Ömür Çelikdönmez
Cumartesi günü akşama doğru TBMM’nin önünden geçerken, bazı televizyona kanallarının naklen yayın aracını görünce meraklandım ve sordum, “-haber değeri olan nedir?” Sağ olsun oradaki kanal görevlisi merakımı giderdi, “-TBMM’de Danıştay’ın resepsiyonu var” dedi. “Amanda aman ne haber?” diyerek uzaklaştığımı hatırlıyorum. Meğerse bir bildikleri varmış ki kelli felli televizyon kanalları meclisin önünde habere yatmış. Türkiye basını Danıştay toplantısında kendisine ayrılan süreyi ve haddini aşan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile Başbakan Erdoğan arasındaki polemiğe kilitlendi. Gündem haricinde medyanın dışarıyı falan gördüğü yok. Boko Haram örgüt eylemlerinin ABD ve Batı askeri müdahalesine zemin hazırladığını ben yazdım, arkasından Anadolu Ajansının ve Fars Haber Ajansının haber analizleri geldi. Kim ne derse desin Timetürk okurları diğerlerinden bir adım önde.
Ortadoğu’da işler hem karışıyor hem de kızışıyor. Londra’da yayımlanan Suudi Arabistan taraftarı “El Arap” gazetesine göre, Türkiye’nin Mısır’da İhvan El Müslümin iktidarının düşürülmesine tepki olarak Suudi Arabistan’la Birleşik Arap Emirliklerini istikrarsızlığa sürükleyecek projesi mevcut. Suudi Arabistan taraftarı olmakla bilinen El Arap gazetesine göre, Türkiye Başbakanı Erdoğan bu doğrultuda, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da yaşayan ve Ankara-Duha ve Suudi Arabistan’daki İhvan grupları arasında koordinasyon kurma sorumluluğunu üstlenen Türk gazetecileri, ayrıca Hac mevsimi dışında başka ülkelerden Suudi Arabistan’a gidip bağlantı kuranları destekliyor. Haberde, Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Bürosunda çalışan ve bu ülkenin istihbarat örgütü MİT Başkanıyla irtibat halinde olan bazı kimseler, yorum konferansı ve toplantılar kalıbında (!), mevcut yönetimden hoşnut olmayan Suudili yetkililerle sürekli görüşmeleri yönetiyorlar.
Libya el Müstakbel Gazetesine konuşan Libya istihbaratından bir subayın aktardığı bilgiler de oldukça ilginç. Londra merkezli “El Arap” gazetesinde yayımlanan bilgileri teyit eder mahiyette. Muhtemelen bir yapbozun parçalarını oluşturan yönlendirici malumat bunlar. Asıl amaç Körfez ülkelerini ve Suudi rejimini Türkiye’ye karşı kışkırtmak. Bu minvalde Londra’da yayımlanan Suudi Arabistan taraftarı “El Arap” ve “Libya el Müstakbel Gazetesi” haberlerinde, terör örgütlerinin Türkiye, Katar ve Libya otoriteleri arasında yapılan bir anlaşmayla Libya toprakları üzerinde teröristlerin eğitimi için iki kamp kurduklarını ortaya çıktığı bilgisi veriliyor. İlginç olan başka bir hususta, İngiliz istihbaratının servis ettiği bu haberlerin, İran ve Suriye kaynaklı haber ajanslarında tahkik edilmeden kullanılması. İstihbarat subayı bu kamplarda Mısır ve Tunus ordularına karşı saldırılarda bulunacak savaşçıların eğitildiğini belirtiyor. Birkaç gün önce Katarlı bir subayın yanı sıra birçok Türk subay ve Libya eski genelkurmay başkanı Yusuf el Mankuş’un bir grup savaşçı lideriyle Libya’da bir toplantı yapıldığına dikkat çeken Libyalı istihbarat subayı; bu toplantıda ‘Özgür Mısır Ordusu’ adlı silahlıların eğitilmesi için iki eğitim kampı teşkil edilmesi üzerine anlaştıklarını ileri sürüyor. Bu arada son zamanlarda Libya’nın Mısır sınırlarına yakın bölgelerde çok sayıda militan eğitme kampı teşkil edildiğine dikkat çekerken, bu militanların Mısır’da saldırılarda bulunmaları amacıyla eğitildikleri vurgulanıyor.
Geçtiğimiz hafta PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Diyarbakır’da düzenlenen “Demokratik İslam Kongresi”nin ilk gününde, Öcalan’ın kongreye gönderdiği mesaj okundu. Açılış konuşmalarının ardından, HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken tarafından okunan ve ‘Mümin kardeşlerim’ sözleriyle başlayan mesajda Öcalan, iktidarcı Arabi, Selefi akımlarla İrani Şia akımların, İslam’ın iki merkezi olarak kendini dayattığını söyledi. Abdullah Öcalan, “Kürdistan Demokratik İslam Kongresi”ne gönderdiği mesajda, çoğulcu, demokratik, eşit ve özgür bir İslami birlikten bahsederken, “İslami diyarların genelinde olduğu gibi, Kürdistan’da sürekli yeni bir İslami kurumlaşmaya şiddetle ihtiyaç vardır” dedi.
Diyarbakır’da düzenlenen Demokratik İslam Kongresi yayınladığı sonuç bildirgesinde gittikçe yaygınlaşan şiddet sarmalının, bölünmüşlük ve çatışmanın İslam coğrafyasını kaosa sürüklediği ifade edilerek Medine Sözleşmesi model olarak önerildi. Kongre sonuç bildirisinde tüm siyasi ve itikadi yaklaşımların ümmetin farklı din, mezhep, inanç, etnik ve diğer tüm toplumsal gruplardan oluştuğunu dikkate alması gerektiği ifade edilirken temel hak ve hürriyetlerin kullanımında adaletli, eşitlikçi ve özgür bir anlayışı kurumsallaştırmaları ve hukuki güvenceye kavuşturmalarının İslami bir zorunluluk olduğu kaydedildi.
Kongre ayrıca “Halkların dillerini, kültürlerini, farklılıklarını özgürce yaşaması Yüce Allah’ın vermiş olduğu bir haktır; hiçbir siyasi otorite ve dini yorumun toplumları bundan mahrum bırakması kabul edilemez” belirlemesinde bulunarak başta Türkiye ve Suriye olmak üzere İran ve Irak’ta da Kürt sorununun haklar ve adalet temelinde çözümünün Müslümanların sorumluluğunda olduğu kaydedildi.T24 yazarlarından Aydın Engin’in kongreyi, “Bir meydan okuma: Demokratik İslam Kongresi” zaviyesinden yorumlaması dikkat çekiyor.
Kongre Çağırıcı Gurubu’nda yer alan Hazro Belediyesi Eş Başkanı Güler Doğu Özavcı, amaçlarının, “Kürtlerle İslam’ı konuşmaktan ziyade başlı başına İslam’ı konuşmak ve İslam’ın özüne dönük bir konferans düzenlemek. Bu nedenle Kürdistan’ın dört parçası, Avrupa ve Türkiye’nin batı yakasına açılım gösterdik. Yani çerçevemiz çok geniş. İslam’ın özü olan tevhit, adalet, özgürlük mücadelesi ruhunu tekrar ortaya çıkarmak, özellikle ezen-ezilen ilişkisine vurgu yapmak istediklerini” şeklinde açıklamıştı. BBC kongre öncesinde; “Adalet ve Kalkınma Partisi, Gülen hareketi ya da Hür Dava Partisi’nin Güneydoğu’daki gücü biliniyor. AKP’nin son yerel seçimlerde bölgeden aldığı önemli oy oranı da bunu net olarak ortaya koyuyor.
Bu oy oranını dikkate alan PKK-KCK çizgisindeki Kürt hareketinin, Çözüm Süreciyle birlikte kongre üzerinden hem Batı hem de Doğu’daki seçmene “İslam’la sorunumuz yok” mesajını öne çıkardığı” yorumunda bulunmuştu. Ekim 2013’te BBC’ye konuşan Barış ve Demokrasi Partisi üyesi İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’da bir ‘demokratik İslam kongresi’ toplanması çağrısının, Suriye’deki gelişmelerle bağlantılı olduğunu söylemişti. Tuncel’e göre, PKK liderinin İslam vurgusunun özellikle Suriye’de yaşananlarla ilgili olduğunu gündeme getiriliyor. Ona göre bu öneri, El Nusra Cephesi ve El Kaide bağlantılı grupların bölgedeki faaliyetlerine bir itiraz niteliğinde.
Kongre’ye mesaj gönderen Öcalan’ın; “Hizbullah ve El Kaide güncel faşizmi temsil ediyor” sözü oldukça manidar. Mesajında İran ve Suudi Arabistan’ı eleştiren PKK lideri, ‘iki zalim merkezden kaynaklanan “Hizbullah” ve “El Kaide” bozguncuları esasında kapitalist hiçleştirmenin İslam ümmetinin başına bela ettikleri güncel faşizmi temsil etmektedirler. İdam sehpaları kelle koparmalarıyla korkunç faşizmi başta Kürdistan halkı olmak üzere tüm İslam olan ve olmayan halklara insanlara karşı uygulamaktadırlar’ sözleriyle PKK’nın yeni konseptini deklare etmiş oluyor.
Yeni dönemde Abdullah Öcalan’ı önder kabul Türkiye ve Kuzey Irak PKK’sı ve Suriye PYD’si ile İran PJAK’ı, önderliğin bu stratejisi doğrultusunda, kendilerini yeniden konumlandırıp konuşlandıracaktır. Bu ifadeler, Türkiye’nin bölgesel rakiplerine gözdağı niteliğindedir. Bu mesajın içeriğinden anlaşıldığına göre, Abdullah Öcal’ın önder kabul edildiği ülke ve beldelerde bundan böyle, İranî ve Suudi dini ve siyasi akımların prim etmeyeceği, PKK önderliğinin Hizbullah ve El Kaide veyahut IŞİD benzeri örgüt ve yapılarla ve zihniyetleriyle her türlü mücadele içinde olacağı ortaya çıkıyor. Kongre bu konseptin kültürel ve siyasi boyutunu somutlaştırmıştır. Kongre’nin yükünü asıl sırtlayacak olan PYD ve onun askeri kanadı YPG’dir. Çünkü ateş hattında onlar bulunmakta.
Twitter:@oc320c39
[email protected]
Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...