Türkiye bir taraftan koalisyon tartışmalarında boğuluyor diğer taraftan batılılarca IŞİD mensuplarının sınırlardan geçişleri konusunda yeteri kadar önlem almamakla suçlanıyor. Hatta Obama dahi kalkıp Türkiye’yi bu konuda itham edebiliyor. Sonra da ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jeff Rathke, “DAEŞ’e karşı mücadelenin tüm kollarında Türkiye ile güçlü bir ortaklığımız var. Türkiye burada kilit bir rol oynuyor” açıklamasını yapıyor. Gerçi Obama ve akıl hocalarının şom ağızlarının payını Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç vermekte gecikmiyor. Bilgiç “Türkiye’nin DAEŞ’e yardım ettiği yönündeki iddialar bir karalama kampanyasının parçası olup, iftiradan ibarettir” sözleriyle bu yalanı ortaya atanlara Osmanlı tokadı kabilinden bir cevap veriyor. Amerikalılar ve Avrupalılar IŞİD konusunda çokta dürüst davranmadıklarından Türkiye mecburen kalburla su taşımak mecburiyetinde kalabiliyor. ABD’nin Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Keith Harper, IŞİD dışındaki taraflarla görüştüklerini açıklaması buna bir örnek. Keith Harper bir gazetecinin, siyasi çözüm için IŞİD, Nusra Cephesigibi terör örgütleriyle masaya oturup oturmayacakları sorusu üzerine, “IŞİD’in masaya oturulacak bir taraf olduğunu düşünmüyoruz. Ancak diğer ilgili taraflarla görüşüyoruz” demesi, Amerika’nın ikircikli politikalarından. Keith Harper’in diğer taraflarla görüşüyoruz ifadesinin El Nusra’yı da kapsadığı ortada. Aynı Amerika daha önce El Kaide’nin parçası kabul ettiği El Nusra’yı terör örgütü listesine dahil etmiş, liderlerine ve kamplarına düzenlediği onlarca hava saldırısında bu örgüte büyük kayıplar verdirmişti. Hatta Türkiye’yi de El Nusra bağlantısı yüzünden diplomatik krize yol açacak şekilde eleştirmişti. Diyarbakır olayları sözünü ettiğim bu tartışmalardan bağımsız görülemez. Türkiye’nin Rusya ile izlediği enerji politikaları kimleri rahatsız etmiyor ki? İşte o rahatsız olanlarda akılları sıra Türkiye’yi yumuşak karnından vurmanın hesabında. Avrupa Parlamentosu’nun hazırladığı Türkiye’nin 2014 yılı İlerleme Raporu’nda bu düşmanlığının nedenleri bulmak mümkün. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye neden diş bilediği bu rapor okununca daha iyi anlaşılıyor. Rusya ve Türkiye arasındaki enerji işbirliği, Batılı ülkeleri rahatsız etmeye devam ediyor. Avrupa Parlamentosu, bu rahatsızlığını bir adım ileriye taşıyarak, konuyu Türkiye’nin 2014 yılı İlerleme Raporu‘na yansıttı. Türkiye’nin yoğun olarak eleştirildiği raporda, AB’nin benimsediği ilke ve değerlerle uyuşmadığının net şekilde hissettirildiği ana alanlardan birini basın özgürlüğü oluştururken, yargı alanındaki gelişmeler de AP’nin üzerinde ısrarla durduğu ve olumsuz vurguların yoğunlaştığı başlıklar arasında yer alıyor. Raporun en dikkat çekici kısmı ise şüphesiz, Türkiye-Rusya ilişkilerinden duyulan kaygının ifade edilmesi oldu. AP bu kapsamda, Akkuyu Nükleer Santrali‘ne yönelik çalışmaların ‘sismik bölgede olması nedeniyle’ durdurulması için çağrı yaptı. Bu konudaki en ilginç vurguyu ise bundan sonra atılacak adımlara Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin dahil edilmesi, bu yapılamıyorsa en azından danışmada bulunulması için yapılan çağrı oluşturuyor. Kararda, AB’nin enerji alanında Türkiye ile müzakerelere hız vermesi gerektiği de belirtildi. Raporun “Müşterek Çıkarlar ve Ortak Mücadeleler” başlığını taşıyan bölümünde ise, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından sahip olduğu stratejik önemi hatırlatılıyor. Bu bölümdeki 36. maddede, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ortak açıklamasıyla şekillenen ‘Türk Akımı’ gaz boru hattı projesi, isim verilmeden eleştiri konusu yapılıyor. Raporda, Türkiye ve Rusya arasındaki artan enerji işbirliğine karşı AB’nin Türkiye’yle enerji konusunda müzakerelere hız vermesi gerektiği ifade ediliyor. Demek istediğim Diyarbakır’da yaşananlar farklı örgütlerin çatışması değil. Mitingde patlatılan bomba, sonrasında Hüda Par’a yakınlığı ile bilinen bir isme yönelik suikast, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin ve Rusya ile birlikte yürüttüğü enerji politikalarının bedeli. PKK ve Hizbullah cemaatinin çatıştırılabilir pozisyonları, hain odakların işlerini büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Ancak olayların öncesinde alınan İstihbarata rağmen suikastın önlenmemesi akıllara soru işareti getirmekte. Oysan ben Türkiye’yi karıştırmak isteyen şer odaklarının siyasi suikastlar düzenleyeceğini bu konuda Rus gizli servisinden Türkiye’deki muadili teşkilatla paylaştığı ihbarlardan söz etmiştim. Seçimin yapıldığı 7 Hazirandan üç gün önce “Kırım Tatarları ve Avrupa’nın geleceği!”ni değerlendiğim 4 Haziran tarihli yazımda, “Seçimlere gölge düşürmeyi planlayan karanlık odakların başında Soros Vakfı geliyor. Güvenlik güçlerine ulaşan istihbarat raporlarında bu vakfın Türkiye’de önemli ve ses getirecek bir suikast planladığı bilgileri yer alıyor. Ne derece doğru bilinmez ama Rusya’yı karıştırmak için adamı Boris Nemtsow’u Moskova’da öldürten George Soros’un bu işe özellikle ilgilendiği söyleniyor. Yabana atılacak bir iddia değil çünkü Brezilya’da, Almanya’da, Türkiye’de, Bosna’da, Hong Kong’daki ayaklanmaların maddi gücünden Soros sorumlu!”dur demiştim. Diyarbakır’da yaşanan provokasyonlara yönelik dünkü (11 Haziran 2015 Perşembe) “Ak Partisiz koalisyon için PKK ve Hizbullah çatıştırılıyor!” başlıklı yazımda; “Tezgâhlanan oyunun arkasında Soros Vakfı’nın olduğunu söylemek belki iddialı bir cümle olabilir. Lakin istihbarat raporlarına giren duyumları doğrulayan kanlı gelişmelerin cereyan etmesi herhalde rastlantı olamaz. Güneydoğu’da yaşananlar siyasi suikast değil de nedir? Amaç belli, hedef belli. Birbirinin nefretini ve intikam duygusunu tetikleyen iki fay hattını harekete geçirerek Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak istedikleri ortada.” değerlendirmesini “Ak Partisiz bir koalisyon hükümetinin kurulması için Kürtleri birbirlerine düşürerek çatıştırmak istiyorlar.” cümlesiyle noktaladığımda, PKK ve Hizbullah tabanını karşı karşıya getiren küresel şer odaklarını deşifre etmek gerektiğini düşünüyordum. Dün kısmen olayları tetikleyen HDP Diyarbakır mitinginde patlatılan bombanın faillerinin yakalanmış olması yüreklere su serpse de, miting sonrasında yaşanan diğer elim olayların başka olayları tetikleyebileceği insanı kara kara düşündürüyor. PKK tandanslı kaynakların Türkiye çıkışlı resmi haberlere itibar ettiği görülüyor. Nitekim bunlardan biri olan“ypgnews.blogspot.com.tr/”de HDP’nin Diyarbakır mitingini kana bulayan ve IŞİD üyesi olduğu iddia edilen Orhan G hakkındaki detaylara ulaşıldı. IŞİD üyesi olduğu öne sürülen G.’in Alevi Kürt bir aileye mensup olduğu ortaya çıktı.” Bilgisi yer alıyor. Konuyla ilgili haberlerin kısa dökümü şöyle, Diyarbakır’da HDP’nin seçimlerden iki gün önce düzenlediği mitingde peş peşe patlatılan iki bomba ile 4 kişinin ölümüne 402 kişinin yaralanmasına neden olan saldırının talimatının, Kanada ve İngiliz istihbaratına çalışan İlhan B. tarafından verildiği iddia edildi. HDP’nin 5 Haziran’da Diyarbakır’daki mitinginde, 3 kişinin yaşamını yitirdiği iki ayrı patlamanın sorumlusu olduğu iddiasıyla tutuklanan 20 yaşındaki Orhan G.’in kimliği, fotoğrafları ve hakkındaki bilgiler ortaya çıktı. IŞİD üyesi olduğu öne sürülen G.’nin Kürt ve Alevi bir aileye mensup olduğu ortaya çıktı. Seçimlerden önce kaos amaçlanan provokasyonun talimatını Orhan G.’ye Suriye’deki IŞİD kamplarında bulunan İlhan B.’nin verdiği öne sürüldü. “İlhan B.’nin aynı zamanda mart ayında 3 İngiliz kızı Suriye’ye geçirmesinin ardından Şanlıurfa’da yakalanıp tutuklanan ve Kanada ile İngiliz istihbaratıyla çalıştığı ortaya çıkan Suriyeli Muhammed El Reşid’e de talimat veren kişi olduğu ortaya çıktı. Batı’dan gelen yabancı savaşçıları sınırdan geçirmekle görevli Reşid’in banka hesapları incelendiğinde İngiltere’den gelen paralar ve IŞİD’in karargahının bulunduğu Rakka’da, İngiliz komutanla olan bağlantısı tespit edilmişti. IŞİD kampındaki İlhan B.’nin de Kanada ve İngiliz istihbaratı için çalıştığı kaydedildi.” Buraya kadar rutin haber akışı vardı. Ama bundan sonra aktaracaklarımı lütfen bir yere kaydedin. Korkarım ki Diyarbakır ve çevresinde Ak Parti binalarına, yöneticilerine ve milletvekillerine saldırılar, suikastlar olabilir. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan ve korumalarının şehir ortasında öldürülmesi olayını lütfen hatırlayın. O zaman ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Özellikle Hizbullah tabanında kendi mensuplarına yönelik saldırılarda emniyet yetkililerinin gerekli önlemleri almadığı ve bunun sorumlusunun Ak Parti olduğu kanaati maalesef yerleşmiştir. Diyarbakır merkez Yenişehir ilçesinde İslami faaliyetlerde bulunan Peygamber Sevdalıları platformu üyesi derneklerden Yeni İhya Der başkanı Aytaç Baran’ın, uğradığı silahlı saldırı sonucu ölmesinden dört beş gün önce PKK’lılar tarafından tehdit edildiği, Emniyet’in de silahlı eylem olacağı yönünde kendisine tebligatta bulunduğu bu ihmal iddialarının çokta temelsiz olmadığını göstermektedir. Merkezi Diyarbakır’da bulunan Mustazaflar Cemiyeti Genel Başkanı Avukat Abdulgani Orhan, Aytaç Baran’ın katliamından AK Parti’yi sorumlu tutarak, “Net bir şekilde söylüyorum; Bu katliamın sorumlusu AK Parti’dir. Bu saatten sonra sivil halkın kanı akarsa, bunun tek sorumlusu AK Parti’dir, Valiliktir, Diyarbakır Emniyeti’dir, oradaki görevli polislerdir.”dedi. HDP’li Dengir Mir Mehmet Fırat, Diyarbakır’da dört kişinin canına malolan provokasyonla ilgili, “Saldırılar IŞİD ve derin devlet işbirliğiyle tezgâhlandı” dedi. Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya’da; Hatip Dicle’nin belayı Hizbullah, MİT ve PKK’den uzaklaştırmak için; bilinçli olarak İŞİD ve Tevhid Grubunu işaret ettiğini, PKK medyası da haberi zenginleştirerek Tevhid grubunun liderinin Hizbullahçı Haci Bayancık’ın oğlu olduğunu yazdığını, Tabiidir ki oğlu Hizbullahçı değil, El Kaideci’dir, buna rağmen cezaevinden tahliye edildiğini açıkladı. Aman dikkat bela geliyorum demez çıkar gelir, benden söylemesi! Twitter:@ oc32oc39 [email protected] Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...