İran İslam Devrimi gerçekleştiğinde bölgede en seküler ve batıcı rejim sözde Türkiye olmasına rağmen, 12 Eylül darbecileri dahi İran halkının bu tarihi tercihi hoşamedi ile karşılaması çoğu insanı şaşırtmış olmalı.
Türkiye’deki askeri rejim tarafın kesinlikle İran halkına karşı düşmanca tavır sergilenmediği gibi ilişkilerin geliştirilmesinde ne gerekiyorsa yapıldı.
Hiç şüphesiz ki bu kararın alınmasında en önemli etken İran İslam Devriminin ruhani lideri Ayetullah Humeyni’nin Türkiye devleti kurumlarınca çok iyi şekilde karşılanmasından kaynaklanmıştır.
Şah tarafından Türkiye’ye sürgün edilen Ayetullah Humeyni, 4 Kasım 1964 tarihinde Ankara’ya getirilmiş, orada kısa süre kaldıktan sonra, Bursa’ya götürülmüş ve Bursa’da Farsça bilen askeri istihbarat uzmanı Albay Ali Çetiner tarafından karşılanmıştır.
Bir dönemi Ali Çetiner’in evinde misafir olarak geçiren Humeyni’nin Bursa Ulu Camii’nde Türkçe hutbe verecek kadar Türkçeyi iyi bildiği kayıtlarda mevcuttur.
ABD ve AB; daha düne kadar nükleer enerji araştırmaları ve uranyum zenginleştirme çabalarından dolayı terörist ilan ettikleri İran’la kıskananlar çatlasın dedirten bir dostluk sergiliyor adeta. İran’ın en zor gününde yanında yer alan ve kadim komşusunu emperyalistlere yem etmeyen Türkiye için gerçekten onur verici bir durum.
Lakin ironik bir durum var ortada ve sanırım bunu en güzel ve ne net şekilde Kayahan’ın şarkı sözleri ifade ediyor; “Seni versinler ellere beni vursunlar/Sana sevdanın yolları bana kurşunlar.”
Türkiye’ye kalan kurşunlar, Halkbank operasyonu ve bakanlarının yolsuzluk iddiaları ile bezenmiş dosyaları oldu.
Her türlü insanlık dışı yaptırıma direnen Türkiye dünya literatürüne geçen stratejik (değerli) yalnızlıkla çepeçevre şimdi.
Bu değerli yalnızlığımızın kaç para ettiğini, ne işe yaradığını ömrümüz yeterse ileriki günlerde müşahede edeceğiz.
Deyim yerindeyse İran yırttı ama biz ne yapacağız?
Küresel kraliyetçiler şimdiden Türkiye’yi cezalandırmak peşinde.
Bunun için her fırsatı denedikleri gibi işi şansa bırakmaya niyetleri de pek yok.
Paralel devlet-hükümet çatışmasına her türlü levazımat desteğinde bulunabiliyorlar ve Türkiye’yi yasadışı terör örgütlerine destek vermekle itham etmekten çekinmiyorlar.
Bunun için ha bre asparagas haberleri servis ediyorlar.
Ellerinden gelse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı El Kaide’nin başı ilan edecek kadar gözleri dönmüş bunların.
Son günlerde Irak merkezi hükümeti ve Türkiye arasında yaşanan sorunun perde arkasında küresel kraliyetçilerin, petrol tröstlerinin parmağını görmemek mümkün değil.
Neden mi?
Kuzey Irak Kürt Özerk Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin Diyarbakır’a yaptığı ziyaret esnasında imzalanan ve Irak Kürdistan’ına ait petrolün Türkiye toprakları üzerinden uluslararası pazarlara ulaştırılmasını öngören anlaşmaların daha mürekkebi kurumadan, söz konusu dokümanları imzalayan taraflar geri adım atmak durumunda kaldı.
ABD ‘nin direktifleriyle Türkiye’yi zor durumda bırakacak adımlar atan, açıklamalar yapan ve yaptırımlar peşine düşen Merkezi Irak Hükümetinin kime hizmet ettiğini Rusya’nın Sesi radyosuna konuşan Rus siyaset bilimci Stanislav Tarasov ortaya koyuyor.
Onun verdiği bilgilere göre; Merkezi Irak Hükümetinin talimatıyla Irak Ulusal Petrol Şirketi, Türkiye yerine Suriye ve İsrail topraklarından dünya pazarına petrol tedariklerini yapma ihtimalini aktif şekilde araştırmaya başladı.
Söz konusu ihtimal Suriye sınırına kadar Lazkiye ve Tartus limanlarında deniz terminallerine çıkan transit petrol boru hatlarının inşaatı ve mevcut olanların yenileştirilmesidir.
Ama böyle projenin gerçekleştirilmesi önemli ölçüde Suriye’deki durum ve İsviçre’de yapılacak Cenevre 2 Barış Konferansının sonuçlarına bağlıdır.
Görünüşe göre, bu oldukça uzun bir süreç olacaktır.
İkinci proje daha gerçekçi görünüyor.
O yeni boru hattının Ürdün’den İsrail’e kadar döşenmesini öngörüyor. Irak’tan İran enerji kaynaklarının dünya pazarına tedarikleri güzergâhlarından birinin geçmesi ihtimali de dışlanmamalı.
İşte bu nedenle olsa gerek, Ankara-Bağdat arasındaki petrol anlaşmazlığı şiddetleniyor.
Irak Petrol Bakanı Abdul Kareem Luaibi’nin, ‘”Kuzey Irak`tan kaçak yollarla yapılan petrol ihracatı sebebiyle Bağdat Türkiye`ye karşı hukuki yollara başvurmaya hazırlanıyor” açıklamasında bulunmasının ardından, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Iraklı mevkidaşının bu sözlerini ‘yanlış bir telaffuz edilmiş bir cümle olarak’ değerlendirdiğini söylemesi yaşanan sorunun boyutlarını sergilemesi açısından oldukça önemli.
Rus siyaset bilimci Stanislav Tarasov Türkiye ve Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetimi arasında imzalanan anlaşmaları yakından takip eden bir uzman olarak oldukça farklı değerlendirmelerde bulunuyor.
O’na göre Irak Kürdistan’ından başlayıp Türkiye toprakları üzerinden geçen ve Türkiye’nin Akdeniz kıyılarındaki terminallerine ulaşan petrol boru hattının 2015; doğalgaz iletim hattının ise 2017 yılına kadar inşa edilmesinin planlandığı ifade edilmektedir.
Bu durum, Ankara’nın onayı olmaksızın Bağdat’ın herhangi bir Türk vilayeti ile bağımsız olarak anlaşma yapmasına benzemektedir.
Lafı dolandırmadan söylersek Türkiye’nin 2013 yılı itibarıyla mevcut 81 ili yanı sıra 82. ilinin de Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin denetimindeki yerler olduğunu söylüyor.
O halde bize de “Türk-Kürt kardeştir bunu bozan kalleştir!” demek düşer.