Gezi olaylarında Türkiye’ye demokrasi dersi veren yaşlı Avrupa, Hamburg’daki Alman polisinin zorbalığı karşısında adeta hamburger yutmuş domuz gibi. Sesi soluğu çıkmıyor.
Solcularla polisin geçtiğimiz günlerde çatıştığı, geçen hafta ise maskeli bir grubun bir karakoldaki polislere saldırı düzenlediği, yıllardır solcu grupların güçlü olduğu, her yıl 1 Mayıs’ta otonom gruplarla polislerin çatıştığı Hamburg’un üç semti ‘tehlikeli bölge’ ilan edildi.
Eee ne demişler gülme komşuna gelir başına!
Bizimle az mı kafa bulmuşlardı?
Muhalefet, iktidardaki SPD’yi krizi tırmandırmakla suçluyor.
Polis, turistlerin de uğrak yeri olan St. Pauli, Sternschanze ve Altona’nın bir bölümünün‚ ‘tehlikeli bölge’ ilan edilmesinden bu yana somut bir tehdit, ya da şüphe olmaksızın kimlik kontrolü yapabiliyor.
Almanya’nın Sesi (DW) radyosunun Türkçe servisinde yer alan bir habere göre; ‘Almanya, son yirmi yılın en yüksek göç oranlarına ulaşırken, uzmanlar göçmenlerin yaşlanan Alman nüfusunun ilacı olduğunu ve göçmenleri kaçırmamak için çaba gösterilmesi gerektiğini savunuyor’muş.
Bu haberin Hamburg olaylarının akabinde servis edilmesi, Ak Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım’ın İzmir limanındaki operasyonla ilgili ‘zamanlaması manidar’! açıklamasını çağrıştırdı.
Almanya’nın Hamburg kentinde çıkan olaylar sonrası olağanüstü hal ilan edilmesi, sosyal medyada geyik malzemesi oldu.
Televizyon haberlerinde ‘Hamburg olaylarını izlerken dudaklarımdan gayri ihtiyari ‘Alma Rusya’nın ahını çıkar Hamburg Hamburg’ sözleri dökülüverdi.
Neden böyle söylediğime gelince; çünkü Rus komünistleri ile Alman komünistleri arasında fikir ayrılıklarına rağmen güçlü tarihi bağlar var.
Putin kim ne derse desin, hem vallahi hem billahi bu olaylarla, Ukrayna’daki kışkırtmanın intikamını alıyor.
2013’ün son aylarında Ukrayna’da yaşanan olayları, çoğu uzman klasik AB–Rusya Federasyonu çatışması formatında okumuştu.
Putin Ukrayna’daki Rusya Federasyonuna başkaldırı gösterilerinin röntgenini çektiğinde, özellikle Almanya’nın gırtlağına kadar işin içinde olduğunu görmüştü.
Ancak Almanya’nın göremediği Putin’in Almanya’ya yönelik eylem planıydı.
Çoğumuz bilmez ama Almanya’da en köklü ve tarihi ve kültürel örgütlenme Nasyonal sosyalistlerce değil Spartakistler tarafından 1919’da gerçekleştirilmiştir.
Alman Spartakist hareketinin öncüleri Rosa Luxembourg, Karl Liebknecht ve Wilhelm Pieck gibi isimlerden oluşuyordu.
Rosa Luxembourg Spartakist hareketin ilkelerinde şöyle diyordu: “Emperyalizm, kapitalizmin siyasal düzeninin en yüksek gelişme noktası ve son aşamasıdır. Bütün ülkeler işçilerinin amansız düşmanıdır.
Emperyalizme karşı savaş, aynı zamanda işçi sınıfının siyasal iktidarı için savaştır.
Kapitalizmle sosyalizm arasındaki kararlı çatışmadır.”
O’nun bu sözleri, 1919’da Almanya’daki Spartakistlerin ayaklanmasında yankısını bulmuştu.
Şimdi de Hamburg’da buluyor..!
Tarihe takılıp kalmadan ama tarihsel arka planı da ihmal etmeden Hamburg olaylarını oldukça iyi okumak gerekiyor.
Kentte son aylarda protestolara neden olan bir başka faktörse eyalette iktidarda olan Sosyal Demokratlar’ın izlediği göçmen politikası.
Solcu gruplar göçmenlere oturum izni verilmesini talep ediyor, gösteriler düzenliyordu.
Ayrıca Hamburg kentinde son günlerde göstericilerle polisler arasında meydana gelen çatışmaların odak noktasındaki ‘Rote Flora’ kültür merkezinin yıkılmak istenmesi de olayların fitilini ateşleyen faktörler arasında görülüyor.
Yıkılmak istenen binanın inşaat tarihi ise 1835. Bu olaylar, sosyolojik tahlil kriterlerinden bağımsız şekilde, sadece Hamburg’daki marjinal kesimlerin kentsel dönüşüme direnişi şeklinde değerlendiriliyor.
Gelsinler onu benim keçe külahıma anlatsınlar.
Olaylar Hamburgla veya Almanya ile sınırlı kalır mı?
Putin’in şerrinden korkan Başbakan Merkel bile, Hamburg olayları sırasında İsviçre’de kayak yaparken tebdilini şaşırdı, kaza ile kalça kemiği orta yerinden kırılıverdi.
Ne de olsa Doğu Alman bir papazın kızı olduğundan Rusların kararlılığını iyi biliyor. Şimdi sıra Fransa ve İngiltere’de. Her iki ülkenin de yumuşak karnı göçmenler.
Geçtiğimiz yıllarda Kuzey Afrikalı göçmenler Paris’in altını üstüne getirmiş, Fransa’yı baştan sonra yakmışlardı.
İngiltere diğer Avrupa ülkelerinin despot uygulamalarına karşın, daha steril ve daha esnek bir göçmen politikası izlediğinden, bu vartayı kazasız belasız atlatabilir.
Ancak İrlandalıları unutmamak lazım!
Belki Ruslar İngilizlerde bizim bilmediğimiz başka yumuşak (!) noktalar keşfetmiştir.
Dünyayı sarsan ABD’nin dinleme teşkilatı NSA’den belge sızdıran Edward Snowden’ın Rusya’da olması, Rusların geleneksel istihbarat yöntemlerinin, Amerika ve Avrupalıların modern teknolojik casusluk yöntemlerini yenilgiye uğrattığını gösteriyor.
Bu husus bir tarafa, Rusya ABD’nin kimi nasıl dinlediğini bildiği gibi kimi nasıl tasnif ettiğini de biliyor.
Dünyayı hem kendi gözünden hem de Amerika’nın gözünden okuyabiliyor.
ABD’nin Avrupa ülkelerinde tespit ettiği yumuşak noktalardan yeri ve zamanı geldiğinde vurmasını da biliyor.
Aman ha siz siz olun Rusya ile fazla oynaşmayın.
Sonra ne mi olur?
Alma Rusya’nın ahını çıkar Hamburg Hamburg!