2003’te Ankara’da Devlet Bakanlığı’nda Basın Müşaviri olarak göreve geldiğimde, benim için yeni bir dönem başlamıştı.
Bürokrasinin merkezinde devleti tanımaya çalışırken üst düzeyde birçok insanı da yakından görebiliyordum. Eski başbakanlıktaki odam, o dönem başbakan baş danışmanı Sayın Prof Dr Ahmet Davutoğlu’nun odası ile aynı koridorda bulunduğundan zaman zaman karşılaşıyor, hocayla selamlaşıyorduk.
Kendisine Devrek Tarihi kitabımı imzalayıp verdiğimde babasının da Taşkent Tarihi ile ilgili kitabın yazımında görev aldığını söylemişti.
Daha sonra Taşkent Belediye Başkanına telefon ederek Sayın Davutoğlu’nun sözünü ettiği kitabı temin etmiştim. Bu kitabın peşine düşmemim nedeni bazı çevreler tarafından istihbaratçı olarak nitelenen Siyonizm uzmanı merhum Ziya Uygur’un Taşkentli olmasıydı. Ziya Uygur’la ilgili çalışmam nedeniyle adı geçen kitap benim önemliydi.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı da tanımam bu sayede olmuştu. Kendisi TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) Başkanı olduğu için Sayın Davutoğlu’nu sık ziyarete gelirdi. Bu vesileyle karşılaştığımızda selamlaşır, konuşurduk. Şimdiki Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdoğan’a bağlı Dış Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, o yıllarda kâğıt üzerinde vardı ama başkanlık statüsü yoktu.
Benim görev yaptığım bakanlığa bağlıydı.
O nedenle yurt dışında yürütülen faaliyetler hakkında şöyle böyle bilgimiz olduğu için zaman zaman Hakan Beyle görüşür onun fikirlerinden, tecrübelerinden yararlanmaya çalışırdık.
Öngörüleri genellikle doğru çıkardı.
Hakan Bey, ser verir sır vermez, soğukkanlı, donanımlı yapısı ile dikkat çekerdi.
Aradan yıllar geçti, Hakan Fidan Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığından sonra MİT Müsteşarı oldu.
İsmi Oslo görüşmeleriyle gündeme geldiğinde bazı çevreler belden aşağı vurmak için kampanya başlattılar.
Oysa açılım sürecinin gizli mimarı olarak onun katkılarını yadsımak mümkün değil.
Hakan Fidan’ın müsteşarlığı döneminde Türkiye istihbarat alanında parmakla gösterilen konuma yükseldi.
Sancılı bir süreç yaşayan bölgede Türkiye, hem kendi halkını hem de bölge halklarını emperyalizmin kıskacından korumak için ciddi bir istihbarata ihtiyaç duyduğundan, eski oyun kurucuların ipliği pazara çıkıverdi. Artık değil bölge, yeryüzü dahi küresel kraliyetçilerin dörtnala rahat at koşturdukları mahal olmaktan çıkıverdi. Türkiye’nin İslam ülkelerinde yükselen kredisi, bölgenin enerji kaynaklarından beslenen emperyalistleri rahatsız ettiğinden orada burada Hakan Fidan hakkında karalama stratejisine başvurdular.
Önce bazı çevreler Hakan Fidan hakkında soruşturma başlatmak için harekete geçirildi. Başbakandan Fidan’ın kellesini isteyenler avuçlarını yaladı. Şimdide bir başka linç kampanyası yurt dışında başlatıldı.
Bazı medya kuruluşlarında Hakan Fidanla ilgili sözde biyografi yazısı altında aba altından sopa gösterilen yorumların yapıldığı değerlendirmeler yayımlanıyor. Amaç Türkiye’nin istihbarat patronunun ipini çekmek.
Tıpkı gezi de olduğu bu seferde, Ak Parti iktidarını zaafa uğratmayı hedefledikleri anlaşılıyor.
Demek Hakan Fidan hem ülkesi hem de milleti adına hayırlı hizmetlere imza atıyor. Demek Hakan Fidan, Erbakan Hocanın ifadesiyle ‘hayra motor şerre fren’ olmuş.
Bize de küffara ve işbirlikçilerine karşı salladıkları kılıcın daha keskin olması için dua etmek düşer.
“Hüdâ, kılıncın keskin eylesin, ömrünü gün gibi bedîd. Fahr-i âlemi hoşnud ettin. Hak gaza-yı ekberin etsün mübarek ve saîd…
” Dualarımız ve başarı temennilerimiz Hakan Fidan için…
Ömür Çelikdönmez