RAKAMLARLA YENİ TÜRKİYE
Herkes gibi benim de korkularım var.
Bazan okumaktan, bazan yazmaktan, bazan konuşmaktan hatta çok zaman kimi sorunları kendi kendime sessizce düşünmekten bile korkuyorum.
Yanlış anlamayın lütfen.
Korkularım Türkiye’nin popüler gündeminden veya “korkulan” yahut “korkulması gereken” olarak algılanması arzu edilen Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ya da herhangi bir kişi ve kurumdan değil.
İnanın; ne uyduruk bir bahaneyle bir çok iktisadi işletmenin yönetimine el konulması, ne “FETÖ ya da PDY” patentli cemaat ile Ak Parti’nin kavgası, ne Sayın Cumhurbaşkanı’mızın muhallefet ile sürdüre geldiği siyaset kavgası.. ve ne de doların gün içinde o..pu donu gibi bir inip bir çıkması…
Hiçbiri korkutmuyor beni.
Ve Türkiye’min “70 sente muhtaç olduğu” kara günleri görmüş bir yurttaş olarak, hiçbirini ülkemin ve halkımın geleceğine yönelik birer büyük tehlike, tehdit veya felaket olarak görmüyor, ürkmüyor ve ümitsizliğe düşmüyorum.
Korkum ve endişem hemen her iktidar döneminde olduğu gibi Ak Parti iktidarı döneminde de “Yeni Türkiye” ambalajıyla üstü örtülmeye çalışılan sosyal çürümüşlükten, kokuşmuşluktan ve çöküştendir.
Bakın: Adalet ve İçişleri Bakanlıkları başta olmak üzere bir çok kamu kurum ve kuruluşlarınca hazırlanan raporlardaki rakamlar;
Fuhuşun son 8 yılda 4 kat arttığını gösteriyor.
Aynı raporlarda; fuhuşun temel nedenleri arasında ekonomik sorunlara ilk sırada yer alırken, yasalarda yeterli caydırıcı yaptırımlarının bulunmaması da fuhuştaki artışı körüklüyor.
Daha da acısı: ekonomik sorunların, fuhuştaki artışı yüzde 91,4 gibi yüksek bir oranla doğrudan etkiliyor olması.
Ekonomik kaygı ve korkularla gerçekleştirilen, kırsal bölgeden kente göç olgusunun da fuhşu arttırdığı tespit edilmiş.
Uyum sorununun yine fuhşa teşvik ettiği belirtilmiş.
Adalet Bakanlığı'nın fuhuş, cinsel saldırı ve çocuk istismarı ve müstehcenlik suçları üzerine yaptığı araştırmaya gore;
Geçtiğimiz 8 yıl içinde bu suçların devamlı olarak arttığı tespit edilmiş.
2002 yılında 2 bin 669 kişi hakkında dava açılırken
2007 yılında 4 bin 494 kişi
Ve 2010 yılında ise 8 bin 409 kişi fuhuş suçu kapsamında adliyelere başvurarak dava açmış.
Bu rakamlara göre fuhuş, sadece 'suç' olarak bile sekiz yıl gibi bir sürede dört katına çıkmış.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Uluslararası Göç Örgütü'nün raporunu kaynak göstererek açıkladığı bilgilere gore ortaya çıkan tablo daha da vahim.
Uluslararası Göç Örgütü raporundaki veriler; yabancı kadınların Türkiye'den yılda 5 milyar doları vergisiz olarak yurtdışına çıkardığını gösteriyor.
Yabancı kadınlar, yurt dışından Türkiye'ye yeni gelecek kadınlara, Türkiye'deki müşterilerinin telefon numaralarını 10 bin dolar karşılığında sattığı da raporda yer alan bilgiler arasında.
Cinsel saldırı ve çocuk istismarları konusunda ise:
2002 yılında adliyelere 16 bin 43 kişi başvuru yaparken
2007 yılında ise 19 bin 162 kişi başvuruda bulunmuş.
2010 yılında ise 35 bin 760 kişinin cinsel saldırı ve çocuk istismarından adliyelere başvuruda bulunduğu tespit edilmiş.
2002 yılı ile 2007 yılı arasında beş yıl gibi bir sürede az bir artış gösteren çocuk istismarı ve cinsel saldırı suçunda 2007 ile 2010 yılları arasında 3 yıl gibi kısa bir sürede iki katına çıkması dikkat çekiyor.
Adalet Bakanlığı’nın verilerine gore;
Müstehcenlik suçu kapsamında 2002 yılında 818 sanık hakkında kamu davası açılırken 2007 yılında ise bin 808 kamu davası açıldmış.
2010 yılına gelindiğinde ise müstehcenlik suçundan 2 bin 200 kişiye dava açıldığı tespit edilmiş. Bu rakamlara gore:
Müstehcenlik suçu kapsamında 8 yıl gibi bir sürede yüzde 170'lik artış olduğu ortaya çıkmış.
Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği'nin (CETAD) yürüttüğü proje kapsamında yapılan araştırma sonuçları ise Türkiye'deki çarpıcı gerçeği gün yüzüne çıkardı.
CETAD'ın hazırladığı "Seks Ticareti" konulu rapora gore:
Türkiye'de 100 bin "seks işçisi" var.
CETAD'ın raporuna göre 56 genelevde yaklaşık 3 bin kadının çalıştığı tespiti yer alırken tescil edilmeyenlerin sayısının 12 bin olduğu aktarılıyor.
85 bin kişinin ise yasa dışı yollardan çalıştığı belirtiliyor.
Dedim ya.. herkes gibi benim de korkularım var.
Bazan okumaktan, bazan yazmaktan, bazan konuşmaktan hatta çok zaman kimi sorunları kendi kendime sessizce düşünmekten bile korkuyorum.