İbrahim Karagül Yeni Şafak’ta yayımlanan dünkü yazısında, ‘Cemaat dış güç haline geliyor..’ başlığı ile önemli bir tespitte bulunuyordu.
Karagül’e göre; cemaat içerideki eylem biçimiyle, dışarıda dayanışma içine girdiği çevrelerle bir ‘dış güç’ haline geliyor.
Yabana atılacak bir belirleme olmadığı gibi daha da ötesi olduğu söylenmeli.
Atı alan Üsküdarı geçtikten sonra geleceğe dönük kurguların sıhhatinden şüphe duyabilir.
17 Aralık darbe girişiminden sonra paralel yapı nitelendirmesine tabi tutulan bu grup, sahip olduğu siyasi ve ekonomik gücü açısından neredeyse orta ölçekli bir devlet bütçesine sahip.
Belki bu gücünden dolayı Fethulah Gülen’e Türklerin Thedor Herzl’i diyenler de var.
Theodor Herzl, genel anlamda Yahudi sorununa, özellikle de antisemitizme çözüm için Filistin’de bir Yahudi devleti kurma amacındaydı.
Tarihte oynadığı bu rol ona siyasi Siyonizm’in kurucusu sıfatının verilmesine yol açtı. Fethullah Gülen’in devlet kurma amacına yönelik ideolojisi pek bilinmiyor.
Belki biraz Pantürkizm biraz Ehlisünnet akaidi, Şia karşıtlığı ile harmanlanmış bir söylem. BBC’nin kendisi ile gerçekleştirdiği söyleşide bu işlerin nasıl yapılacağına dair ipuçları görülebilir; “Yine genel felsefemiz, sen tohum at git, onu kim hasat ederse etsin.
Kim tımar ederse etsin.
Genel düşüncemiz bu. Sadece milletimizin bütün insanlıkla münasebetleri adına, yapılması gerekli olan şeyleri yapmak gibi bir misyonumuz, bir mefkûremiz var” diyor.
Şimdi soru şu; paralel yapı devleti nerede kuracak nasıl kuracak?
Takvim gazetesinde yer alan habere göre, 150 milyar dolara ulaşan cemaat sermayesinin büyük kısmını cemaatin destekleyicilerine ait olan şirketler oluşturuyor.
Bu şirketlerin yıllık iş hacmi ise 7 milyar doları aşıyor.
Bazı gazete, televizyon, dershane ve finans kuruluşlarının yanı sıra cemaat, 65’i büyük kuruluş olmak üzere 700 şirket tarafından destekleniyor. Fethullah Gülen cemaatinin ekonomik alt yapısını oluşturan ve 1996’da kurulan Asya Finans Kurumu’nun bugünkü hali olan Bank Asya, Türkiye’nin en önemli katılım bankaları arasında yer alıyor.
Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı’nın başı çektiği cemaatin Türkiye’deki vakıf sayısı 500’e yakın. Yasa uyarınca, bu vakıflar gelir, veraset, intikal, emlak, gümrük vergileri ve harçlardan muaf tutuluyor.
Yurt dışında kurulan vakıflardan en önemlileri ABD’de bulunan Pacifica Enstitüsü ve Niagara Vakfı… Gülen’in kamuoyuna sesini duyurmak için Burç FM ve Mert FM en ünlüleri olmak üzere 25 radyo, Samanyolu TV, Feza Gazetecilik adına yayımlanan Zaman Gazetesi ile Aksiyon ve Sızıntı dergileri bulunuyor.
Today’s Zaman, Ebru TV gibi gazete ve televizyonlar dünya çapında yayın yaparken, Akın İpek gibi cemaate yakın isimlerin sahip olduğu Bugün gazetesi ve televizyonu gibi onlarca daha destekçi yayın kuruluşu yer alıyor.
Türkiye genelinde 200’den fazla özel okul, binlerce öğrenci evi, 460 dershane, kurs ve okuma evi, bine yakın öğrenci yurdu, 20 üniversiteleri var.
Dünya çapında ise 160 ülkede 2 binden fazla okul ve eğitim kuruluşu cemaatin hizmetinde bulunuyor. Cemaat, dünya çapında faaliyet gösteren Kimse Yok Mu Derneği’nden, cemaat tabanının topladığı kurban bağışlarına kadar geniş bir yelpazeden besleniyor.
Bu devasa ekonomik, sosyal ve kültürel örgütlenmenin devlete dönüşmemesi düşünülemez. Türkiye Cumhuriyeti’nde paralel yapı teşhisiyle bürokrasiden müntesipleri tasfiye edilen, yargı ve emniyetteki irtibat hatları kesilen grubun kısa vadede Türkiye’de eski gücüne ve nüfuzuna kavuşması beklenmiyor.
Devlet dairelerinde önceden göstere göstere Zaman gazetesi okuyanlar, bugünlerde gazetelerini ya çekmecelerinde saklıyor veya başka bir adrese göndertiyor.
Tedbir amaçlı gazete aboneliklerini iptal eden paralelcilerin sayısı da hayli fazla. Önceden tele kulak dinlemelerinden cesaret alıp kendilerini her türlü hukuk kurallarının üstünde görenler, Ak Parti’yi biz iktidara taşıdık, bürokraside ballı kaymaklı kadrolar bizim hakkımız diyenler, biz olmasak bu ‘Erkenkonducular’ darbe yapacaktı, onları biz kafesledik diyenler, kaderin cilvesine bakın ki kendi gölgelerinden korkar hale geldi.
Türkiye’de de zaman zaman dillendirilen söylentilerde dinlerarası diyalog faaliyetlerine sıcak bakan bir ismin ABD tarafından Halife ilan edileceği, bunun için bazı hazırlıkların yapıldığı, iddia ediliyordu.
Kimimizin gülüp geçtiği bu projenin bugünlerde uygulanmak üzere raftan indirildiği ifade ediliyor.
Dünya çapında 160 ülkede 2 binden fazla okul ve eğitim kuruluşu bulunan yapının başındaki ismin, 160 ülkede en azından okullarda eğitim gören öğrenciler ve aileleri tarafından tanınıyor olması önemli görülüyor ve Hilafet makamına getirilmesine sıcak bakılıyor.
Şimdiye kadar Türkiye merkezli bir yapılanmanın mimari olan bu grubun, 17 Aralık depreminden sonra bütün çalışmalarını yurt dışına kaydırdığı iddia ediliyor. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin kol kanat germesinden gocunmayan hatta bunu iktidarı korkutmak için değerlendiren paralel yapı, Türkiye karşıtı güçler açısından belki de Hilafetin tesisi için vaz geçilmez bir enstrüman görülüyor.
Ancak ortada bir sorun var! Papa’nın mübadili çakma Halife’nin bir Vatikan’ın bile yok! Kurulacak veya satın alınacak veya ele geçirilecek devletin muhtemelen Ortadoğu ve Asya coğrafyasında olması, İslam halklarına etkisi açısından zorunlu.
Ara bir formül de şu olabilir. Halife adayı, mevcut bir devlet başkanı tarafından ülkesine davet edilir ve Halife olarak ülke halkına takdim edilir. ABD ve AB’nin bu coğrafyada bu iş için ikna edebileceği ülke, ikna edebilecekleri devlet başkanı var mı yok mu göreceğiz?
Yoksa Halife hazretleri için, Suudi destekli İran karşıtı El Kaidecilerin Suriye’nin bir bölgesinde Baas rejiminden kopartacakları topraklar üzerinde, fason mason bir devlet mi kurulacak?
Bence bu riskli bir iş.
Orta Amerika ülkelerine ne dersiniz?
Salsa eşliğinde flamingo ya da tango nasıl gider?
Olmazsa ananas ticaretinin yoğun olduğu muz cumhuriyetlerinin birinde Halife hazretlerinin ikamesi ve idamesi sağlanabilir.
Öyle ya hizmette sınır yok..!
Ömür Çelikdönmez