Kadın, zamanın dokusuna işlenmiş, solmayan bir şiirdir.
Kimi zaman tarlalarda nasırlı elleriyle toprağı yoğuran bir emekçi, kimi zaman fabrika gürültüsüne karışan sessiz bir haykırış, kimi zaman kalemiyle tarihe yön veren bir yazar, kimi zaman da meydanlarda yankılanan bir devrimci. Ama her daim bir direniş, her daim bir yeniden doğuş, her daim sönmeyen bir umut kaynağıdır.
Tarih boyunca kadın, sadece fiziksel varlığını değil, ruhunun derinliklerini de taşımak zorunda kalmıştır. Sadece işçiliğin değil, varoluşun da çetin mücadelesini vermiştir. Platon'un ideal devletinde hak ettiği yeri aramış, Simone de Beauvoir'ın satırlarında kimliğini bulmaya çalışmıştır. Oysa kadın, zamanın en eski masallarında, en acımasız savaşlarında, en büyük devrimlerinde hep var olmuştur. Ancak çoğu zaman bir gölge gibi, bir dipnot gibi kenarda kalmıştır.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, sadece geçmişte yaşanan acıların bir anma günü değil, aynı zamanda yanmış fabrikaların külleri içinde kalan hayallerin, susturulmaya çalışılan seslerin ve zincire vurulmuş bedenlerin yeniden dirilişidir. O küllerden yeni bir hayat filizlenir; çünkü kadın, kendini yeniden yaratmayı bilendir.
Virginia Woolf'un "kendine ait bir oda" arayışı, Rosa Luxemburg'un "özgürlük için" verdiği amansız savaş, Neşet Ertaş'ın o derin vurgusuyla, "kadın insandır, biz insanoğlu" sözleriyle birleşir. Kadın, sadece anne, sadece işçi, sadece aşık değildir. O, varoluşun ta kendisidir. Onu yok sayan toplumlar, aslında kendi köklerini kesmeye çalışır.
Bir 8 Mart sabahında, bir kadın işine gitmek için uyanır, bir kadın evladını doyurmak için çabalar, bir kadın baskıya karşı susmamaya yemin eder. Ve her biri, tarihin unutamayacağı derin bir iz bırakır.
Bu yüzden 8 Mart, sadece geçmişte yitirdikleri değil, gelecekte kazanacaklarını da hatırlamak için vardır. Çünkü kadın, emeğin ve hayatın özüdür.
8 Mart, meydanlar kadınların sesiyle yankılanmalıdır. 8 Mart'ta, erkekler desteklerini geri planda durarak göstermelidir. Yol açmalı, kulak vermeli, ancak öncülüğe soyunmamalıdır. Çünkü 8 Mart, kadınların kendi sözleriyle, kendi hikayelerini anlattıkları bir gündür. Erkeklerin dayanışması, en çok da geri çekilerek, kadınların özgürce haykırmasına alan açarak anlam kazanır. 8 Mart, kadınların günüdür ve konuşması gereken onlardır.
Ve dünya, onu susturmaya çalışanlara inat, onun sesiyle yeniden doğacaktır.
Erkeklere Çağrım: Sessiz Kalın ve Dinleyin
Bu 8 Mart'ta, erkeklere bir çağrıda bulunuyorum: Lütfen sessiz kalın ve sadece dinleyin. Kadınların sesini duyun, onların hikayelerine kulak verin. Çünkü bu, onların günü. Onların sesiyle, onların hikayeleriyle dünya yeniden şekillenecek.
Yorumlar
Kalan Karakter: