Levent Ali Biga’ lıdır. Uzun boylu, geniş omuzlu, çakır gözlü, mert, yağız bir delikanlıdır. Denizci olmak için köyünden kalkıp Çanakkale’ye 12 yaşında gelmiştir. Gemilerde önce miçoluk yani tayfa yamağı olarak başlar. Zaman içinde bulunduğu gemide verilen düzenli derslerle okuma ve yazma öğrenir. 12 yaşında girdiği baba mesleği denizciliğe çok emek verir. Levend Ali artık 17 yaşındadır. Bu yaşına kadar anacığını ve köyünü görmemiştir. Ahh… Bir de sevdiği güzeller güzeli “Meryem”… Evlenmiş midir acaba, yoksa… O zamanlar çocuktu ikisi de ama kafaya koymuştu levend Ali, Meryem de isterse alacaktı onu, evlenecek düğün dernek kuracaktı. Levend Ali bu hayallerle birliğinden izinli olarak yola koyuldu. Belki de bu son izin olabilirdi. Çanakkale savaşı başlamak üzereydi. Kim bilir daha ne zaman birliğinden izin alıp evini, anasını, köyünü görebilecekti. Bu düşüncelerle yola koyuldu. Yürüyerek 3 gün ve 2 gece yol aldı. Köyüne yaklaşığında kalbinin hızlı hızlı çarptığını duyuyordu. Acaba anacığı sağ mıydı? Ne kadar zamandır ondan bir haber alamamıştı. Nihayet evinin kapısına vardı. Bahçe kapısını şöyle bir iteledi ve yarım tahta kapının gıcırtısıyla yaşlı bir kadının cılız sesini duydu. “kim o” , “kim var orda” . “ Benim anacığım oğlun Ali” dedi. Yaşlı kadın koşarak ev kapısını çığlıklarla açtı. Oğlum gelmiş hoş gelmiş, paşam gelmiş, ALLAH’ ım şükürler olsun sana beni kavuşturdun oğluma” diye bir yandan ağlıyor diğer yandan Ali’sine sarılıp öpüyordu. O gece ana oğul hasret giderdi. Sabah olunca Meryem’i görmek için evlerine doğru gitti. Kapıyı çaldı içerden genç bir hanım sesi “kim o “ dedi. “ALLAH’ ım acaba bu ses Meryem’e mi ait” dedi Ali. Kapıyı ela gözlü buğday tenli Saçlarının örgüsü belini aşmış genç bir kız açtı. Yutkundu kapıda “ben Ali” bile diyemedi. Kız “Ali” dedi şaşkın ve heyecanla. Biraz dışarı gelir misin dedi Ali. Kız başıyla onayladı. Bahçe içerisinde oturdular. Ali evlendin mi dedi. Meryem “hayır seni bekledim gelmeseydin de yine bekleyecektim” dedi. Ali çok mutlu oldu, gözleri parladı ve yanında getirdiği asker kıyafetini Meryem’e uzattı. Eğer dönersem gelir evleniriz yok eğer şehit olursam bunu sakla, evlen çocukların olsun” dedi. Meryem ‘in gözyaşları durmuyordu. Sessizce kıyafeti aldı. “Sen gelirsen bayramım olur. Şehit olursan bende savaşırım, belki gazi olurum ama asla evlenmem” dedi. Ali’nin de gözlerinden yaşlar akıyordu. İki sevgili oturdukları divandan kalktılar. Ali, Meryem’in alnında öptü ve oradan ayrıldı. Anasıyla son defa vedalaşmak için evine gitti. Anası “oğul babanın tek yadigârısın ahir ömrümde 2 oğul bir de koca şehit verdim vatan toprağına. Eğer gelirde beni bulamazsan sakın üzülme ben mutlu olacağım oğullarımın ve kocamın yanında. Güle güle git oğul ALLAH’ıma emanet ol” dedi. Anasının elini öptü ve köyünden ayrıldı, birliğine gidip teslim oldu. Bir süre sonra Çanakkale deniz savaşı patladı. Düşman hem denizden hem de karadan saldırıyordu. Türk askerleri karada cepheleri ve denizde de karış karış Türk sularını canları pahasına koruyordu. Düşman donanmalarıyla mayın atmaya başlamıştı. Bu arada levend Ali’nin yeni görev yeri Nusret mayın temizleme gemisiydi. Karada nasıl can pahasına savaş varsa denizde de aynı savaş devam etmekteydi. 3 Eylül 1914 yılında başlayan Nusret mayın gemisinin mücadelesi 17 mart’ı 18 mart 1915 gecesine bağlayan güne kadar sürdü. Düşman ufacık Nusret mayın gemisinin muhteşem mücadelesini seyretti. Sayıca çoktular belki, silah olarak da üstündüler. Ama Türk’te de iman gücü sonsuzdu. O günlerde büyük deniz komutanı ve Nusret mayın gemisinin kaptanı Yüzbaşı Hafız Nazmi beyin emriyle tıpkı rüyasında Hz. Peygamberimizin (S.A.V) gösterdiği gibi kıyıya paralel olarak 27 mayını dökme kararı alındı. Evet aslında 27 mayındı. O gece geminin ocaklığında ki kıvılcımlar bile söndürüldü ve kaptan yüzbaşı Nazmi bey “ çocuklar bu gece işimiz çok zor ve bir o kadar da önemli, çok sakin ve derinden yapmalıyız işimizi. Yüce ALLAH koruyanımız Hz. Peygamberimiz Muhammed (S.A.V) yoldaşımız olsun. Hakkınızı helal ediniz” dedi. Helal olsun dedi tüm mürettebat. Sabaha kadar mayınlar emrolunduğu gibi kıyıya paralel dökülmeye başlandı. Ali’nin gözü bir ara mayınlardan birisine takıldı. Sanki “bana gel Ali” diyordu. Yerinden kalktı mayına doğru yürüdü. Dokunduğu anda mayının sıcaklığını hissetti. Koşarak mayına bir sarıldı ki mayını yerinden kımıldattı ve denize doğru mayınla birlikte uçtu. Mayının sıcaklığıyla anasının pişirdiği sıcacık tarhana kokusu geldi gözünün önüne, en son Meryem’in ela gözleri kaldı gökyüzünde. Ani bir patlama duydu tüm boğaz ve sanki gündüzmüş gibi aydınlandı ortalık. Oysa saat daha 03.40’dı. mayın levend Ali’yle birlikte patlamıştı. Eğer hissetmeseydi onca genç levend şehit olacaktı. Belki Çanakkale deniz zaferi olmayacaktı. Bu arada Meryem cephelere bayrağımızı dikiyordu askere ve halka moral olsun diye. Aniden eline iğne saplandı. İrkildi ve “Alimmm” dedi içi sılzyarak. Anlamıştı Levend Ali şehitti artık. Son iğneyi de batırıp bayrağa ipliği kopardı. Ali’nin verdiği asker kıyafetlerini giydi. “Emanetin emanetimdir Alim” dedi. Sabah gün ışırken yola koyuldu. 18 mart Çanakkale deniz savaşı kazanılmıştı. Ama hala kara harekâtı devam ediyordu. Cepheye giderken bir anneye rastladı. Biri kucağında diğerinin elinden tuttuğu çocuklu anneyi gördü. Kadıncağız cepheye testiyle su taşıyordu askerlere ve seyyar hastanelere. Tam bu sırada Meryem karşıdan bir cismin hızla kendilerine doğru geldiğini gördü. Anne ve çocukların önüne hızla geçti. Bu gelen düşman mermisiydi. Merye’min tam kalbinden vurdu. Derler ki; her gün, gün batarken iki kırmızı gül denizin ortasında çıkar birbirlerine yaklaşır ama kavuşmadan suyun karanlığında kaybolur gider. Gülün birisi levend Ali diğeri Meryem… Tarih :30 ağustos 2016 saat:04.45 Kanuni Gülcan Cengiz GTO Güzel Sanatlar Lisesi Kanun öğretmeni Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...