Özlem; Türk Dil Kurumuna göre Bir kimseyi veya bir şeyi görme, kavuşma isteği, hasret, tahassür olarak tanımlanmıştır. Özlem; öz’e gitmek, öz içinde olmak, öz’e dönüş isteği, kendi özüne duyulan hasret olarak söylesem umarım kelimeyi katletmemiş olurum.
Özümüzde, iç dünyamızda çok yönlü düşünceler ve güzellikler var. Çocukluğumuzdan beri anne-baba ve çevresel uyaranlarla oluşan ve okul ile şekillenen zengin dünyamız zamanla dış tehditlere göre bu düşünceleri etrafa duyurmak ve daha güzel bir dünya oluşturmak isteği insanın içini dolduruyor. Uygun ortamlar olunca bu doluluk yazıya, şiire, duvara, kitaba, gazeteye akıyor ve paylaşıyoruz.
Önceden bizi biz eden ta çocukluğumuzdan gelen düşünceler ve birikimler gün geliyor aktarılmayı bekleyen bir bilgi şelalesine dönüşüyor. Artık gelecek güzel günler için deneyimlerimizi paylaşma isteği oluşmaya başlıyor. Önceki nesilden borç aldıklarımızı sonraki nesile anlatıp borcumuzu ödeme zamanı, bilim zamanı, değer üretme zamanı. Bilimin iç haz artırıcı etkisi vardır. Bilim üretmek paylaşmak ve yeni nesillerin daha ileriye gitmesini sağlamak çok öte bir mutluluk.
Aslında eğitim toplum için mi? Elbette öyle ama toplumsallaşma için önce kendini üretmen gerekir. Kendini geliştirmen, kendine, kendini kabul edilebilir hale getirmen önemli. Yani “herkes dünyayı değiştirmeye çalışıyor, fakat hiç kimse kendisini değiştirmek istemiyor”. Toplum için değil öncelik kendimize ait olmalı. Dolayısıyla değişim kendinle başlar. Sendeki değişimi gören kendi değişimine kapı açacaktır.
Şimdilerde anladım sanki. Evet dünyayı değiştirmek bir kenara, değiştirebileceğimi düşündüğüm bir kişiye bile dokunmadım-dokunmuyorum. Ben kendimi tanımaya çalışıyorum. İnsanı tanımaya çalışıyorum. Benim kutsalım yaratıcının yarattığı ‘insan’ çünkü. İnsanı ne kadar tanımaya çalışsam o kadar ayna görüntümü tanımış oluyorum.
Akademik yaşantıma başladığım şu günlerde tıbbiyeli olma yolunda olan tıp öğrencilerine iletişimi anlatmak istiyorum. Bilgili olmanın yanı sıra (b)ilgili olmanın hastaya daha çok faydası olacağını ama bu durumun hastadan öte kendi dünyalarında kendilerini tanıma yönüyle faydalı olacağını düşünüyorum. Kendini tanımak için başkasını tanımak, başkasını tanırken de kendini tanımlayabilmek, mezara kadar süregelecek olan bir gelişim sürecinden bahsediyoruz.
İnsanın bazen neredeyim? Nasılım? Ne durumdayım? diye kendini kontrol etmesi gerekiyor. Bunun için bir süreliğine girdiği yaşam döngüsünden (yedi-on gün) uzaklaşmalı ve kendine uzaktan bakıp tekrar yaşam döngüsüne geri dönmeli.
Nerden çıktı bu yazı diye soranlara bir açıklama yapmam gerekiyor tabi. Bazen sosyal ortamlarda veya yaşam alanlarında başkalarının (bizlerin duygusunu değiştiren) hareketlerine tanık oluyoruz. Şaşırıyoruz, gülüyoruz, öfkeleniyoruz… vs. İşte bu durumlar bizlerin yaşam döngüsüne ara verdiğimiz dönemlerde geriye dönük davranışlarımız için aynaya bakma ve biz ne durumdayız diye sorma ihtiyacından kaynaklanıyor olabilir.
Umarım sıkmamışımdır. Sizler sorgulamak ister misiniz bilemiyorum ama özümü, öze dönme özlemimi anlatmaya çalıştım.Saygılarımla