Hz. Peygamber (asm), inzivaya çekilmeyi âdet edindiği Hira mağarasında iken, Ramazan ayının 27. gecesi (Pazar-Pazartesi) tan yerinin ağarmaya başlamasından az önce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bu nurânî varlık Cebrail (a.s) dır.
Peygamberimiz (s.a.v) olayı şöyle anlatır:
“Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra ‘Oku!’ dedi. Ben yine, ‘Okuma bilmem.’ dedim. Beni tekrar kollarımn arasına aldı, kuvvetle sıktı ve ‘Oku!’ diye tekrar etti. Ben yine ‘Okuma bilmem.’ dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi:
‘Yaratan rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir.'” (bk. Buhârî, Bed’ü’I-vahy, 3; Müslim, İmân, 252)
Öncelikle ifade edelim ki, Peygamberimiz (asm), ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyor. Gecenin karanlığında garip bir şahıs ortaya çıkıyor ve “oku” diyor. Böyle bir durumda -okuma yazması olmayan- Peygamberimizin “Ben okumayı bilmem.” demesinden daha doğal ve normal ne olabilir ki!..
Arapçada “ikra=oku” emri muhatap tarafından iki şekilde anlaşılmaya müsaittir:
Birincisi, yazılı bir metnin okunmasıdır.
İkincisi, hafızasında, ezberden okunmasıdır. Bu ilk vahiyde yazılı metin olmadığına göre“oku” emri muhatabın kendisine okunacak ayetlerin ezberlenmesine yönelik bir emirdir.
وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ
“Elbette bu Kur’ân Rabbülâlemin’in indirdiği bir kitaptır. Onu Rûhu’l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir.” (Şuara, 26/192-195),
ayetlerinde de buyurulduğu gibi, Kur’an-ı Kerim sözlü olarak Peygamberimizin kalbine iniyor ve onu ezberliyordu.
Bu ayetler, Hz. Peygamber (asm)’e inen ilk vahiy olup ona ve onun şahsında tüm Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip uzmanlaşmaya teşvik etmiştir. İlk vahyin “oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve ilmin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Kuşku yok ki kainatı yaratanı tanımak, bilimin de dinin de temelini teşkil eder. Bu sebeple “Yaratan rabbi’nin adıyla oku.” buyrularak, Hz. Peygamber (asm)’in okuma faaliyetine veya herhangi bir işe, başka varlıkların adıyla değil, Yaratan Rabbin adıyla başlaması ve O’ndan yardım istemesi emredilmiştir.
Âyette “Yaratan Rabbi’nin adına oku.” şeklinde de mâna verilebilir. Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Allah’ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir.
Ayrıca, Âyette “Yaratan Rabbi’nin adıyla oku.” buyrularak, özellikle yaratma sıfatına vurgu yapılmıştır. Çünkü hem insandaki okuma yeteneği ve imkânını hem de onun okuduğu, incelediği, anlamaya ve kavramaya çalıştığı objeleri, nesneleri yaratan Allah’tır.
İnsan, bilgi edinme sürecinde Allah’ın verdiği imkân ve yetenekleri kullanmakta, O’nun yarattığı şartlarda ve onun yarattığı varlıklar üzerinde bilimsel inceleme ve araştırmalar yapmaktadır.
Durum böyle iken, yani O’nun yarattığı yeteneklerle O’nun yarattığı varlık âlemini incelerken, bütün bu lütufları görmezden gelerek Allah’a şükretmemek, O’nu tanımamak, üstelik bunu bilim adına yapmak büyük bir nankörlüktür.
Yeni eğitim öğretim yılında tüm öğrencilere başarılar dilerim.
Yaradılış gayemizin Yüce ALLAH’ı tanımak ve ona kulluk etmek olduğunu hatırlatırım.
Selam ve Dua ile…
Mustafa Baştuğ