İnsan çok ilginç bir varlık.
Hem içini dökmek ister denizlere, hem geri çekilir korkar küçücük dalgacıktan.
İçi içini yer anlatmak için derdini; susar, konuşamaz tutulur dili.
Hani susma orucunu kullanmıştı cennet hatunu Hz. Meryem altın kalpli oğlu İsa’yı doğurduğunda; işte öyle bir yapıya sahip kalp denen gizli hazine. İnsandır bu anlaşmak ister hep kendini anlatmak, içinde yaşadığı fırtınaları konuşmak. Ama mümkün olmaz, hep tek kalır, kanatsız uçmaya çalışır. Kasırgalar kopar dilinde; ama o hep susar. Düşünmekten yoğrulur beyni, ama o hep saklar…
Bir dost eli gelsin dokunsun ister ruhuna, ama o el hiç dokunmaz gider uzaklara. Bir dua bekler yürekten, kana kana içilen zemzem gibi, ama hep çölde kalır kavrulur yüreciği…
Yılanlar sarmıştır dört bir yanını, kurtulmak için ateş bekler çemberle çevrili, ama yine tek başına ezmeye çalışır zehir akıtan o zembereği…
Bir nefes kadar yakındır melek ruh, ama yıllar kadar uzak…
Ağaç gibi köklü geçmiş, toz kadar savrulan gelecekti zerrecik…
En çok da yalnızlık oturur yüreciğe, kimseli iken kimsesizlik…
Tatlı, hoş bir söz duymak ister kulakları, ama her seferinde ağrır acıdan ağır gelir yankılanan yüksek sesleri…
Gözler ne de özel kapılardır kalbe açılan, bir tek o yanılmaz bakarken ufuklara…
Zarar ziyan hep kendinedir, oysa hayat kısa ve gün dönmekte, yarın ne olacak bilinmez hikâyedir…
Dualarda buluşmak dileğiyle…
“Mihrimah: Güneş ve ay’ın bir arada göründüğü an”
Kanuni Gülcan Cengiz
GTO Güzel Sanatlar Lisesi Kanun Öğretmeni