Suud-Hizbullah çatışması bir anda Lübnan krizine dönüşüverdi. Suudi Arabistan bir hafta önce Lübnan ordusuna yapacağı 4 milyar dolarlık yardımı kesti. Bununla kalmadı Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin (KİK) Lübnan merkezli Şii Hizbullah hareketini terör örgütü ilan etmesini sağladı. Konsey, kararına gerekçe olarak Hizbullah tarafından ‘gençlerin savaşçı yapılması, silah kaçakçılığı, terörist faaliyetler ve Körfez ülkelerinin güvenliğinin tehlikeye atılmasını’ gösterdi. Lübnan Savunma Bakanı Semir Mogbel, Suud hükümetinin Lübnan ordusuna yardım sözünden vaz geçmesinin ardından, İran İslam Cumhuriyetinin Lübnan ordusunu silahlandırmaya hazır olduğunu söyledi. Suud-Hizbullah çatışmasında Türkiye’nin yaşanan bu krizde hangi tarafta yer aldığını, Körfez ülkelerinin, Hizbullah’ı “terör örgütü” ilan ettiğini duyurmasının ardından, Lübnan eski Başbakanı Saad Hariri’nin, “Hizbullah’la diyalogumuz devam edecek.” açıklamasından belirlemek mümkün. Ne ilgisi var diyorsanız, 14 Şubat 2005’te suikasta kurban giden eski Lübnan Başbakanlarından Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri’nin, Türkiye’de özelleştirilen Türk Telekom’u aldığını bilmiyor olmalısınız. Kasım 2005’te özelleştirme kapsamında Türk Telekom’un %55 hissesi Oger Telekom’a (Oger Telekomünikasyon Anonim Şirketi) 21 yıllığına devredilmişti. Saad Hariri halen Türk Telekom ortaklarından Oger grubunun başında bulunuyor. Oger grubu satışları 3.15 milyar dolara varan bir inşaat, telekomünikasyon, medya devi. Demek istediğim Türkiye için stratejik bir işletmenin ortağı konumunda bu ismin, yaşanan krizle ilgili açıklaması, Türkiye’nin krizle ilgili tutumundan bağımsız sayılamaz. Lübnan Ortadoğu sarmalının en kaotik aktörlerinden. Dünya çapındaki terör örgütlerinden tutunda istihbarat servislerine kadar hemen her gücün bulunmak zorunda olduğu bir ülke. Türkiye; Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü bünyesine Türk Birliği göndermişti. Bu birlik 2006-2013 arasında Lübnan’da görev yapmıştı. Hiç şüphesiz ki Türkiye’nin Lübnan’da yaşayan Ermenilerle, Dürzilerle, Kürtlerle ve dini gruplarla diyalogu mevcut. Ayrıca Hariri ailesi aracılığıyla da bölgede etkin olduğu yadsınamaz bir gerçek. Demek istediğim Türkiye Lübnan’da var ve yaşanan krizden aheste değil. Bu nedenle Lübnan odaklı gelişmelerde Türkiye’nin adı mutlaka geçiyor. Nitekim Ocak ayı başında hayatını kaybeden Rusya askeri istihbarat teşkilatı (GRU) Başkanı İgorSergun’un ölümünde “Ankara’nın müdahalesi olabileceği” iddia edildi. Lübnan gazetesi El Ahbar, diplomatik kaynaklara dayandırdığı iddiasına göre “Sergun’un Lübnan’da öldürülmesinde Ankara’nın müdahalesinin de olduğunu” ima etti. 59 yaşında olan Sergun, 3 Ocak 2016 tarihinde ani bir şekilde hayatını kaybetmişti. Kremlin, bir gün sonra Sergun’un ölümünü duyurmuş ve Moskova’da kalp krizi sonucu hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Ancak Sergun’un ölümünün ardından Rus istihbarat şefinin Lübnan’da ölmüş olabileceğine dair iddialar ortaya atılmıştı. Benzer iddialara bir yenisi daha eklendi. İsrail gazetesi Jerusalem Post’ta yer alan habere göre Lübnan gazetesi El Ahbar, Sergun’un Ocak ayında Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta düzenlenen bir gizli görev sırasında hayatını kaybettiğini öne sürdü. İddiasını Londra merkezli bir diplomatik kaynağa dayandıran gazete, Sergun’un Beyrut’ta Arap ve Ortadoğu ülkelerinin istihbarat ajanslarının da dahil olduğu karmaşık bir gizli görev sırasında öldürüldüğünü yazdı. Habere göre aynı kaynak, gazeteye açıklamasında Sergun’un öldürülmesinde “Türkiye’nin de müdahalesi olduğunu” ima etti. Yine kaynağa göre Ankara’nın bu müdahalesi de, Rusya’nın Türkiye ile karşı karşıya gelmesiyle sonuçlandı ve iki ülke arasındaki tansiyonu özellikle Suriye cephesinde ciddi biçimde yükseltti. İgor Sergun, Mart 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakında çok önemli bir rol oynamıştı. İddialara göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e “görevi bırakma” mesajını iletmesi için Suriye’ye gönderildikten 3 hafta sonra hayatını kaybetmişti. Ölümünün ardından Putin, Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Rusya Başbakan Yardımcısı Dmitri Rogozin, Sergun’un ailesi ve yakınlarına taziyede bulunmuştu. İgor Sergun’un bu görevi ile ilgili bilgiler batı basınında haberler yer almıştı. Batılı ülkelerin istihbarat yorumcularına atıfta bulunan The Financial Times gazetesi, Putin’in talimatı üzerine Rusya Askeri İstihbarat Teşkilatı (GRU) Başkanı İgor Sergun’un Şam’a gittiğini bildirmiş, söz konusu gidişin, Sergun’un ölümünden birkaç hafta önce gerçekleştiği ifade edilmişti. General İgor Sergun, bilindiği üzere 3 Ocak 2016 tarihinde Rusya Federal Güvenlik Servisi’ne (FSB) ait tatil evinde hayatını kaybetmiş, ölüm nedeninin ani kalp rahatsızlığı olduğu açıklanmıştı. Suriye’ye giden Sergun’un Rusya yönetiminden, “Kremlin, Esad’ın kenara çekilme zamanı geldiğini düşünüyor” mesajı getirdiğini açıklayan The Financial Times, Rusya’nın, Esad ailesinin mensup olduğu Nusayri rejiminin iktidara devam etmesini ancak muhalifler ile müzakere imkânının da sağlanması teklifinde bulunduğunu yazmıştı. Arı kovanına çomak sokmakla veya ayı inine taş atmakla eş değer bir eylemi Türkiye neden gerçekleştirsin, Rus askeri istihbaratının başındaki İgor Sergun’u Türkiye neden öldürtsün? Gerçi ben konuyla ilgili; Rus ordusunun iki üst düzey generalinin iki hafta arayla ölmesinin ardından, Avrupa basınında çeşitli iddiaların ortaya atılması boşuna olmadığını, belirtmiştim. Putin’in bu iki isimden kurtulmak için bunları zehirletmiş olabileceğinin söylendiğini, hatta yabancı bir istihbarat örgütünün bu iki isme suikast düzenlemiş olabileceğinden söz etmiştim. Bkz Ömür Çelikdönmez/ 07 Ocak 2016/Kafkassam.com/Rus tiranlarını kim öldürüyor? Bazı kaynaklar, İgor Sergun’un öldürülmesinin Kırım işgalindeki rolüyle ilişkilendiriyor. Ayrıca FSB’nin (Rusya istihbaratı) Rusya meclisine sunduğu bir öneride; Rus askeri istihbaratına (GRU) bağlı özel birliklerin (Spetsnaz) Türkiye’de “gizli operasyon” yapması için kanuni yetki verilmesini istemişti. Rus istihbaratının güneydoğu illerimizde yaşanan terör olaylarında terör örgütüne destek vermesinin planlandığı da söylentiler arasında. Kırım’ın işgalinde görev almış istihbaratçı General İgor Sergun da GRU direktörü olması nedeniyle, bu operasyonları bizzat yönetmeyi planladığı söyleniyordu. Rus ordusunun Suriye’deki faaliyetlerinin de adı geçen generalin öldürülmesine neden olabileceği pek uzak ihtimal değil! Eğer bu işte Türkiye’nin parmağı varsa bilin ki yalnız değildir ve iki partnerinden MOSSAD ve MI6’dan mutlaka söz edilmeli. İsrail ile ilişkiler çoktan rayına oturdu. Gelen haberlere bakılırsa İngilizler Irak ve Suriye’de, Türkiye’nin çıkarlarını gözetme sözünü vermiş. Bu işbirliğinin en net göstergesi, Türkiye ve İngiltere’nin (Birleşik Krallık), savunma sektöründe ikili ortaklığı geliştirmek için Güvenlik Anlaşmasını imzalaması. Ankara’da imzalanan Güvenlik Anlaşması’yla iki ülke arasında savunma alanında gizli bilgilerin paylaşılmasına imkân sağlayacak yasal zemin oluşturulmuş oldu. Birleşik Krallık Büyükelçiliği Basın Bürosu’ndan yapılan açıklamada, Türkiye ve Birleşik Krallık’ın uzun yıllardan beri müttefik iki ülke olduğuna dikkat çekildi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Türkiye; Birleşik Krallık için kilit öneme sahip bir stratejik ortak, aynı zamanda NATO’da da iyi bir dost konumunda. Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron’un 2010 yılında Türkiye’yi ziyaret etmesi ve Stratejik Ortaklık Anlaşması’nı imzalaması, ilişkilerin daha da güçlenmesi için uygun bir ortam sağlamıştı. Stratejik Ortaklık Anlaşması karşılıklı ticaret ve yatırımı arttırmış, savunma ve güvenlik gibi konuları da kapsayacak pek çok alanda işbirliğini güçlendirmişti. Stratejik Ortaklık Anlaşması’nı takiben, Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı da savunma ve güvenlik sektörlerinde düzenli diyaloglar, ortaklık ve teknoloji alışverişi yoluyla Türkiye ile işbirliğini arttırmıştı.” İngiliz ipiyle indiğimiz Ortadoğu kuyusundan umarım başımıza bir iş gelmeden, kazasız belasız çıkmak naip olur! Twitter:@oc32oc39 [email protected] Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...