II. Mehmed, 1451 yılında babasının ölmesi üzerine 19 yaşında tekrar Osmanlı tahtına oturdu. Osmanlı donanmasını güçlendirip Konstantinopolis'e saldırmak için hazırlıklara başladı ve şehri 1453'te 21 yaşındayken fethedip Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nda iktidar değişikliğini gerçekleştirdi.
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u fethettikten sonra kendini "Roma hükümdarı" (Kayser-i Rûm) ilan etti ve hayatının geri kalanında Osmanlı Devleti'ni Roma İmparatorluğu'nun devamı olarak, kendini de imparatorluğun "yerine geçen" değil, onu "devam ettiren" kişi olarak gördü.
Görüleceği üzere Doğu Roma’nın yenilgisi sonrasında sadece İktidar değişikliği yaşanmış oldu ve bu değişimin ardından, Türk, Ermeni ve Kürt askeri gücünü kendi çıkarları için kullanan Arap yayılmacılığı, Rumlar ile de ittifakını kurmuş oldu diyebiliriz aslında.
Ermeniler, Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Büyük İskender’in daha sonra sırasıyla Selevkosların, Romalıların, Bizanslıların, Selçuklu Türklerinin ve nihayet Osmanlı hanedanlığının egemenliğinde yaşamışlardır. Ermeniler, Anadolu’da yaşadıkları zaman içerisinde hiçbir dönem bağımsız olamamışlar, mütemadiyen ittifaklar kurarak himaye altında yaşamışlar ve karşılığında da vergi ödemişler.
Fakat şurası bir gerçektir ki, en iyi muameleyi Türklerden görmüşlerdir. Hatta Osmanlı hanedanlığı döneminde kendilerine, devletin üst kademelerinde birçok görevler dahi verilmiştir. İstanbul'un fethinden sonra Ermeni Patrikhanesinin İstanbul da kurulması, Ermenilerin Anadolu'dan İstanbul’a göçlerini tetiklemiş ve büyük bir Ermeni cemaatinin oluşması da sağlanmıştır.
Tanzimat ile gayrimüslimlere askerlik mükellefiyeti getirilmiş, devlet memuriyetleriyle idari ve askeri okullara girmelerine izin verilmiştir. Osmanlı yönetimindeki diğer gayrimüslim azınlıklar gibi Ermeniler de askere gitmedikleri gibi gerek bürokraside gerekse ticari hayatta kilit noktaları ele geçirmek suretiyle, toplum içinde ön plana çıkmışlardı.
Ancak, Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisiyle, özellikle emperyalist devletlerin teşvik ve tahrikleriyle, devlete isyan ederek sivil Anadolu halkını katletmeye başlamışlar, memleket içerisinde karışıklıklar çıkarmaya ve devlet için problemler yaratarak Osmanlı hanedanlığına karşı mücadeleye girişmişlerdir. Ruslar ile iş birliği yapmış olmalarına ek olarak, Avrupa da onları desteklemiştir. Osmanlı hanedanlığı da 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarmış olduğu Tehcir Kanunu ile Ermenileri göçe zorlamıştır. Kimileri kimlik değiştirip (kripto) olarak yerlerinde kalmaya devam ederken, kimileri de gönderildikleri yerlerde güç devşirip bugün dahi geri dönmeye çalışmaktadırlar.
Böylece yüzyıllardır ittifak içinde olan Türk-Kürt ittifakı devam ederken, Ermeniler bu ittifaktan kopartılmış oldular.
Günümüzde Türk Kürt ittifakı da dağıtılmak üzeredir diyebilir miyiz.?
Bu soru ve kısa hatırlatmadan sonra yıkılan ittifakların yerine günümüzde hangi ittifaklar kurulmaya çalışılıyor gelin onlara bakalım.
Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e düşman etme stratejisinin altında yatan temel hedef, Türkleri ve Kürtleri yaşadıkları coğrafyadan başka coğrafyalara sürmek ve birilerinin kendilerine alan açmaya çalışmaları olarak görmek zorundayız.
Bu tür sinsi plan ve çalışmaları hayata geçirerek emellerine ulaşmanın mücadelesini durup dinlenmeden verenleri ise hep söylediğimiz gibi ‘’Kriptolar’’ ‘’pirinç ’in içindeki beyaz taşlar’’ ve ‘’kraldan daha çok kralcı olanlar’’ şeklinde tarif etmemiz gerekir.
Günümüzde hala Türk, Kürt ittifakını parçalayarak, Arap, Rum ve Ermeni ittifakını kurmanın plan ve projeleri çok disiplinli şekilde hayata geçirilmektedir.
Bu makalede dağıtılan ve kurulan ittifakların kimler arasında yapıldığını gösterirken, aslında ittifakların nelere ve hangi şartların oluşturulmasına da hizmet etmek amacı ile kurulmaya çalışıldığı gösterilmeye gayret edilecektir.
Bilindiği üzere hanedanlar (imparatorluk) ve idare şekilleri, insanlığı üst sınıf ve alt sınıf olarak ikiye ayırmaktadır.
Yanisi;
Yöneten Efendiler ve yönetilen Köleler olarak insanlık ikiye ayrıştırılıyordu. Hanedanların yani Ailelerin çıkarları doğrultusunda insanlar, birbirlerini katlederek ölüme giderlerken, kendilerini üst sınıf olarak gösteren birtakım aileler, her daim zenginliklerine zenginlikler katarak lüks yaşamlarını devam ettirmektedirler.
Bugün dahi bu anlayış devam ettirilmek istenmektedir. Kavimleri birbirleri ile ittifak içerisine sokarak veya ittifakları ayrıştırarak, gerektiğinde Aileler (hanedanlar) için ölmek üzere şekillendirilen yeni köleler elde etmek üzere çalışmalar yapılmaktadır dersek yanılmış olur muyuz.? Ne dersiniz.?
İnsanlık adına atılan ve dahi birikimi yapılan her bir değere, bu küçük zümre tarafından el konulması ve insanlığı köle olmaya ve köle kalmaya zorlayan anlayışı reddetmeden nasıl olurda insanlık olarak düzlüğe çıkabiliriz dersiniz.?
Kısacası;
Din eksenlide olsa, kapital eksenlide olsa, insanlığın ürettiği tüm değerlere, Manüple ederek ve kışkırtarak el konuluyor olmasına, artık bir dur demek gerekmez mi.?
Halbuki;
Kavimler, kendi aralarında ittifak kurabildikleri taktirde, kendilerini üstün sınıf (efendiler) olarak gösterenlerin kışkırtma, manipülasyon ve tuzaklarına düşmeden barış ve huzur içerisinde hayatlarını sürdürebilme şansını yakalayamazlar mı.?
Son Söz;
Arapların, Türk ve Kürt ile olan intikam davası Din eksenlidir.
Rumların, Türkler ile olan intikam davası Toprak eksenlidir.
Ermenilerin, Kürtler ile olan intikam davası (KAN DAVASI) Öcalmak eksenlidir.
Tüm bunlar kavimlerin arasına sokulan nifak tohumlarıdır ve insanlık onuru adına reddetmek gerekmektedir.
KARŞI UYANIŞ ÇOKTAN BAŞLADI VE GERÇEĞİN FARKINDA OLARAK DEVAM ETMEKTEDİR.
Çünkü, tüm kışkırtma ve provokasyonların temelinde yatan stratejinin aslında, kendilerini efendiler olarak gösterenlerin ekmeklerine yağ sürmek olduğu, insanlık tarafından anlaşılmıştır.
Konu ne Dindir ne de Milliyettir. ‘’Efendiler’’ kendi ‘’kölelerini’’ kendi kontrolleri altında tutabilmek için her türlü yalanı ve kışkırtmayı yapmaya devam etmektedirler. İnsanlık olarak bunlara kanmaya devam mı edeceğiz.?
Türk Türkleştikçe, Kürt Kürtleştikçe, bin yıllık ittifaklarına ve ortaklıklarına sahip çıkarak kimliklerini koruyabileceklerdir... Bu ittifakın etrafında kümelenmek isteyenlere kapılar sonuna kadar açıktır diyelim.
Türk Kürt ittifakı, efendi köle ilişkisi üzerine değil, eşit şartlara sahip olmak üzerine yeniden güncellenmektedir.
Arap, Rum, Ermeni ittifakı ise ilkel efendi köle ilişkisi üzerine kurulmak üzere kodlara sahiptir.
Her ne yaşandı ise yaşandı ve geride kaldı demek gerekir artık. Gelin tüm kavimler olarak bugünümüzü eşit ortaklıklar üzerine kuralım ve Efendiler ve Köleler anlayışını tarihin tozlu raflarına kaldıralım hep birlikte.!
Bu arada bir not düşelim isterseniz.
Türk ve Kürt kardeş değildir. Onlar bozulmamak üzere ittifak yapmış Ortaklardır.
Siz Ne dersiniz.?
Saygılarımla.
Ali Karani / Haber Şanlıurfa
Yorumlar
Kalan Karakter: