12 EYLÜL DARBESİ NEDEN YAPILDI?
Günleri kısaca özetleyerek hatırlayalım.Dış politikada Kıbrıs'a yapılan müdahale sonrası ayrılan Yunanistan'ın tekrar NATO'ya dönme isteğine karşı Türkiye'nin karşı olması, dibe vurmuş bir ekonomi ve bu sorunlara çözüm getiremeyen,yeniden ayar verilmesi gereken bir parlementer sistem ve meclisteki siyasi partiler.
Bunu içinde tıpkı 6-7Eylül olaylarında olduğu gibi düzenin günahlarının üzerine yıkılacak günah keçisi gerekiyordu.Sürekli değişen iktidarlar sorunlara aciz kalmış,çözüm getiremiyorlardı.
Sürekli yükselen parlemento dışı muhalefette,iktidara alternatif olmasada giderek taban bulup güçleniyordu.İstenbul'da yapılan 1 Mayıs yüzbinlerin katılımı ile kutlanıyor,Kürd ulusal mücadelesini yasal yollardan verilmesini savunan Özgürlük Yolu Grubu Kürd yurtseverlerinden de aldığı destek ile ile bağımsız gösterdiği adaylarla Ahmed ve Ağrı'da Belediye başkanlıklarını kazanmıştı.
Gidişata ve giderek güçlenen parlemento dışı muhalefetinde susturulması için de tek çare dikta bir rejim kalmıştı.
Parlementodaki millet vekili dağılım iktidara bu imkanı vermiyordu.Ülke tarihinden gelen darbe geleneğine ve tecrübesine sahibi olan olanlar müdahale sonrası halkın desteğini almak için sabırla,itiraf ettikleri gibi şartların olgunlaşması beklediler.
Esas görevleri olan olaylara ve her gün işlenen cinayetlere müdahale etmek yerine seyirci kaldılar.Üniversitelerden sokaklara kadar yayılan kurtarılmış bölgelere bilerek engel olunmadı.
Kaos artsın diye göz yamuldu,yol verildi.
Hatta silahlı çatışmaların mahallelere,sokaklara kadar taşınması için cinayetle sonuçlanan bir çok provakatif eylemler tek merkezden organize edildiği bu gün artık inkar edilmeyecek şekilde ortaya çıktı.
Nihayet o gün geldi ve Amerika'lı generallerin "Bizim çocuklar"dediği Kenan Evren ve arkadaşları darbe yaptılar.
41 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda darbeye bahane olarak gösterilen sağ-sol öğrenci çatışmasının darbeden sadece bir gün sonra,13 Eylül sabahı bittiğini görüyoruz.
Her gün işlenen onlarca cinayetlere de artık gerek yoktu. Darbe sonrası ABD'nin isteği üzerine Yunanistan NATO'ya dönüşünü Türkiye kabul etti.
Siyaset yeniden dizayn edilerek yeşil hat üzerinden "Siyasi İslamın" önü açıldı.
Darbe sonrası araştırmacıların belgeledikleri raporlarına göre 50 kişi idam edilip,cezaevlerinde 299 kişi öldürülmüş ve 43 kişide intihar etmiş.
Gözaltına alınan 650 bin kişiden 171'i işkencehanelerde sorgulanırken öldürülmüş.
30 ton gazete ve dergi imha edilmiş,14 bin kişiyi vatandaşlıktan atıp,1 milyon 683 bin kişiyide fişlemişler.
Halen kabul edilen,verilen sözlere rağmen bir türlü değiştirilmeyen Evren anayasası %92 evet oyu ile kabul edildi.
Ülke ekonomisini yönetmek Özal'a verildi.
Özal'da Başbakan olduktan sonra serbest rekabet için ülkeyi tamamen dış pazarlara açtı.
Topluma uygulanan baskı artık parlemento dışı muhalefet yok edilmiş, dış borçlanmalar ile ekonomi rayına sokulmuştu.
Lağvedilen siyasi partiler tekrar kuruldu ve ülkeyi yönetmelikleri için darbeye neden diye gösterilen liderler ceza almadılar ve yasakları kaldırılıp yeniden siyasi yaşama yeniden döndüler.
Sonrası bu ülkede Demirel hem Başbakan hem de Cumhur Başkanı,Ecavit ve Erbakan da sırasıyla Başbakan oldular.
Mağdur edilen kesim yine her zamanki gibi parlemento dışında kalan ve düzene muhalif olan kesim oldu.
Bende yaşanan o mağduriyeten kendi payına düşeni alanlardan biriyim.
Darbe olduğunda son sınıftaydım ve bir derneğin de başkanıydım. Hakkımda sosyalizmi,Kürdistan'ın sömürge olduğunu,öncü savaşını değil,genel ayaklanmayı savunan Kurtuluş adlı bir dergiyi okuyup dağıtımında rol aldığım için örgütün "Gençlik bölge sorumluluğu"ndan dava açıldı.
Dosya iki defa Yargıtay gitti ve bozulup geri geldi.
Sonunda tutukluluğumun 3 yılında örgüt sempatizanlığından 5 yıl ceza verildi.
Yerel mahkeme itiraz etti,yeniden dosya Yargıtay gönderildi.
O dönemki infaz yasasına güre 2 yıl 4 gün cezaevinde yatmam gerektiği halde,3 yıl geçmesine rağmen tahliye edilmedim.
5 nolu işkence hanede toplam 5 yıl günügününe yatırıldım.
Tahliye olduktan sonra okulu bitirip tayinimin çıktığı bir Sağlık Ocağında doktorluk yapmaya başladım.
6 ay sonra 5 yıllık cezam onandı ve görevime çekilen telgraf ile bir daha resmi kurumlarda doktorluk yapma son verildi.
Aldığım cezadan dolayı uzmanlık sınavı olan TUS'a girmem de engellendi.
Türkiye genelinde Kurtuluş için davalar TCK'nın 141 ve 142. maddelerinden açılıyordu.
Yani komünizm ile ilgili.
Bizim mahkeme Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi önce 141 ve 142 den dava açtı.Türkiye genelinde 141-2 den yargılamalar devam ettiği halde bizler TCK'nın168'e 1 ve 168'2 maddesinden yargılanmaya başlandık ve ceza aldık.
Yargılandığım 150 kişilik dosyada yakalanan 2 kişiye ait ve hiçbir eylemde kullanılmamış silahtan başka bir şey olmamasına rağman silahlı çete kurmaktan yargılandık.
Bilindiği gibi 141 ve 142 kaldırıldı ve bu maddelerden verilen sabıkalar kaldırıldı.
Aynı dergi için Ankara'da yada İstanbulda verilen cezalar da iptal edildi,ceza alanların sabıka kaydı silindi..
Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığında yargılanan bizlerin cezası 168 olduğu için kaldırılmadı,çete üyesi olarak kaldık,hala her resmi işlemde sabıka kaydı sorun olarak karşıma çıkıyor.
Ailem ve sayılı bir kaç dost sayesinde 5 nolu cehenneminde yaşatılanlara,tahliye sonrası bu güne kadar siyasi ve ekonomik baskılara,dışlanmaya karşı direnebildim.
Ancak benim kadar şanslı olmayıp imkanları dahi ellerinden alınan,mesleklerini yapmalarına izin verilmeyen, ekonomik ve siyasi olarak hala ezilen psikolojik tedavi dahi göremeyen,hayatı alt-üst olan çok arkadaşım var.
Pişmanmıyız?
Asla değiliz,çünkü kötü bir şey yapmadık.
Cana kıymadık,ellerimiz tertemiz.
Hala bu mücadelede bizlerden önde olup,inandıkları uğruna canını seve seve veren dostlarımdan aldığımız güç ile ayaktayız ve anılarını yüreğimizde koruyoruz.
Tek içimize sindiremediğimiz 12 Eylül darbesini yapan anlayış ile hesaplaşamadık.
Şimdi başta değiştirilmeyen anayasa olmak üzere benzeri uygulamalar devam ederken 12 Eylül rejimi göstermelik bir yargılanma ile bitti diyebilirmisiniz?
(Devam edecek)
A.Güllüoğlu 14.9.2021