Şanlıurfalı 15 Temmuz Gazisi Dr. Celal Almaz O karanlık geceyi anlattı

TAKİP ET

15 Temmuz gecesi Genelkurmayın önünde Helikopterle 20 mm'lik top mermileri ile vurulan Şanlıurfalı Gazi Dr. Celal Almaz, 15 Temmuz darbe girişiminin 6. yıl dönümünde o karanlık geceyi Haber Şanlıurfa'ya anlattı.

15 Temmuz gecesi Genelkurmayın önünde Helikopterle 20 mm'lik top mermileri ile vurulan Şanlıurfalı Gazi Dr. Celal Almaz, 15 Temmuz darbe girişiminin 6. yıl dönümünde o karanlık geceyi Haber Şanlıurfa’ya anlattı.

Şanlıurfalı 15 Temmuz Gazisi Dr. Celal Almaz O karanlık geceyi anlattı

Gazi Dr. Celal Almaz : 15 Temmuz Gecesi arkadaşlarımla Yakup abdal tarafındaydık. Saat 23,00 civarı evden aradılar ve darbe olduğunu söylediler. Ben hemen Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önüne gittim. Bu vatan hainleri teröristlerin Cumhurbaşkanımızı almak için oraya geleceklerini ve benim de bu duruma engel olmam gerektiğini düşünüyordum

İçim içime sığmıyordu. Bir şeyler yapmalıydım.

O had bilmezlere birilerinin dur demesi, bu vatanın sahipsiz olmadığını anlatması gerekiyor diye düşünüyordum.

Yahya Kemal’in Akıncılar şiirini hatırladım;

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

Biz, ne bin kişilik bir kalabalıktık ne de silahımız vardı...

Karşımızdaki tam teçhizatlı münafık akına karşı hakkı bağıran dilimiz ve göğsümüzdeki imandan başka bir kuvvetimiz yoktu ve sadece otuz otuz beş kişi kadardık. Sokağa çıkma yasağını duyduğum an heyecanım daha da arttı.

Âkif ’in, 

Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım!       

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!

Mısralarını hatırladım.

Külliyeye vardığımda orada bir sorun olmadığını Genelkurmay Başkanlığının daha karışık olduğunu öğrendim.

Ben de Genelkurmayın önüne gitmek için yola çıktım.

Jandarma Genel Komutanlığının önüne beş ZPT (zırhlı personel taşıyıcının) geldiğini gördüm.

Aradığımız vatan hainlerini, asker kılıklı teröristleri bulmuştuk. 

Hemen arabadan inip zırhlı personel taşıyıcıların önüne geldim. Orada, yaklaşık otuz beş kişi toplanmıştık. Tekbirler getirip salâvatlar çekiyorduk, “asker kışlaya” diye sloganlar atıyorduk.

Ne olup bittiğini anlamadan kendimi yerde buldum.

Kalkmaya çalıştım, fakat kalkamadım çünkü bacağım kırılmıştı. Her yandan ağlama sesleri, ağıtlar, haykırışlar yükseliyordu. 

İnsanlar korku ve telaşla oradan oraya koşuşturuyordu.

Sonradan izlediğim görüntülerde helikopterle 20 mm'lik top mermileri atıldığını öğrendim.

O saldırıda 3 şehit 15 yaralı verdik.

O an, vademin dolduğunu ve ruhumu teslim edeceğimi düşündüm. Fakat bilincim açık olduğu için çok mutluydum.

Kısacık bir sürem var ve ben son nefesimde Kelime-i Şehadet getireceğim diyordum. Sanki Kelime-i Şehadet bana güç vermişti...

Biraz toparlandım, sağımda solumda neler oluyor diye kontrol ettim.

Hemen birkaç metre uzağımda, başı parçalanmış beyni görünen bir şehit vardı.

Olaydan sonra onun eşiyle tanıştım,mertebesi yüksek olsun adı Cuma’ymış.

Onu görünce biraz daha kendime geldim.

Allah’ın bize verdiği can emanetini sonuna kadar muhafaza etmem gerekiyordu.

Kendi kendimi muayene ettim.

Başımda ve bedenimde ölümcül olabilecek bir yaralanma yoktu. 

En büyük travmanın bacağımda meydana geldiğini ve “femur” kemiğimin kırıldığını anladım. En kısa zamanda “fikse” etmem gerekiyordu çünkü damar sinir yaralanması yapabilirdi.  Sağ ön kolum çok sızlıyordu ve kanıyordu.

Oraya da iki şarapnel saplanmıştı. Ortalık çok karışıktı...

Her tarafta ağlamalar, çığlıklar, koşuşturmalar mahşer meydanı gibiydi...

Kanamalarıma tampon yapamazsam kan kaybından can kaybı meydana gelebilirdi. 

Etrafımdakilerden yardım istedim.

Adını bilmediğim üniversiteli bir gence kolumu bağlattım. 

Onun da yakın arkadaşı ağır yaralıydı beni bırakmak zorunda kaldı.

Daha sonra abi kardeş olduğumuz ve kim olduğunu öğrendiğim Tiyatro Sanatçısı Mehmet Tahir İkiler'e seslendim. Ondan, bacağıma turnike yapmasını istedim. Nasıl yapacağını tarif ettim. Bir an bile tereddüt etmeden hemen gömleğini çıkarıp bacağımı bağladı.

Arabam çok yakındaydı fakat oraya gidemiyordum.

Cebimden arabanın anahtarını bile çıkaramıyordum.

Mehmet Tahir Ağabey’den rica ettim. Arabanın anahtarını cebimden çıkardı ve hemen arabaya doğru koştu. Fakat daha önce o model bir araba kullanmadığı için arabayı çalıştıramadı, üzgün bir şekilde koşa koşa yanıma geldi. O kadar üzgündü ki onu ben teselli ediyordum.

Saldırı sonrası Mehmet Tahir İkiler saldırı alanını terk etmemiş var gücüyle sağa sola koşturup yaralılara yardımcı olmaya çalışıyordu sağ olsun.

Biraz daha vakit geçtikten sonra olay yerinde bulunan bir dolmuşa yaralıları koymaya başladılar.

Mehmet Tahir Ağabey, bir kadın ve bir erkek üç kişi beni de o dolmuşa taşıdı.

Alt alta, üst üste o dolmuşa bindirilip yakındaki özel bir hastaneye ulaştırıldık.

 Acil servisteki ekip canla başla bize müdahale etti. Sedyelerin biri gidiyor biri geliyordu. Çok kısa bir zamanda bütün branşlardan uzman doktorlar acil servise ulaştı.

Doktorların bazıları yollar kapalı olduğu için hastaneye sabaha doğru gelebildi.

Hızlı bir “triyaj” ve müdahaleden sonra servise kaldırıldım. Bahsettiğim hastane Külliyeye yakın olduğu için oraya atılan F16 bombaları sanki tepemize düşüyordu.

Ertesi gün Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildim.

Orada Ortopedi Uzmanı Dr. Özgür Doğan ve hastane yönetimi benimle ve diğer gazilerle çok ilgilendiler.

Aynı gün saat 20.00 civarı Dr. Özgür Bey beni ameliyata aldı. Sağ olsun. 00.30 gibi bacağımdan yapılan ameliyattan çıktım. İki gün sonra da plastik cerrahlar tarafından kolumdan ameliyat edildim.

Hastanede on gün yattıktan sonra taburcu oldum. Yaklaşık dört ay sonra işe başladım.

Bu melun girişim karşısında tepkisiz kalamazdım.

Bu hain, alçak hareket, dış güçlerin içimizdeki münafıkları kullandığı mazisi kırk yıl önceye dayanan bir projeydi. Amaç, siyasi iktidarı devirmek değil ülkemizi, bayrağımızı, namusumuzu ve dolayısıyla mukaddes gördüğümüz bütün değerleri global emperyalistlere teslim etmekti.

Allah’a çok şükür ki hesapları şaştı, muvaffak olamadılar...

“Takdir-i Hüda kuvvet-i bazu ile dönmez

Bir şem'a ki Mevla yaka üflemekle sönmez!” (Ziya Paşa)

Ve nitekim silahsız insanlar tankı topu durdurdu. Nemrudun Hz. İbrahim’i atmak için yaktırdığı o büyük ateşi söndürmek için bir su damlası taşıyan karınca gibi, beni sevk eden Cenab-ı Hakk’a hadsiz hamdolsun...

Hastaneden taburcu olduktan sonra alçak girişimin ayrıntılarını öğrenip teröristlerin ana üssü Akıncı üssü, teröristlerin sözde komutanı Akın Ö. ve teröristleri finanse eden Akın İ. isimlerini öğrenince İstiklal Şairimiz Âkif’i rahmetle andım;

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Asırlarca Âlem-i İslam’ın bayraktarlığını yapan bu necip millet kıyamete kadar sürecek istiklal mücadelesinde bir zafer daha kazanmıştı.

Ve bu istiklal mücaadelesinin zerre kadar da olsa bir parçası olma nasibini bana bahşeden Cenab-ı Hakka hamd-ı senalar olsun...

 

15 Temmuz Gazisi Dr. Mehmet Celal ALMAZ kimdir?

 

Ben Mehmet Celal Almaz, 1986 yılında Şanlıurfa da doğdum. Zalime ve zulme başkaldırıyı Hz. İbrahim’in Nemrutla olan mücadelesinden öğrendim. İlk ve orta öğrenimimi Şanlıurfa’da tamamladıktan sonra Yükseköğrenim için Gazi Tıp Fakültesine yerleştim. 2011 yılında mezun olduktan sonra memleketim Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde mecburi hizmetimi tamamladım. Şu an Ankara Üniversitesi İş Sağlığı bölümünde doktora çalışmalarım devam ediyor.

Ankara İl Sağlık Müdürlüğü Bilkent Kamu Hastaneleri Başkanlığında Başkan Yardımcısı olarak devletime hizmet ediyorum. Zeytin dalı ve Barış pınarı operasyonlarına gönüllü doktor olarak katıldığım için 2018 yılında Ankara’da "Yılın Doktoru" seçildim.

www.habersanliurfa.net

 

İşte o geceden görüntüler...

Dr. Mehmet Celal ALMAZ 15 Temmuz