Ömür Çelikdönmez Hizbullah orjinli Hür Dava Partisi, barış süreci öncesinde legal siyasi parti hüviyetine büründüğünde, bölge insanların büyük çoğunluğu rahat bir nefes almış, PKK/Hizbullah çatışmasının tarihin tozlu raflarına kaldırıldığını sanmıştı. Timetürk Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek’in “daha önce İŞİD-PYD çatışması üzerinden Türkiye’deki çözüm sürecine sekte vurulmaya çalışıldı ve bugün de çözüm süreci önündeki en büyük korku ve tehlikenin PKK ve Hizbullah çatışması olasılığı olduğu unutulmamalıdır.” değerlendirmesini okuduğumda, bölgenin yeniden hareketlenmeye başladığını düşündüm. PKK, sivil ve siyasi uzantısı kabul edilen BDP/HDP sayesinde zaten bölgede mevcut. İhtiyacı olan dağ kadrolarını mevcut kanallar sayesinde devşirebiliyor. Son zamanlarda basına çocuk kaçırma olayı yansıyan haberlerin perde arkasında da bu gerçek var. Hizbullah’a gelince; silahlı kadrolarını Türkiye’de çoktan terhis etmiş durumda. Hizbullah’ın Suriye’den başka kadrolarını çatışmada değerlendirebileceği cephe yok. En büyük sıkıntı da orada. Kendisine ideolojik açıdan yakın hissettiği IŞİD ve El Nusra haricinde Özgür Suriye Ordusu’na pek destek verdiği, PKK bağlantılı PYD’ye Türkiye’deki geçmiş olaylardan dolayı pek sıcak baktığı söylenemez. Hüdapar Genel Merkezinin 26 Mayıs tarihli haftalık değerlendirmesinde bu bakış açısını netleştiren şu ifadeler dikkat çekici; “Suriye Kürdistanı’nda PYD’nin Esed rejimi ile danışıklı bir fiili durum oluşturmasının ardından diğer Kürt partilerine yönelik suikast, tutuklama, faaliyetlerini yasaklama ve sindirme girişimlerine karşılık, bu duruma misilleme olarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin PKK’ye bağlı kurumlara yönelik başlattığı operasyon ile tansiyon yükselmiştir.” Hüdapar, PYD’yi Esed çizgisinde Baas rejiminden icazetli bir güç odağı gördüğünden, kendi kadrolarını da, PYD’nin çatıştığı karşıt örgütlerde istihdam etmeyi tercih etmekte. Hizbullah destekli PYD karşıtı örgütlerin PYD’nin egemen olduğu bölgelere yönelik saldırılarının, PYD’yi zor durumda bıraktığı aşikâr. Bu nedenle PYD’nin Türkiye’deki irtibatlı olduğu mahfil ve odaklarla görüşerek bu konuda yardım talep ettiği söyleniyor. Aslında bu yardım talebinin asli gerekçesi, bölgeden Suriye’ye savaşmak için kadrolarını yönlendiren Hizbullah yöneticilerinin bu konuda ikna edilmesi. Aynı insan kaynaklarına (Kürtlere) hitap eden iki örgütün Suriye’de farklı cephelerde konuşlanıp birbirlerine silah çekmesi, kurşun sıkması kadar acı ne olabilir ki? PYD, PKK’daki patronları aracılığıyla Türkiye Hizbullahı’nın Suriye’ye El Nusra veya IŞİD saflarında savaşmak üzere kadrolarını göndermesini istemiyor, bunun engellenmesini talep ediyor. İşte Türkiye’de özellikle güneydoğu bölgesinde son günlerde yaşanan, tırmanma ihtimali bulunan PKK/Hüdapar arasındaki çatışmaların perde arkasında, ne olup bittiğini merak edenler için söylenebilecek ne olabilir? Hüdapar olaylara bakışını; “Adına çözüm süreci ya da barış süreci denilen bu süreçte akan kanın durması, kandan beslenenleri sudan çıkmış balığa döndürmüştür. Eli kanlı PKK çetesi, kendisi için hayati öneme haiz kanı bulamayınca masum insanlara ve kendisi gibi düşünmeyenlere saldırarak yeni bir çatışma süreci istemektedir.” beyanıyla temellendiriyor. Bu birazda Türkiye Cumhuriyeti makamlarının resmi bakış açısını yansıtıyor. Bana kalırsa olaylar, HÜDAPAR yetkililerinin Suriye’ye PYD karşıtı, Amerika’dan, Avrupa’dan devşirilmiş savaşçılara kapılarını açan örgütlere, açık tavır koyması, kadrolarını o tip örgütlere katılmaktan men etmesiyle, azalacak, kaybolup gidecektir. Buna rağmen devam ederse bilin ki o zaman bu işin içinde başka ülkelerin istihbarat servisleri vardır. Bu nedenle yazının başlığını “IŞİD/PKK işbirliği Hüdapar’ı vurdu” şeklinde veya “IŞİD/Hüdapar işbirliği Hüdapar’ı vurdu” gibi okumanız durumunda, zarar gören tarafın özellikle Hüdapar olduğu açıkça anlaşılıyor. Zararın neresinden dönülse kârdır, bunu en iyi bilen de Hüdapar’dır. Twitter:@oc320c39 [email protected] Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...