Yahudiler;
Dünyanın en güçlü lobisi hiç kuşkusuz Yahudi lobisidir. Çünkü Yahudiler, ciddi bir sermaye birikimine sahip olduklarından dolayı, dünya üzerinde yeni kurulan veya kurulmuş ve dahi işleyen irili ufaklı yaklaşık tüm devletlere verdikleri krediler sayesinde ortak olmaktadırlar. Bundan dolayı devlet kurma diye bir dertleri yoktur. Kısacası Yahudiler, eski veya yeni olsun mevcut tüm idari ve yönetim sistemlerine ekonomik açıdan ortaktırlar.
Ermeniler;
Himayesi altında yaşarlarken mi dersiniz, ittifaklar kurarak birlikte yaşadıkları hanedanlıklar veya devlet yapıları mı dersiniz, adına ne denilirse denilsin Ermeniler, yaşadıkları bu süreç sayesinde edindikleri tecrübeleri, lobilerleşme seviyesine taşıyarak, etkili idari yapılar içerisinde yer edinebilmiş ve O sistemlere ait etki gücünü kendi lehlerine kullanabilmeyi başarabilmişlerdir.
Birinci dünya savaşı öncesi Ermeniler, yaptıkları yeni bir ittifak tercihi ile kurulan yeni dünya sisteminde, Yahudilerden öğrendikleri lobi faaliyetlerini hayata geçirerek, ABD’de önemli bir etki gücüne sahip olmayı başarabildiler.
Yaptıkları bu doğru tercih sayesinde kurulan yeni dünya sisteminde, bugün dünyanın en etkili gücü olarak kabul edilen ABD’de kendilerine yaşam alanı açmayı başarabildiler.
Baskın karakteristiği gereği İngiliz hanedanlığının etkili olduğu Amerika kıtası, keşifler ve yeni yerleşim alanları bulmak adına Amerika kıtasına giden ve kendilerine yerleşim alanları kuran 13 koloninin ortaklaşa hareket ederek, kendilerinden ağır vergiler toplayan İngiliz hanedanlığına karşı açmış oldukları savaşı kazanmalarının ardından, 4 Temmuz 1776 tarihinde bağımsızlık bildirgesini yayınlamış ve 13 koloniden oluşan Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsız bir devlet olduğunu İngiliz hanedanlığına kabul ettirmişlerdir.
Anlayacağınız karacası, 18.YY. Osmanlı’nın gerileme dönemi yaşadığı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin doğduğu ve yükselişe geçtiği dönemdir.
19. YY ise hanedanlıklar arası yaşanılan rekabetlerde, hanedanlıkların birçoğunun ortadan kaldırılarak sonlandırıldığını ve yeni bir anlayışın vücut bulmaya başladığı dönemin kapısının aralanmış olduğunu görmekteyiz.
20. YY da ise başlatılan bu yeni anlayışın tam olarak şekillenebilmesi ve kurulan yeni dünyada hayat bulabilmesi için çok büyük bedeller ödemek zorunda kalınan savaşlarda yaşanmış oldu.
Çıkan her savaşta yeni ittifaklar ve ortaklıklar da kurulmak zorunda olduğu için herkesin de kendi tarafını seçmek zorunda kaldığını söyleyebiliriz.
Hanedanların birbirleri ile olan mücadelesi, lobileşerek güç devşirmeye çalışan kavimlerin hayatta kalabilme mücadelesi, bu arada küçülerek devlet olarak kalabilmeyi hedefine koyanların mücadelesi gibi birçok konu iç içe geçmiş oldu aslında.
Kabaca anlatmaya çalıştığımız ve insanlığın ağır bedeller ödemek zorunda bırakıldığı bu ağır süreç, aslında tüm irili ufaklı tarafların kendilerini yeniden şekillendirmek zorunda bırakıldığı bir süreçtir.
18. YY. ve 19.YY sonrası oluşan yeni dünya düzeninde sermaye, emek ve insanlığın hayatta kalma mücadelesi bağlantısallığı dikkate alınarak tüm gelişmeleri bu açıdan okumak zorundayız.
Sermaye denilince akla ilk gelen kavim Yahudi kavmi olacaktır.
Yahudiler her ne kadar din esasına dayandırılan bir kavim olsalar da dünya sermayesinin büyük bir bölümüne hükmediyor olmaları, Yahudileri dünya üzerindeki tüm gelişmelerde hesaba katmak zorunluluğunu doğurmaktadır.
Ayrıca Musevilik inancına geçmeyi tercih eden diğer kavimleri de bu hesaba katmak gerekmektedir. Çünkü, kabul etseniz de etmeseniz de sermaye en etkili güç konumundadır artık.
Adolf Hitler’in, Yahudi sermayesinin tekelleştirilmesi adına rol aldığı İkinci dünya savaşında, geçmişte Museviliği seçmiş olan (Hazar Kağanlığı bakiyesi) Türklerin, Avrupa’nın göbeğinde yok (soykırım) edilerek ortadan kaldırılmasına hizmet etmiş olması, bir açıdan, yeni dünya düzeninin sermaye eksenli şekillendirilmesine hizmet eden anlayışa dönüştüğünü de göstermektedir.
Sermaye eksenli kurulan yeni dünya düzeninde, sermayenin kontrolü artık en önemli konu olarak karşımıza çıkmaktadır dersek yanılmış olur muyuz.?
Öyleyse;
Hanedanların veya Devletlerin mücadelelerinin bir araç şeklinde kullanılarak geri planda tutulduğu yeni dünya düzeninde, artık tüm gelişmeleri sermaye eksenli okumak elzem bir durum olarak karşımızda durmaktadır diyebiliriz.
Kimlerdir bu sermaye sahipleri ki, tüm dönemlerde hanedanlıklara, imparatorluklara, devletlere sermayeleri ile ortak olabilmektedirler.?
Sermayelerin mücadelesinin paralelinde dini de kullanarak, kavimleri mobilize edebilen ve güç devşirebilenler kimlerdir.?
Hazaralar, Sefaradlar, Aşkenazlar dünyayı şekillendiren Din eksenli sermaye birikimi midir, aralarında keskin farklılıklar var mıdır.?
Son Söz;
Cengiz Han’ın (hazinesi) sermaye birikimi hangi kavimlerin eline geçmişti ve bu hazineyi sermaye olarak kimler kullanmakta idi bileniniz var mı.? Tarihi süreç ile birlikte parayı da kronolojik olarak takip ederseniz, bu sermayenin kimlere nasıl pay edilerek kullanıldığı hakkında bir fikir sahibi olabilirsiniz.!
Mustafa Kemal Atatürk, Türklerin kültür ve sermaye birikimlerinin akıbetini araştırırken hangi kaynakları inceledi, neden yok edilmek istenilen Türklüğün küllerinden yeniden doğması için gayret gösterdi.? Bu araştırmaları yapması için Mustafa Kemal Atatürk’e kimler hangi tarihi süreci anlattı.? Bileniniz var mı.?
Mustafa Kemal Atatürk’ün araştırdığı bu konunun ortaya çıkartılamaması için Atatürk’ün araştırmalarına karşı kimler, hangi karşı faaliyetlerde bulundu dersiniz.?
Buradan bir soru sormak şart oldu;
İkinci dünya savaşında Soykırıma uğrayan ve aynı zamanda sermayelerinin büyük bir bölümüne el konulan Musevi Türklerin ve sermayelerinin akıbeti ne oldu ve kimler bu sermayeye el koydu dersiniz.?
Diyelim ve kalemi şimdilik bırakalım…
Saygılarımla.
Ali Karani / Haber Şanlıurfa
Yorumlar
Kalan Karakter: