Ortadoğu ülkeleri neden bu halde?
Şarkıcı Şükran Özer Doruk Irak istihbaratından nasıl kaçırıldı?
İsterseniz Ortadoğu ülkelerinin neden bu halde olduğunun farklı bir perspektiften hikâyesinden söz edelim .Arapların neden iki yakasının bir araya gelmediği daha iyi anlaşılabilir. Kendi nefislerini putlaştıran ve İngiliz Kraliçesinin eteğinin altına sığınmayı marifet sayan Hicaz Araplarından Şerif Hüseyin’in sözde peygamber torunlarını neler yapmış? Aslında Arapların İngiliz Kraliçesini kutsayan bakış açılarında cahiliye kültürünün izleri mevcut. Neyse konumuz bu değil. Rahmetli başbakanlardan Adnan Menderes, Irak'la işbirliğini gerçekleştirmek için 6 Ocak 1955'te Bağdat'a resmi bir ziyarette bulunur bu ziyaretten kısa bir süre sonra da, Türkiye ile Irak arasında, “Bağdat Paktı” imzalanır. 13 Ocak'ta Türkiye-Irak ortak bildirisi yayınlanır. Uzun zamandır uyuşuk bir dış politika güden Türkiye'nin gösterdiği bu inanılmaz ataklık, İngiltere ve ABD'yi bile şaşırtmıştır. Daha çok şaşıran ise Mısır ve İsrail'dir. İkisi de Türkiye'nin aleyhine döner. Anlaşmayı bozmak için uğraşırlar. İsrail Devlet Başkanı Ben Gurion, şoka girmiştir.
Dönemin Başbakanı Adnan MENDERES
Menderes 23 Şubat'ta tekrar gider Bağdat'a ve ertesi gün, Bağdat Paktı haberi, ajanslardan dünyaya yayılmaktadır. İngiltere davet edilir pakta, sonra da ABD. Birincisi girerken, ikincisi dışarıda kalmayı tercih edecektir. Türkiye bugün olduğu gibi o yıllarda da Ortadoğu karanlığında bir hilal gibi parladığından Arap rejimlerinin gözleri Türkiye üzerindeydi. Irak Kralı II. Faysal, daha önce Türkiye’ye gelmiş ve iki ay gibi bir süre kalmıştı. Irak'ın 20 yaşındaki Kralı II. Faysal, Bağdat Paktı üyesi olan devletlerarasında Türkiye'yi ilk ziyaret eden devlet başkanıydı. O ziyareti yaklaşık iki ay sürdü. Bunu daha sonraki ziyaretleri izledi. Ziyaret programlarının bir kısmı resmi idi. Bir kısmı ise özel. Resmi ziyaretlerde, çoğu defa, Irak'ın üçlü yönetim kadrosundaki Veliaht Prens Abdülilah ile Başbakan Nuri Said Paşa da bulunuyordu.(1)
Velihat prens Abdülilah Kral Faysal’ın amcasıydı. Babasının ölümü ardından henüz 4 yaşındayken Irak Kralı olan II. Faysal döneminde yönetimi 1953 yılına kadar fiili olarak amcası Abdullah bin Ali Haşimi (Abdülilah) ele almıştı. Prens Abdullah’ın da İngiltere’nin çıkarlarını savunan bir pozisyonda olduğu biliniyor.(2) Kral Faysal; üçüncü ve sonuncu Irak kralıdır. I. Faysal’ın torunudur. Babası I. Gazi’nin (1912-1939) tek çocuğudur. Annesi, babasının amcasının kızı olan Şerife Aliye’dir. Babası I. Gazi, 5,5 yıllık bir saltanattan sonra, 27 yaşında, İngilizlerin tertip ettikleri bir otomobil kazasında ölünce, 4 yaşında bulunan Veliaht Faysal kral olmuştu. Hem dayısı, hem de babasının amcaoğlu olan Şerif Abdülilâh (1914-1958), 1953’e kadar 14 yıl Faysal’a kral naipliği yapmış, yeğeninin bütün saltanatı boyunca da, veliaht olarak kalmıştı.(3) Abdulillah Irak Yahudilerinin öldürülmesinde rol almış eli kanlı bir isimdi. Onun da hikayesi şöyle; Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan İngiltere, 1920 yılında, dillere destan ancak henüz el değmemiş petrole sahip Irak’ı mandası altına aldığında, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlılara karşı İngilizlerin yanında yer alan Haşimi kökenli Faysal bin Hüseyin bin Ali el-Haşimi Irak Kralı unvanıyla ödüllendirildi. 1933 yılında ölümüne kadar tahtta kaldı. 1939 yılına kadar da tahtı oğlu I. Gazi devraldı. Gazi; trafik kazasında ölünce 1939 yılında tahtı oğlunun II. Faysal’ın devralması gerekiyordu. Ancak Faysal henüz dört yaşında olduğu için amcası, Hicaz’ın eski kralı Ali’nin oğlu Prens Abdülillah kral naipliğine getirildi. Ancak yönetimin Suudilerin elinde olması ve Suudiler de İngilizlerin kuklaları olarak görüldüklerinden Irak halkı bu oldubittiden çok hoşnut değildi.
Seyyid Raşid Ali el-Gillani(Geylani)
1 Nisan 1941’de, ‘Seyyid Raşid Ali el-Gaylani bir darbe ile yönetime el koydu. Prens Abdülillah İngilizlere sığınmak zorunda kaldı. İngilizler bu darbeye sessiz kalmayarak bölgedeki uçaklarıyla Irak güçlerini bombalamaya başladı. 31 Mayıs’ta Kral Naibi Abdulillah Bağdat’a dönmek üzere hazırlandı. Naip ile birlikte şehre girerken görülmek istemeyen İngiliz birlikleri şehir dışında kaldı. 1 Haziran 1941 günü, Kral Abdul-al-İlah’ın geri dönüşünde hazır bulunmak ve saygılarını sunmak üzere Bağdat Havaalanına giden Yahudi delegasyonu, Yahudilerden intikamlarını almak için fırsat kollayan Iraklı Yahudi karşıtı çeteler için bulunmaz bir neden sağladı. 1 Haziran 1941’de, Şavuot Bayramı günü, öğleden sonra saat 3 sularında Irak Yahudileri için her şey değişti. Saldırı, saat 3’te, havaalanından dönen delegasyonun Al Khur Köprüsüne varmasıyla başladı.
Irak Yahudileri
Araçlarından indirilen Yahudiler ilk önce dövüldü, peşinden çoğu vahşice katledildi. Saldırılar kısa sürede tüm Bağdat’a yayıldı. Kent “Maut al Yahud – Yahudilere ölüm” çığlıklarıyla inlemeye başladı. Gözü dönmüş saldırganlar ele geçirdikleri Yahudileri sokak ortasında vahşice katletmeye başladılar. İlk önce Yahudi evleri, sembolik Hamsa figürü ile işaretlendi. Peşinden evlere girilmeye başlandı. Kadınlara, genç kızlara tecavüz edildi. Karşı koymaya, korumaya çalışanlar direklere asıldı. Ufak çocuklar ailelerinin gözleri önünde öldürüldü. Öldürmeden önce işkence, öldürdükten sonra ise cesetlerin parçalanması ve teşhir edilmesi standart uygulama oldu. Peşinden sıra bayram nedeniyle kapalı olan Yahudi işyerlerine geldi. İşyerleri talan edildi ve yakıldı. Bir sinagoga giren saldırganlar Nazi benzeri uygulama ile ilk önce Tora rulolarını, din kitaplarını, peşinden binayı yaktılar. Cinayetler, saldırılar, yağmalamalar ve ateşe vermeler tüm gece devam etti. Gün boyunca özel ve toplu taşıma araçları durdurulup Yahudiler indirilerek ya dövüldü ya da öldürüldü. Benzer olaylar diğer kentlerde de yaşandı.(4)
Ortadaki beyaz gömlekli Prens Abdulilah
Başbakan Adnan Menderes’in Bağdat ziyaretinde Türk heyetini karşılayanlar arasında Kral Faysal’ın amcası Velihat prens Abdülilah’da bulunuyordu. Abdülilah kadın zaafıyla bilinen kendi çapında hovardalığıyla ünlüydü. Türkiye’den Bağdat’a Başbakan Adnan Menderes başkanlığında giden heyette Münir Nurettin Selçuk heyetindeki müzisyenlerle dönemin ünlü şarkıcısı Şükran Özer’de vardı. Ne olduysa Abdulillah’ın Şükran Özer’i sahne aldığında dinlemesiyle oldu, başı döndü. Şükran Özer Doruk; 1 Ocak 1932 İstanbul doğumluydu, İstanbul Belediyesi Konservatuvarından mezundu. Anlatılanlara bakılırsa Şükran Özer'in teni çok az kadında bulunacak güzellikteydi. Teninin güzelliği ile de ünlüydü. Mermer gibiydi. Beyaz, pürüzsüz ve sağlıklı. Ve o beyaz tenin cazibesi yüzündendir ki; Türkiye'nin en zengin adamlarından Tütüncü İhsan'nın dikkatini çekti. İhsan Doruk dünyanın en kıymetlisi Türk tütününü dışarı satardı. Parasının hesabı yoktu. Güzel ve de özellikle ünlü kadınlara dayanamazdı. Köpeğine Avrupa'dan mama getirtiği için eleştirilen Şükran Özer, ünlülerin aşığı Tütüncü İhsan beyin gözünden kaçmadı. Evlendiler. Böylece hamfendinin adı; Şükran Özer Doruk oldu. Zaten zengindi, serveti hesaplanamaz miktarlara yükseldi. İhsan Doruk vefat edince de, Türkiye'nin en zengin duluydu. Tütüncü İhsan, Şükran hanımdan önce Cahide Sonku ile evlenmişti. Şöhretlere meraklıydı. Cahide Sonku'dan Ender adında güzeller güzeli bir kızı olmuştu. Melek yüzlü Ender, ne yazık ki babası ölünce mirastan pay alamadı. Bir ara Londra'da garsonluk yaptı. (5)
Şarkıcı Şükran Özer
Şükran Özer’den gözünü alamayan Irak Prensi, Şarkıcı Şükran Özer’i Irak’ta alıkoymak için kaçırma planları yaptı, Irak istihbaratından güvendiği iki ajanı bu işle görevlendirdi. Sonrasını Muammer Kaylan’dan dinleyelim; “ Daha öncede Adnan Menderes devrinde şarkıcı Şükran özeri Kral Faysal’ın amcası Prens Abdulilah’ın elinden kurtarmak ve bir skandalı önlemek için Bağda’ttan kaçırmıştım. Bu yüzden adam kaçırmak ve kaçmak konularından tecrübem vardı. Bu tecrübe bana yardımcı oldu. Şükran Özer, Bağdat’a Münir Nurettin’in idaresindeki müzisyenlerle Başbakan Adnan Menderes’e refakaten gitmişti. Prens Abdulilah Şükran’a balta olup peşine iki hafiye takınca, Tütünce İhsan ile evli olan Şükran Özer Bağdat’ta kapatılmaktan korkmuş ve Menderes’e yardım için yalvarmıştı. Durumun vahametini kavrayan Menderes’te Yeni Sabah gazetesinin sahibi Safa Kılıçlıoğlu’ndan bir skandalı önlemek için kadının kaçırılmasını istemişti. O günlerde Yeni Sabah’ta çalışıyordum ve Şükran Özer’i kaçırmak işi bana düşmüştü.” (6)
Irak’ın kudretli prensi Abdulilah’ın peşine iki casus taktığı elinden Tütüncü İhsan’ın eşi Şükran Özer Doruk nasıl kaçırılmıştı? O Tütüncü İhsan ki; tütün ticareti yapan tütüncü İhsan Namıyla anılan İhsan Bey, Tokatlıyan Otelde Atatürk’ün dikkatini çektiğinde Atatürk kendisine ne iş yaptığını sorar. Tütün tüccarı olduğunu öğrenince soyadı alıp almadığını sorar. Almadığını öğrenince: “Soyadın Doruk olacaktır” der. Ve yemek listesinin arkasına yazıp imzalar. Doruk: Tütün yaprağının son kısmına verilen isimdir.(7) O Tütüncü İhsan ki; Haziran1953’de Londra'daki taç giyme törenine katılanlar arasında DP bakanlarından Dr. Mükerrem Sarol (öl. 1995) ile «Tütüncü İhsan» diye maruf işadamı İhsan Doruk da vardı.(8) Dolayısıyla Tütüncü İhsan hatırı kırılmayacak bir isimdi ve Başvekil Adnan Menderesle Bağdat temaslarında bulunan heyete katılarak Türk Sanat Müziği icra eyleyen eşi Şükran Özer Doruk’un sağ salim Türkiye’ye götürülmesi büyük bir önem taşıyordu. Yoksa Tütüncü İhsan’ın ne yapacağı belli olmaz, beslediği gazetecileri ve İngiliz dostlarını Adnan Menderes’in üzerine salardı.
Şükran Özer Doruk’un Iraklı casuslardan kaçırılmasında aksiyon filmlerini aratmayan sahneler yaşandı. Önce kadın kıyafetleri giydirilen bir Türk görevli kaldığı otelden araca bindirildi. Irak casusları Şükran Özer Doruk sandıkları kadının bindiği aracı takip ettiler. Casusların otelden uzaklaşmasını fırsat bilen Muammer Kaylan her türlü ihtimali göze alarak erkek kıyafetindeki Şükran Özer Doruk’u başka bir araçla Bağdat Havaalanına getirdi ve Ankara’ya dönmekte olan Türk heyetine katılmasını sağladı. Şükran Hanım, bindikleri uçak Ankara’ya doğru havalandığında derin bir nefes aldı. Prens Abdulilah ise Şükran Özer Doruk’u her tarafta aratıyor bir türlü izini bulamıyordu. Gerçeği öğrendiğinde Türk heyeti çoktan Irak hava sahasını terk etmişti.
Bu olaydan üç yıl sonra Bağdat'ta, 1958'in 14 Temmuz'unda kanlı bir darbe yaşandı. Darbeciler kralın amcası ve Irak'ın güçlü adamı Prens Abdülilláh'ı, Başbakan Nuri Said Paşa'yı ve kraliyet ailesinin neredeyse tamamını yataklarında parçalamış, hatta bazılarının cesedini köpeklere yedirmişlerdi. 23 yaşındaki genç Kral nasıl olduysa ölmemiş, ağır yaralı halde hastahaneye götürülmüş ama darbeciler 'Eğer kurtulursa hepimizi keser' diyerek doktorların müdahalesini engellemiş ve genç kral kan kaybından can vermişti.(9)
Not: Kitap kurdu, TRT prodüktörlerinden Seyfettin Sağlam’a Tütüncü İhsan hakkında verdiği özel bilgiler için teşekkürler…
Ömür Kardeşim kalemine sağlık, bizleri aydınlatıyorsun...rnYazıda dipnot numaraları verilmiş ancak, dipnotlar çıkmamış, yayın***ırsa daha iyi istifade ederiz.