Ömür Çelikdönmez
İş kazası görünümlü sabotaj dediğimde bazı okuyucular nasıl yani dedi. Hakikaten bende kendi kendime nasıl yani sualini sormadan edemedim. Açıklaması zor, temellendirmesi güç bir mesele. Katliam desem, denetim yok desem, bakanlık ihmali desem, üstüme çullanacak kesimleri kurumları tahmin edebiliyorum. İş kazası desem, kader desem, hükümetin ne günahı var desem aynı şekilde sosyal lince maruz kalacağım kesin.
Yani ne derseniz karşıt blokların mahalle baskısını göğüslemek zorundasınız. Sezen Aksu imdadıma yetişiyor; “Kaleme tedbir koma tek durmaz/ Şikayetim var cümle yasaktan/ Dillerimi hakim bey bağlasan durmaz/ Gelsin jandarma polis karakoldan/Fikrim firarda/ Mapusa sığmaz eyvah /Mapusa sığmaz eyvah” Sonra “doğruluğundan emin olduğunu yazmaktan korkma” diyen bir Allah dostu’nun sözleri, şimşek olup beynimde çakıyor.
Sabotaj kavramının özellikle bu katliam gibi kazada rastgele kullanılmaması gerektiğini düşünebilecek kadar etik anlayışa sahip olduğumu öncelikle belirtmeliyim. Çünkü sabotaj dediğinizde ihmali, sorumluluğu örtbas etmiş oluyorsunuz. Lakin Aristo mantığı kurallarıyla ya da arka plana bakmadan bu kazayı konuşmaya kalktığınızda da gözden kaçan bazı hususlar olabiliyor. O nedenle daha ilk günden Soma olayına “iş kazası görünümlü sabotaj” zaviyesinden bakmaya başladım.
İki vardiya işçi grubunun aynı anda aynı galerilerde bulunduğu bir sırada başlayan yangın ve patlamalar, yüzlerce kayıpla sonuçlanınca, insan ister istemez bu ne aymazlık demeden edemiyor. Kazanın başlangıç sebepleri elbet bilirkişi raporlarında ele alınacaktır. Ancak kazayı bizzat yaşayanların anlattıklarından yola çıkılarak söylenenler, kaza görünümlü sabotaj ihtimalini geçersiz kılmıyor. Soma’da tüm Türkiye’yi yasa boğan maden faciasının ardından Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’in açıklaması belki bu iddiamızı temellendirebilir; açıklamada deniliyor ki “Madencilik sektöründe ilk kez görülen bir olayla karşı karşıyayız. Yangından 5 dakika önce bütün ölçüm mekanizması bütün verilerin normal şartlarda olduğunu göstermiştir. Ne yazık ki işletmemizde mühendislik ve teknik olarak bugüne kadar görülmeyen ve açıklanamayan yangın vuku bulmuştur”
Sabotajı düzenleyen, planlayan odak bir mühendislik harikası katliama imza atmış. Öyle ki iki vardiya işçi grubunun aynı anda aynı galerilerde bulunduğu bir sırada başlayan yangın ve patlamalar, yüzlerce can kaybına yol açabildi. Bir rivayete göre, metan gazı ölçümü yapılmadan, kömür kitlesine yerleştirilen patlayıcı maddenin önce yangına sonrada trafonun infilakına yol açtığı iddia ediliyor. İlgili görevlinin gaz ölçümlerine göre patlayıcıların yerleştirilmesine nezaret ettiği ancak bu kaza öncesinde patlayıcıların, görevlinin talimatı beklenilmeden ateşlendiği söyleniyor.
Yıllarını maden ocaklarında geçiren kömür işçisi, emekçi önderlerinden Zonguldaklı araştırmacı yazar Kadir Tuncer ise daha farklı bir şey söylüyor. Ocakta kömür yangınının aylar öncesinden başladığını, oysa bu şekilde yandığı tespit edilen galerilerin önüne baraj kurulduğunu yani sızıntı yapmayacak şekilde kapatılması gerektiğini, Soma’da ise bu perdelemenin yapılmadığını, ocak yönetiminin bunu bildiği halde gerekli işlemi yapmadığı ve işverenin baskısı ile içten içe pasif şekilde yanan kömür galerisinden kömür çıkarmasının bu faciaya yol açtığını söylüyor. Yani eğer böyleyse bile bile lades olmuş, göz göre göre faciaya davet çıkarılmış. İhmalin yol açtığı faciaya da kader demeyi inancıma yakıştıramıyorum.
Eğer Soma faciası iş kazası değil de sabotaj ise, faturanın neden Soma’ya neden Türkiye’ye çıkarıldığını iyi tahlil etmek gerekiyor. Hem içerde hem de dışarda yazılanlara çizilenlere bakılırsa, Soma’da Başbakanı Mustafa Sarıgül’e dönüştürmek isteyen küresel kraliyetçiler bu operasyonda başarılı olmuş gibi. Soma sabotajını programlayan küresel mihrak, mühendislik harikası sabotajdan sonra toplum mühendisliğiyle de devrede. Soma faciasında açığa çıkan bireysel ve toplumsal acı, doğal şekilde kendiliğinden öfkeye dönüşüyor.
Bu acının toplumsal protestolara kaynaklık edebileceğini öngörmek küresel mihrak için hiçte zor değil. Bundan sonrası içinde çok şey yapmalarına gerek yok. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlenen ülkenin sokakları ısınmaya başladı ve daha çok ısınacak. Neden böyle düşündüğümüze gelince, İngiliz Guardian gazetesi, Gezi Parkı direnişi, 17 Aralık soruşturması ile Soma’daki maden faciasının Başbakan Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı yolunda darbe vurduğunu yazdı. Hedef belli.
Türkiye’ye kesilen ceza faturasının sebebine gelince. Maden özelleştirmeleri süreci Türkiye’nin diplomatik sıkıntılar yaşamasına da neden oldu. Afşin-Elbistan kömür havzası ve termik santrali için Birleşik Arap Emirlikleri’nin kontrolündeki TAQA firmasıyla 12 milyar dolarlık bir anlaşma sağlandığı açıklanmıştı. Ancak TAQA daha sonra bu anlaşmadan vazgeçtiğini belirtmiş, Enerji Bakanı Taner Yıldız şirketin kararını “siyasi” olarak nitelemişti. TAQA’nın çekilme kararı, Başbakan Erdoğan’ın Mısır’da Müslüman Kardeşleri desteklediği ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin görevden alınmasını kınadığı döneme denk gelmişti.
Türkiye’nin imzaladığı enerji anlaşmaları, enerjide dışa bağımlılığın azalması, deyim yerindeyse Türkiye’yi topun ağzın koydu. Türkiye’nin başına çorap örmek için harekete geçildi. Ne derece doğru bilmiyorum Hasan Cemal’in yazdığı T24’te yer alan bir haberde, facianın meydana geldiği maden ocağının işletmecisi Soma Holding’in patronunun, 2013’te ‘Bütün itiraz edilen maddeleri bilmeme rağmen nükleeri destekliyorum’ dediği yer alıyor. Şu ana kadar açıklanan bilgilerde 300’e yakın insanın ölümüne neden olan Soma faciasında işletme sahibi Soma Holding’in, Japon-Fransız ortaklığı ile yapılacak Sinop Nükleer Santrali’nin alt taşeronluğuna talip olduğu da iddia ediliyor.
Ben Soma faciasının sabotaj olduğunu düşünüyorum. Böyle düşünmem işveren veya hükümet yalakalığı yapmam anlamına gelmiyor. Lakin dini değerlere afyon muamelesi yapılmasını da şiddetle reddediyorum. İnsan bilincinin köleleştirilmesinde, insanların mankurtlaştırılmasında Allah’ın ayetlerinin kullanılmasını, Allah’a ve Resulüne ihanet olarak telakki ediyorum. Camilerde vaz eden hocaefendilerin, ölenlerin cennete nasıl gittiklerini saatlerce anlattıklarını ama işverene de kalkıp ta bir tek kelime söz söylememelerini, işçi haklarından, iş güvenliğinden söz etmemelerini kınıyorum. Müslümanlara da çağrım, vahşi kapitalizmin goygoyculuğuna lütfen soyunmasınlar. “Ancak inananlar, erdemli davrananlar, Allah’ı çok ananlar ve haksızlığa karşı mücadele edenler hariç. Zalimler, nasıl bir devrim ile devrileceklerini bileceklerdir” Şuara/227
Twitter:@oc320c39
[email protected]
Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...