Kahin değilim ama Yemen’e yapılacak askeri müdahalenin kokusu aylar öncesinden burnuma gelmişti. 31 Aralık 2014 tarihli yazımda “Gottes Sonne Scheint Über Europa / Avrupa’nın İslamlaştırılma projesi”ni irdelemiş ve ABD ile Suudi Arabistan arasındaki mutabakatla kurulan Avrupa’da eylem yapması planlanan İslamcı militanlardan müteşekkil bir terör ordusundan söz etmiştim. ABD’nin, Suudi Arabistan ile beraber hedefi Avrupa olan orduyu kurmasının nedenleri üzerinde durmuştum. Çok geçmedi 7 Ocak 2015’te Paris olayları yaşandı ve ben8 Ocak ‘ta “Suudi Amerika kına yaksın El Kaide Fransa’yı patlattı!” tespitinde bulundum. 12 Ocak 2015’te “Küresel İstihbarat Ağı İslam Korkusunu Pekiştirecek mi?” sorusuna cevap aradığım makalemde, “Eğer doğruysa Yemen güvenlik yetkilileri Çarşamba günü Fransa’daki Charlie Hebdo dergisine saldırı düzenleyen kardeşlerden birinin Yemen’deki El-Kaide örgütü tarafından birkaç yıl önce eğitildiğini bildirmiş. Yemen El Kaidesi de boş durmadı. Yemen El Kaidesi, Fransa’ya “Allah’a ve Müslümanlara karşı savaşa devam ettikleri sürece güvende olmayacakları” tehdidinde bulundu. Yemen El Kaidesinin bu açıklamasından sonra Yemen’in topun ağzına konulmak istenildiği anlaşılıyor. Yemen El Kaidesine yapılacak operasyon bahanesi en çok Amerika ile Suudi Arabistan’ın işine gelecektir.” öngörüsünde bulunmuştum ve Yüce Rabbime şükürler olsun ki beni utandırmadı dediklerim birer birer gerçekleşti. Aslında Amerika ve Suudi Arabistan Avrupa merkezli selefi terör projesinde aynı kulvarda koşmalarına rağmen birbirlerine tam güvenemediklerinden farklı partnerlere yöneldiler. Bu işten kim kârlı çıktı derseniz tabiî ki Amerika derim. Amerika Selefi terör örgütlerinin eylemleriyle bir taraftan Avrupa’yı hizaya getirmeye çalıştı diğer taraftan kendi küresel çıkarlarına zarar vermeye başladığı için ortadan kaldırmak istediği El Kaide ve benzeri örgütleri hedef tahtasına oturttu. Bu arada İran’a göz kırptı, İran’ın körfez ülkelerinde ve Yemen’de Şii kökeni halklarla dayanışmasına okey çaktı. Çünkü Britanya Krallığının sadık ve bir o kadarda vefalı müttefiki Suudileri de, İran ve Yemen’deki Şii Husiler üzerinden terbiye etmeyi planlamıştı. Ancak Suudilerin Amerika’nın bu planından haberdar olduğunu sanmıyorum, ta ki İngilizler uyarıncaya kadar! 26 Ocak’ta “Yemen’deki Şii Husiler ABD; Yeni Suudi Kralı Türkiye Müttefiki” başlığıyla dikkatleri Ortadoğu’daki yeni gelişmelere çekmeye çalıştığımı söyleyebilirim. Neden böyle bir şey gerek duyduğumu; “Amerika İran’la nükleer alanda anlaşmakla kalmadı, İran’ın Şii kuşak projesini de onayladı ve kabul etti. Bu proje kapsamında körfez ülkelerindeki Şii toplumların özgürlük mücadeleleri de bundan böyle Amerikalıların garantörlüğü kapsamındadır. İnanmayanlara cevabı bizzat Amerika kaynakları veriyor. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, İran’ın Yemen’de Ensarullah Hareketi’ni yönettiğine dair hiç bir delil ve belge bulunmadığını açıkladı. Bu demektir ki Amerika İran’ın Yemen’de Husiler üzerindeki nüfuzunu görmezlikten geliyor ve Batı nezdinde İran’ı aklıyor.” ifadeleriyle temellendirmiştim. 9 Şubat günlü “ABD’nin siparişi Şii Husiler Yemen’de El Kaideyi yok edecek!” ikazlı yazım, Amerika’nın Suud karşıtı İran bağlantılarını deşifre ediyordu. 12 Şubat’ta “İran Kürtlerle Suriye’de, Suudiler Husilerle Yemen’de savaşıyor!” malumatıyla birlikte; Suudi sınır muhafızlarının Yemenli bazı askeri liderlerin işbirliğiyle büyük miktarlarda silahlarlarla Yemen’e girdiğini söz konusu silahların, Kalaşnikof tüfekler ve omuzdan fırlatılan Sam 7 füzeleri kapsadığını, Yemen ordusundan kaçan eski general Ali Muhsin el-Ahmer’in Yemen’in bütün bölgelerinden katılan ve emrindeki askeri güçlerden meydana gelen 10 bin silahlı unsurun, Yemen’in kuzey doğusunda ve Arabistan’ın sınırlarının yakınında bulunan Me’rib eyaletindeki “Nahla” ve “Sahil” karargahlarına yerleştiğini duyurmuştum. 13 Şubat’ta ise “Suudiler Amerika’ya savaş açtı! Türkiye ne yapacak?”sorusuna cevap aramış, “Suudilerin Yemen konusunda Amerika’ya ters düştüğü bir gerçek. Bu nedenle önceliği kendi ulusal güvenliklerine verdiklerinden El Kaide ile küresel savaşa tutuşan Amerika’yı ister istemez karşılarına almış durumdalar. Yemen’deki askeri varlıklarından vaz geçemezler çünkü Şii Husilerin Suud yönetiminden hoşnutsuzluğu ortada. Sonuçta El Kaide Suud İstihbaratının projesi. İlk göz ağrıları da denilebilir. Dünya çapında böylesine kötü şöhrete sahip savaş makinesini kontrol ediyor olmak Suudiler için karizmaya karizma katmak demek. Ayrıca kirli işlerini bu örgütlere gördürdüklerinden vaz geçemeyecekleri bir fiili durum söz konusu.” demiştim. 27 Şubat tarihli “Suud Kralından Erdoğan ile Sisi’yi barıştırma seferberliği!” başlıklı yazımda, bu girişimin Yemen’deki sorunu konuşmak ve tarafların desteğini sağlamak amaçlılığına değinmiştim. 4 Mart 2015’te “Türk ordusu Katar’da Türkiye Körfez’de konuşlanıyor!”stratejisi çerçevesinde; “Suudi Arabistan Krallığı ve Katar Emirliğinin talepleri doğrultusunda; TBMM Dışişleri Komisyonu’nda, Katar devleti ile Türkiye arasında imzalanan askeri eğitim ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin konuşlandırılması anlaşması kabul edildi. Bu anlaşmaya göre, Türkiye Katar’da üs kurabilecek, askeri personel bulundurabilecek. Katar’da sadece Türklerin askeri üssü bulunmuyor. Suudi Arabistan ile sınır olan Katar’ın Güney bölgesinde ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük üssü mevcut” bilgilerini sizlerle paylamıştım. Şimdi bölgede çıkan tabloya baktığınızda Katar’da üs kuran Türk Silahlı Kuvvetleri’nin nasıl bir misyon yüklendiğini az çok tahmin edebilirsiniz. Yine 4 Mart tarihli yazımda; Suudilerin yeni kralı Türk dostu, Türkiye ile ilişkileri geliştirecek demiştim. Nitekim son siyasi gelişmeler öngörülerimin doğruluğunu teyit ediyor. Suudi Arabistan bölünmenin eşiğinde. Yemen’de yaşananlar, Kral Selman rejiminin karşılaştığı en önemli dış sorun. İran destekli Husilerin Yemen’de iktidarı ele geçirmesi, Suudi Arabistan’ın güvenliği için doğrudan tehdit sayılıyor. Suudi yönetimi hem kendini kurtarmanın peşinde hem de bu amaçla Türkiye’nin Körfez bölgesine yerleşmesinin önünü açacak girişimlerde bulunuyor. Türkiye’nin siyasi saygınlığını yükseltecek hamleler geliştiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesine aldığı Müslüman Kardeşlere, Mısır ve Suudi Arabistan’da iadeyi itibarı anlamına gelebilecek adımlar atılıyor. Bu adımların Suudi ayağı tamam gibi. Mısır ayağının da önümüzdeki günlerde kamuoyunun bilgisine sunulması söz konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görevinin ne olduğunu bu gezi sayesinde öğrenmiş olduk. El-Yevm gazetesine göre Türkiye ve Erdoğan; “Ümmetin kurtarılması görevini üstlenmiş durumda. Hakan Fidan’ın Ak Parti’den Milletvekili adayı olmak bahanesiyle MİT Müsteşarlığından istifa etmesinin akabinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aynı tarihlerde umre amaçlı Arabistan’a gitmesinin perde arkası şimdilerde aralanıyor. Sayın Fidan’ın Suudi ve diğer Yemen karşıtı ülkelerinin istihbarat patronlarıyla Yemen savaşını konuştuklarını anlayabiliyoruz. Muhtemelen istifasıyla Yemen hazırlıklarını perdelemiş olmalı. Şimdi duralım ve bir bakalım; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Yemen’deki durumla ilgili “İran bölgeyi adeta domine etmeye çalışmaktadır. Bu durum bizi, Körfez ülkelerini rahatsız etmeye başlamıştır. Buna gerçekten tahammül etmek mümkün değil” sözlerinin ardından “Suudi Arabistan’ın (Yemen’deki) müdahalesini destekliyoruz. Durumun gidişatına bağlı olarak lojistik destek vermeyi düşünebiliriz” açıklamasında bulunması; Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta hep karşısında bulduğu İran’a karşı Yemen’de gösterdiği kırmızı karttır. Fazla söze ne hacet? Twitter:@ oc32oc39 [email protected] Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...