı önünü sula dediler..Bir saat için de dükkan çiçek gibiydi.
Kuyumcu dükkanlarının vitrinlerinden başkaca ışıklandırması olmayan,üstü kubbeli çarşıya,loş bir aydınlık hakimdi.Karşı karşıya bakan iki sıra dükkanlar,bitişik nizamdı.Ortalarından,genişliği beş altı adımı bulan daracık bir yol geçiyordu.Yol her daim civcivliydi.Seyyarı,ahalisi eksik olmazdı.Dükkan önüne tabure çektiler.Reyhan’ı oturttular.Çarşı,kız çocuğuna aşina değildi.Ördek sürüsü içerisindeki kuğu yavrusu gibiydi…
-Küncülü getireyim,yersen Reyhan? diye sordu büyük çırak Mustafa.
-Yok aç değilim.
-Çok güzel ama,evden getirmişem.Çay da söyleriz.
– Canım istemiyor şimdi.
Küçük çırak Murat:
-Mustafa abi ben yerem.
-La oğlum sana diyorum çok nefsiz olma!.Aklın fikrin hep zıkkımlanmak!
-Eee abi,tamam.İstemiyem.Dedim belki yeriz Reyhanla.
-Reyhan zevzir gibi,sen loppesen.Hele biraz tut boğazını..
Reyhanın gözleri kat kat olmuş göbeği ile taburede oturan küçük çırağa kaydı.Gülesi geldi,kendini tuttu.Çarşı çok eğlenceli olacaktı.
-Sabahıy heyrola Ahmet,bu küçük seniy mi?
Yan dükkan sahibi amca elindeki kehribar taneli tesbihini parmakları arasında çevire çevire durdu kapı önünde.
-Allah razı olsun,sizin de Naci abi.Küçük benim.Yaz günü evde oturmasın,gelsin hesap kitap öğrensin,acıh cebiri güçlensin dedim.Evde ilgilenemiyem.
-Eyi akıl etmişsen.Ucu hesap kitap gerektirir bu mesleğin..Daha eyi nerede öğrenecah?
-Eeeh işte ,dört işlem,ne kadar anlatabilirsek..
Reyhana döndü amca:
-Babanı eyi dinle haa!Burada öğrenecağıy hesabı okulda heç bir hoca anlatamaz siye.
Yüksek perdeden söylenen söz,gururunu incitti.Amca gidince sessizce tezgah arkasına geçti.
-Cebir ne ki baba..
-Cebir mi?Matematik!
-Benim matematiğim kötü değil ki!
-Yav işte ayak üstü,nerden aklıma geldi bilmiyorum.Kız çocuğunu çarşıda görmeye alışık değiller,öylesine uydurdum işte!
-Keşke başka bir şey uydursaydın.
Komşuya,”Hanım gebe,evde üç kıza yetişemiyor.Küçük naneli.Üstüme kaldı”diyememişti.Matematik gerçektende ilk aklına gelendi.Düşündükleri yüzünde muzipçe bir ifadeye dönüştü.Bıyık altından gülerek,kızının gönlünü almaya çalıştı.
-Boşver kafanı yorma.Benim kızım akılldır.Ben biliyorum.El bilmese de olur.İşine bak sen.
İkna olmamıştı.Dudağını büzüp döndü yüzünü.Ardından bakan babası;
-Reyhan iyi çalış,bak sana maaş vereceğim.
-Kaç para vereceksin?
-Günlük on lira yeter mi?
Gözleri parladı Reyhan’nın.
-Yeter baba,dedi gülümseyerek.
İşçinin yevmiyesini alın teri kurumadan ödemek lazım diyerek,gün sonunda on lirasını verdi babası.O günden sonra da hiç aksatmadı.Reyhan,babasından aldığı parayı çatapata,topaca,incik boncuğa yatırıyordu.Kendisinden iki yaş büyük olan çırak Murat ise;mayan ateşinde pişmiş sıcak pidelere,buz gibi soğuk mayan şerbetine,kaynatılmış mısırlara…Bir lokma yesin diye,büyüklerine bin dereden su getirten Reyhan,kazandığı tüm parayı yeme içmeye adayan bu çocuğu uzaktan izliyor,harcama alışkanlığını tuhaf karşılıyordu.Sonraları;dükkanın boş vakitlerinde birlikte oynamaya,harçlıkları ile aldıklarını paylaşmaya başladılar.Evde burun kıvırdığı yemişleri,Murat’ın aşkla yediğini görünce,kendisi de galeyana gelip,aynı keyifle ucundan kulağından tatmaya başladı.Ne lezzetliydi şu loppe Murat ‘ın yemişleri!!Fırıncı en sıcak pideyi saat kaçta çıkarır,en tatlı şerbeti,en kıvamlı ayranı,en sütlü mısırı hangi seyyar satar,hepsini biliyordu..
Yemenin zevkine varan Reyhan,yaz sonuna doğru gözle görülür şekilde kilo aldı.Artık çarşı’nın iştah kabartan kokularını takip ediyor;kokular,içinde yeme dürtüsü uyandırıyor,bilmediği lezzetlere karşı geliştirdiği ön yargıları yıkılıyordu.Babasının nezdinde ise,dükkan işi tutmuştu.Kızında oluşan damak zevkinden hoşnuttu.Hanımına ”artık sırtı yere gelmez “diyordu.
Yaz sonuydu.Bir gün Murat cebinde bir poşet leblebi tozu ile gelmiş,Reyhan’a uzatıp;
-Sevisen,biliyem.Siye aldım,demişti.
Karşı cinsle yakın mesafe ayarları henüz gelişmemiş olan Reyhan,sevinçten boynuna atılarak teşekkür etmişti.Vitrin camından onları izleyen babası,Reyhan’ı içeri çağırdı.Suratı öfkeden kıpkırmızıydı.Bileğinden tutup,kuytu bir kenara çekerek;
-Taş yerinde ağırdır.Öğretmiyor mu bunu size anneniz?Bu ne hafiflik! dedi
-Ne yaptım ki baba? dedi Reyhan şaşkın bir ifadeyle.
-Çıraklarla mesafeli ol,bir daha getirmem seni dükkana!
Şükür ki,o an müşteri girdi içeri.Babası gelene döndü.Reyhan dışarı çıktı.Tabureye oturdu.Düşündü ilk aklına gelenleri.Ne yapmıştı?Sevinmiş, Murat’a sarılmış,teşekkür etmişti.Bunun nesi hafiflik?Sevdiğini,sevindiğini gösterince hafif mi oluyordu insan?Babası kötü bir adam olsa gerekti.Galiba kimseyi sevmemişti,ama onu seviyordu.Söylemese de sevdiğini bilirdi.Sevmese,her Cumartesi kırlara alıp götürür müydü?O kırlarda Donkişot ile Sancho Panza’nın hikayelerini anlatır mıydı?Lokantalarda her gün yemek yedirir miydi?O zaman çok utangaç biri olmalı diye düşündü.Evet utangaç!!iİyi de sevgisini gösteren benim,o niye utanıyor?
Müşterisini yolculadıktan sonra kızını izledi uzaktan babası.Kıyafetleri üstüne dar geliyordu.Dükkanı erken kapattı o akşam.Kızını elinden tutup,nasihat yüklü bir konuşma yaparak konfeksiyoncu arkadaşına götürdü.Dirseklerine kadar inen geniş kareli bir gömlek,lacivert bir pantolon aldılar.Sonra da traşa gittiler.Saçlarını kıssacık kestiler.Lastikli tokayı çöpe attılar.Eve gidince annesi kapıyı açtı.Yeni lahosaydı.İkiz kız kardeşleri doğmuştu.Annesi kızını tepeden tırnağa süzdü.Kesilmiş saçlarını okşadı.İçi ezildi..Niye kestiniz demedi.Ancak;
“Okulu açılıyor babası,artık dükkana götürme kızımı”dedi..
Salondan balkona açılan pencereye yürüdü.Dışarda kuruması için ipe serilmiş bebek kıyafetleri arasında;yıkanıp,mandalla kulaklarından asılmış pembe panterini gördü.Hüzünle bakıyordu ona.Koştu,ipi koparırcasına hırsla çekti panterini,ıslaklığına aldırmadan doyasıya sarıldı..