Kandırmak, kullanmak ve nihayetinde sömürmek üzere formatlanmış davranış kalıplarına sahip otokontrol sistemleri, kendilerini korumacı gelenek, görenek ve ananelerine bağlı olarak tanımlayan coğrafyalarda, toplumu yaratan kadın üzerindeki baskıyı ve kadının üreten tabiatını işlemez hale getiren davranışları sayesinde, hayatı var eden kadın ile birlikte kendi geleceklerini de çöpe atarlar.
‘’Kadın, saygı duyulması gereken, üretmek üzere kendine has özel davranış kodlarına sahip olan bireydir’’
Detaylı araştırmalar ve incelemeler yapıldığında görülecektir ki;
KADININ GELİŞME GÖSTERDİĞİ HER ALANDA TOPLUM, KENDİLİĞİNDEN DEĞİŞMEKTE, DÖNÜŞMEKTE VE GELİŞEREK GÜÇLENMEKTEDİR.
Bundan dolayı, en başta kız çocuklarından başlamak kaydı ile kadının, toplum içerisindeki hareket alanını genişletmek ve fırsat eşitliği sunmak, gelecek açısından önem arz etmektedir. Çünkü içinde yaşadığımız toplumu da kadının inşa ettiği inkâr edilemez bir gerçektir.
Kadın; insanı var eden, besleyen, büyüten hatta özgün ve özgür davranış temellerini atan, üretken bir lokomotiftir.
Geri kalmış toplum algılarındaki KIZ ÇOCUKLARI, halâ kontrol edilmesi gereken ve hükmedilmesi gereken birer (özür dileriz) ‘’MAL&KÖLE’’ olarak görülmektedirler.
Halbuki, erkek çocukları çoğunlukla bu baskı ve otokontrolün dışında tutulmaktadırlar. Bu şekilde bir serbestliğe sahip olan erkek çocuklarından oluşan toplum, ister istemez ‘’erkek egemen toplum’’ halini almaktadır.
Kısacası; kadını baskılayan, gelişimini engelleyen ve erkeğe serbestiyet tanıyan toplumlar, kendilerini sonu gelmeyen kısır bir döngü içerisine soktuklarının farkında bile olamamaktadırlar.
Kadının özgünleşerek özgürleşmesi, yarattığı insan üzerinden toplum hayatını dizayn etmesi, kadının bile köleleştirildiği ve sömürüldüğü dar alandan, insanlığında kurtulması anlamına gelmektedir.
Bu ifademizden, kadının, erkek figürü ile rekabet (savaş) içerisinde olması anlaşılmamalıdır.
Kadına, doğası gereği hak ettiği alanda kendi kimliğine kavuşabilmesi için imkân tanıyan fırsatların sunulması ve toplumu inşa etmesine destekte bulunulması elzem bir durumdur.
Örneğin; okuyan, araştıran, sorgulayan ve hayatın gerçekleri temelinde kendisini tanımlayan ve konumlandıran KADIN, hakkını arayan, yarattığına sahip çıkan kendi doğal kimliği sayesinde özgürleşerek, ister istemez ileri bir medeniyetin kurulmasında çığırlar açacaktır.
Karmaşık bir sistem olsa dahi Kadının, Erkekten çok farklı ve ileri düzeyde olan düşünce mekanizmasını tanımak ve hakkını teslim etmek gerekir.
Hele birde kız çocuklarının yaratıcı zekasını buna katarsak ve en temelde kız çocuklarından başlayarak bu düşünce sistematiğinin kartopu misali büyütülerek geliştirilmesini düşünecek olursak, toplumun gelişmesi ve sağlıklı bir şekilde inşa edilmesi yönündeki çarpan etkisini hesaplamak, tahminlerimizi gayet zorlayıcı olacaktır değil mi.?
Bu sayede oluşması hedef edinilen toplumdaki bilinç düzeyinde erkeğin rolü ne olacaktır sorusu, kurulması hedeflenen gelecek açısından kabul edersiniz ki şimdiden tahmin edilmesi çok zor bir durumdur.
Bu şekilde inşa edilmesi hedeflenen toplumdaki erkek figürünün yeri, rolü ve konumu ne olacaktır.? Bunu o günün şartları belirleyecektir.
Oluşmuş günümüz normları üzerinden bakacak olursak, Erkeğin tabiatında rekabet etmenin baskın karakteristik olması, uzlaşı yeteneğinin gelişmesinde olumsuz etkiye sahiptir. Bundan dolayı erkek figürünün bu güçlü yönünü, hayatın güven ve konfor alanlarını oluşturmak şeklinde konumlandırmak, ileride kadın ve erkeğin ortaklık kurmasına zemin ve olanaklar sunacaktır.
Erkek figürü tarafından güvenli konfor alanlarının kurulması, yeni nesillerin sağlıklı hareket alanlarına sahip olmasını da beraberinde getirecektir. Bu atmosfer, Kadın figürü ile uyumlu hareket eden erkek figürüne, ortaklık yapabilmesinin zeminini de oluşturacaktır.
Hayattaki karşılığı olarak görmemiz gereken bu zemin, toplumda ki gelecek kaygısının kaybolmasını da tetikleyecektir.
Güven kaygısı ortadan kalkan toplumlarda, bilgi ve teknolojideki üretimin önü de ister istemez açılmak zorundadır.
Yakın geçmişte dünya ticaretini ve ilişkileri domine eden algı; düşman savaş konsepti üzerinden ilerlerken, günümüzde rakip mücadele konseptine evrilmiş olması, insanlığın algısına tam anlamı ile yerleştirilebilmiş görünmemektedir.
Bu dönüşüme insanlık olarak verilmesi gereken cevap ve oluşturulması gereken yeni bir mekanizmanın tam olarak kurgulanamamış olması da hayatımızın tıpkı topal ördek misali savrulmasına zemin hazırlamıştır.
Bu durum, parayı ve ticareti ellerine geçirmiş olanlara, tüm insanlığı ‘’kontrol etme ve yönetme’’ imkanını da teslim etmiştir.!
Halbuki; EMEK GERÇEĞİ, TÜM İLİŞKİLERİN OLUŞMASINDA EN GÜÇLÜ ETKEN OLMAK ZORUNDADIR.
Çünkü geçmişte olduğu gibi günümüzde dahi emeğin sömürülmesi, kesintisiz devam ettirilmekte olan sistemin beslendiği yegâne kaynaktır.
Tabiattaki serbest ve açık alanlarda yaşayan canlılar, havalar soğuduğunda birbirlerine yaklaşarak yaşamsal ısı düzeylerini korumaya çalışırlar.
Bu gerçeklik üzerinden hayata bakılacak olunursa; değişen dünya şartlarında insanlığın yeni ortaklıklar ve yeni algı düzeyleri geliştirerek, hayatın akış serüvenindeki kontrol yetkisinin, yine insan emeği üzerinden tekrardan emeğin sahipleri olan insanlığa teslim edilmesi olmazsa olmazlarımız arasındadır.
Özgünleşen ve özgürleşen Kadın figürü ile birlikte erkek figürünün ortaklaştırılması ve bu mekanizmanın uyumlu şekilde çalıştırılması, hayati önem arz etmektedir.
Emeğin değersizleştirilerek geri plana atıldığı, Paranın ve ticaretin insan hayatını kontrol altına aldığı bu yaşam tarzından, insanlığın kurtulabilmesi için ihtiyaç duyulan formülü bulmaya gayret ediyoruz.!
Kadını özgün ve özgür kılmak, insanlığı bu kısır döngüden çıkartacak yegâne formüllerden birisi olsa gerek…!!!
SİZ NE DERSİNİZ.?
Saygılarımla.
Ali Türemen / Haber Şanlıurfa
Yorumlar
Kalan Karakter: